“Fir’avn ailesinden olup îmânını gizlemekte bulunan bir mü’min de şöyle dedi: Siz bir adamı, Rabb’im Allah’tır demesiyle öldürür müsünüz? Halbuki o size Rabb’inizden apaçık mu ‘cizeler de getirmiştir. Bununla beraber, eğer o bir yalancı ise, yalanı kendine. Eğer doğru söyleyici ise, sizi tehdîd edegeldiği azabın bir kısmı olsun sizi çarpar. Şübhesiz Allah, haddi aşan, yalancı olan kimseyi muvaffak kılmaz”’ (el-Mumin: 28)”
3428 Âişe (r.anha) şöyle dedi: Peygamber (-sallallahü aleyhi ve sellem- Cibrîl kendisine vahy getirdikten sonra Hırâ’dan) korkuyla yüreği titreyerek Hadîce’ye döndü. Bundan sonra Hadîce, Peygamber’i birlikte alıp amca oğlu olan Varaka ibn Nevfel’in yanına götürdü. Bu zât (puta tapıcılığı terkedip) Hrıstiyan dîni’ne girmiş, İncil’i Arab diliyle okuyan bir kimse idi. Varaka, Peygamber’e:
— Ne görüyorsun? dedi.
Peygamber gördüklerini ona haber verdi. Bunun üzerine Varaka:
— Bu gördüğün, Allah’ın Mûsâ Peygamber’e indirdiği Nâmûs’tur (yani vahy sırrının sahibidir). Eğer senin da’vet günlerine yetişirsem, sana kuvvetli bir şekilde yardım ederim, dedi.
“en-Nâmûs”, Allah’ın başkalarından gizlemekte olduğu şeyleri kendisine bildirmekte olduğu sır sahibidir.