1477 Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle tahdîs etmiştir: EbûBekr (radıyallahü anh), Enes ibn Mâlik’i Bahreyn’e zekât âmili olarak gönderdiği zaman, onun için şu kitabı (yani mektubu) yazmıştır.
“Rahman ve Rahim olan Allah’ın ismiyle.
“İşte bu, Allah’ın kendi Rasûlü’ne emrettiği ve Rasûlüllah’ın müslümânlar üzerine takdir ve ta’yîn buyurduğu zekât farîzasıdır. Herhangi bir müslümândan bu kitâbda bildirilen mikdârlar veçhiyle zekât istenirse, o müslümân bu zekâtını versin. Bundan fazlası istenirse (ziyâdeyi) vermesin!
“Deveden yirmidört tanesinde ve bundan aşağısında koyun olarak (vâcib olan zekât), her beş devede bir koyundur.
“Deve sayısı:
25’e erişince, 35’e kadar dişi bir bintu mehâd;
36’ya erişince, 45’e kadar dişi bir bintu lebûn;
46’ya erişince, 60’a kadar boğur basacak bir hıkka;
61’e erişince, 75’e kadar bir cezea;
76’ya erişince, 90’a kadar iki tane bintu lebûn;
91’e erişince, 120’ye kadar boğur basacak iki hıkka zekât vermek vâcib olur.
“Deve sayısı yüzyirmiden fazla olunca, her kırk devede bir tane bintu lebûn ve her elli devede bir hıkka zekât vardır. Beraberinde dört tane deveden başka bulunmayan kimseye gelince; bu mikdâr devede zekât yoktur. Ancak deve sahibi, kendi isteği ile verebilir. Deve sayısı beşe ulaşınca da bir koyun zekât vermek vâcib olur.
“Senenin birçok günleri yaylakta güdülen koyunun zekâtında, koyun sayısı kırk olunca, yüzyirmiye kadar bir koyundur. Yüzyirmiden ziyâdede de, ikiyüze kadar iki koyundur. Koyun sayısı ikiyüz-den fazla olursa, üçyüze kadar üç koyundur. Koyun sayısı üçyüzden fazla olunca, her yüz koyunda bir koyun zekât vardır. Bir kimsenin de yayılır koyunu, kırktan bir koyun noksan olursa, bu noksan koyunda zekât yoktur. Ancak koyun sahibi isterse kendiliğinden nafile olarak verebilir.
” (İkiyüz dirhem) gümüşte de onda birin dörtte biri (yani kırkta bir mıkdârı) zekât vâcibdir. Gümüş mıkdârı yüzdoksan dirhemden başka olmazsa, bunda da zekât yoktur. Ancak gümüş sahibi isterse kendiliğinden nafile olarak verebilir”.