3953- Bize Yahya ibn Bukeyr tahdîs etti: Bize el-Leys, Ukayl ibn Hâlid’den tahdîs etti: İbnu Şihâb şöyle demiştir: Bana Urve ibnu’z-Zubeyr haber verdi ki, Peygamber’in zevcesi Âişe (r.anha) şöyle demiştir Ben babamla anamın İslâm Dîni’ni dîn edinmiş olmayarak yaşadıklarını hiç hatırlamadım. O zamanlarda Rasûlüllah’ın gündüzün iki tarafında, sabah akşam bize gelmediği hiçbir günümüz geçmezdi. Müslümanlar (Kureyş müşrikleri tarafından) belâya, işkenceye uğratılınca (Rasûlüllah sahâbîlerine hicret için izin vermiş), Ebû Bekr de Habeş diyarı tarafına hicret etmek üzere (Mekke’den) çıkmıştı. Ebû Bekr Berku’l-Gımâd mevkiine ulaşınca kendisine İbnu’d-Dağıne kavuştu. İbnu’d-Dağıne Kaare kabilesinin seyyididir Ebû Bekr’e:
— Yâ Ebâ Bekr, nereye gitmek istiyorsun? diye sordu. Ebû Bekr de:
— Beni kavmim (in ezası) çıkardı. Arzda yürüyüp seyahat etmek ve Rabb’ime ibâdet etmek istiyorum, dedi.
İbnu’d-Dağıne:
— Yâ Ebâ Bekr, senin gibi bir zât yurdundan çıkmaz ve (başkaları tarafından) çıkarılmaz. Çünkü sen herkeste bulunmayan (en değerli) bir malı ihsan edersin, hısımlarını ziyaret edip onlarla ilgilenirsin, işini görmekten âciz olan aile ferdlerinin yükünü çekersin, misafiri ağırlarsın, hakk engellerine karşı yardım edersin. Şimdi ben senin için bir koruyucuyum. Haydi Mekke’ye dön de kendi beldende Rabb’ine ibâdet et, demiştir.
Bunun üzerine Ebû Bekr geri dönmüş, İbnu’d-Dağıne de kendisiyle beraber yollanmıştır. (Mekke’ye gelince) İbnu’d-Dağıne o akşam Kureyş’in şeriflerini dolaşmış ve onlara:
— Şübhesiz Ebû Bekr gibi bir zât memleketinden çıkmaz ve çıkarılmaz. Sizler şu yüksek sıfatları olan bir adamı memleketinden çıkarır mısınız; o, kimsede bulunmayan en kıymetli malı ihsan eder; o, hısımlara ziyaret edip onlarla ilgisini devam ettirir; o, aile yükünü çeker; o misafiri ağırlar; o, hakk yolunda meydana gelen hâdiselerde insanlara yardım eder, dedi.
Ve böylece Ebû Bekr’i korumasına aldı. Kureyş de İbnu’d-Dağıne’nin Ebû Bekr’i emânına almasını reddetmedi. Hakkındaki bu sözlerini yalanlamadı. Kureyş ileri gelenleri İbnu’d-Dağıne’ye hitaben:
— Sen Ebû Bekr’e emret! O, kendi evinde Rabb’ine ibâdet etsin, orada namaz kılsın, ne dilerse okusun! Fakat okuduğu ile bize ezâ vermesin, okumasını açıktan yapmasın! Çünkü biz, kadınlarımızı ve oğullarımızı fitneye düşürmesinden korkarız, dediler.
İbnu’d-Dağıne Kureyş’in bu sözlerini Ebû Bekr’e söyledi. Ebû Bekr de bu şartlara göre evinde Rabb’ine ibâdet etmek, namazını açıktan kılmamak, evinin dışında Kur’ân okumamak suretiyle ikaamet etti.
Bir zaman sonra Ebû Bekr için bunun zıddı bir re’y hâsıl oldu da evinin önünde bir mescid yaptı. Burada namaz kılmaya ve Kur’ân okumaya başladı. Bunun üzerine müşriklerin kadınları ve çocukları Ebû Bekr’in ibâdet ve kıraatine hayret ederek, ona bakmak için birbirlerini itiyor ve onun üstüne atılıp düşüyorlardı. Ebû Bekr ince yürekli ve çok ağlar bir adamdı. Kur’ân okuduğu zaman gözyaşlarını tutamazdı. Ebû Bekr’in bu hâli, Kureyş müşriklerinin ileri gelenlerini korkuttu da, onlar İbnu’d-Dağıne’ye haber gönderdiler. İbnu’d-Dağıne de onların yanına geldi. Kureyş:
— Biz Ebû Bekr hakkında senin onu himayene, evinde Rabb’ine ibâdet etmek üzere müsâade etmiştik. Ebû Bekr ise bu sınırı geçerek evinin önünde bir mescid yapmış, içinde aşikâre namaz kılmağa ve Kur’ân okumağa başlamıştır. Doğrusu biz, kadınlarımızın ve oğullarımızın fitneye düşmelerinden korkmuşuzdur. Artık sen Ebû Bekr’i bundan nehyet! Eğer Ebû Bekr, Rabb’ine kendi evinde ibâdet etmekle yetinirse ibâdet etsin. Eğer dayatır da muhakkak namaz ve kıraatini i’lân etmek isterse, ona verdiğin ahd ve emânını sana geri vermesini iste! Emîn ol ki, biz sana verdiğimiz sözden caymayı çirkin gördük. Fakat biz, Ebû Bekr’in aşikâre ibâdet etmesine de söz vermiş değiliz, dediler.
Aişe şöyle dedi: Bunun üzerine İbnu’d-Dağıne, Ebû Bekr’e geldi de:
— Benim sana nasıl bir husus üzerine akd yapıp söz vermiş olduğumu iyice bilmişsindir. Şimdi sen ya o husus üzerinde yetinirsin, yahut da benim ahd ve emânımı bana geri verirsin! Emîn ol ki ben bir kimseye verdiğim emânımı bozmuş olduğumu Arab milletinin işitmesini arzu etmem, dedi.
Bunun üzerine Ebû Bekr:
— Ben artık senin himayeni sana geri veriyorum! Ben Azîz ve Celîl olan Allah’ın himayesine razıyım (O’na sığınıyorum), dedi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) o gün Mekke’de bulunuyordu. Peygamber, müslümânlara:
— “Sizin hicret edeceğiniz yurt, iki kara taşlık arasında hurmalıkları olan bir şehir olduğu bana rü’yâmda gösterildi” buyurdu.
Bu hadîsteki “İki lâbe”, “İki kara taşlık”tır. Peygamber’in bu sözü ve teşviki üzerine Medine tarafına hicret edenler hicret etmişti. Habeşistan’a hicret edenlerin çoğu da (Mekke yoluyla) Medîne’ye dönüp gelmişlerdi. Ebû Bekr de Medine tarafına hicrete hazırlanmıştı. Fakat Rasûlüllah ona:
— “Sabret! Bana da (hicret için) izin verilmesini umarım” buyurdu.
Ebû Bekr de:
— Babam sana feda olsun, böyle bir izin gelmesini umar mısın? diye sordu.
Rasûlüllah:
— “Evet umarım” diye tasdîk buyurdu.
Bu sebeble Ebû Bekr de Rasûlüllah’a hicrette arkadaşlık etmek üzere hemen hareket etmekten kendini men etti. Aynı zamanda Ebû Bekr evinde bulunan en kuvvetli iki hecin devesini dört ay, talh ağacı yaprağı ile ev içinde besledi, (onları dışarıya salıvermedi). Semur yaprağı, silkilip kurutulmuş yapraklardır.
İbn Şihâb şöyle dedi: Urve dedi ki, Âişe şöyle demiştir: Bir gün biz zeval vaktinin ilk saatinde (en sıcak zamanda) Ebû Bekr’in evinde oturuyorduk. Ev halkından biri Ebû Bekr’e:
— İşte Rasûlüllah, bize gelmesi mu’tâd olmayan bir saatte, başını bir sargı ile sarmış olarak geliyor! Dedi.
Ebû Bekr de:
— Babam, anam O’na kurbân, vallahi mühim bir hâdise olmadıkça bu saatte gelmek âdeti değildi, dedi.
Âişe, rivayetine devam ederek dedi ki: Rasûlüllah geldi, izin istedi. Kendisine içeri girme izni verilip buyurun denildi. Bunun üzerine evimize girdi. Müteakiben Peygamber, Ebû Bekr’e:
— “Yanında bulunanları dışarı çıkar!” buyurdu.
Ebû Bekr de (beni, annem Ümmü Rûmân’ı ve kızkardeşim Esmâ’yı kasdederek):
— Babam Sana kurbân yâ Rasûlallah! Onlar Senin ehlin ve mahremindir (yabancı yoktur), dedi.
Rasûlüllah:
— “Bana (Mekke’den Medine’ye) çıkmaklığım için izin verildi”
dedi. Ebû Bekr de:
— Yâ Rasûlallah, babam Sana kurbân olsun! Ben de sohbetinizde ve maiyyetinizde bulunmak isterim, dedi. Rasûlüllah:
— “Evet (sen de beraberimde olacaksın)” buyurdu.
Ebû Bekr:
— Babam Sana kurbân yâ Rasûlallah, şu iki binek devemden birini beğen al! dedi. Rasûlüllah:
— “Ancak bedeliyle alırım” buyurdu.
Âişe dedi ki: Biz Rasûlüllah ile Ebû Bekr’in sefer gereklerini çarçabuk hazırladık. Her ikisi için deriden bir dağarcık içinde bir mikdâr azık düzenleyip koyduk. Dağarcığın ağzı bağlanacağı sıra Ebû Bekr’in kızı Esma, belinin kuşağından bir parça yırtıp ayırdı da, onunla dağarcığın ağzını bağladı. Bundan dolayı Esmâ’ya “Zâtu’n-Nitâk” – Kuşmeyhenî rivayetinde: “Zâtu’n-Nitâkayn ( = İki kuşaklı)”- diye isim takıldı
Âişe dedi ki: Sonra Rasûlüllah ile Ebû Bekr Sevr Dağı’ndaki bir mağaraya ulaştılar ve orada üç gece gizlendiler Her gece yanlarında Ebû Bekr’in oğlu Abdullah gecelerdi. Abdullah maharetli, çabuk anlayışlı taze bir gençti. Seher vakti Rasûlüllah ile Ebû Bekr’in yanından çıkar, Mekke’de gecelemiş gibi Kureyş ile sabahlardı. Abdullah, Rasûlüllah ile Ebû Bekr hakkında Kureyş müşriklerinin hilelerinden duyduğu şeyleri ezberler, tâ karanlık basınca gelir, Rasûlüllah ile babasına haber verirdi. Ebû Bekr’in kölesi Âmir ibn Fuheyre (o civarda) bol sütlü sağmal koyun sürüsü otlatır ve akşamdan bir müddet geçtiğinde o sürüyü Rasûlüllah ile Ebû Bekr’in yanlarına getirirdi. Onlar da sağıp taze süt içerek gecelerlerdi. O süt, kendi sağmallarının sütü idi. Ve içine kızgın taş konularak ısıtılmış (ve biraz pişirilmiş) idi. Nihayet gecenin sonunda Âmir ibn Fuheyre (mağaranın önüne gelir), sağmal koyunlara seslenir, tekrar otlatmaya götürürdü. Rasûlüllah ile Ebû Bekr’in mağarada bulundukları üç gecenin hepsinde Âmir süt işini böyle te’mîn etmiştir.
Rasûlüllah ile Ebû Bekr (Mekke’de iken) Abd ibnu Adiyy oğulları olan ed-Dîl oğulları’ndan yol kılavuzluğunda maharetli (Abdullah ibn Ureykıt adında) bir kişi îcâr etmişlerdi. Bu adam Âs ibn Vâil es-Sehmî ailesi hakkında yemînli dost olmak üzere elini kana batırmıştı Bu zât hâlâ Kureyş kâfirlerinin dîni üzere idi. Fakat doğruluğuna emniyet ve i’timâd ederek Rasûlüllah ile Ebû Bekr, develerini ona teslim etmişler ve üç gece sonra develeriyle beraber Sevr Dağı’ndaki mağarada buluşmak üzere va’dleşip muahede etmişlerdi. Bu kılavuz kişi Rasûlüllah ile Ebû Bekr’in develeriyle üçüncü gecenin sabahında Sevr’e, onların yanına geldi. Rasûlüllah ve Ebû Bekr’le beraber Âmir ibn Fuheyre ve kılavuz Abdullah ibn Ureykıt da yollandılar. Kılavuz yolcuları alıp sahiller yolunu ta’kîb ederek Medine’ye gitmek üzere hareket ettiler.