"Enter"a basıp içeriğe geçin

Etiket: 18- el-Kehf Sûresi

Buhari 4773

Yüce Allah’ın Şu Kavli:

“Bunun üzerine onlar bu iki deniz arasının birleşik yerine ulaştıklarında balıklarını unuttular. Balık deniz içinde bir deliğe doğru yolunu tutup gitmişti” (Âyet: 61).

“Sereben”, “Gidecek yol”, “Yesrubu” da “Girer, gider” ma’nâsınadır. “Ve sâribun bin-nehâr = Gündüz yoluna giden” (er-Rad: 10) kavli de bu “Sereb” lâfzındandır.

4773- Bize İbrâhîm ibn Mûsâ tahdîs etti. Bize Hişâm ibn Yûsuf haber verdi ki, ona da İbnu Cureyc haber verip şöyle demiştir: Bana Ya’lâ ibnu Müslim ve Amr ibnu Dînâr, Saîd ibnu Cubeyr’den haber verdi. İbnu Cureyc’in bu iki şeyhinden herbiri arkadaşı üzerine artırma yapıyordu. Ya’lâ ile Amr’dan başkaları da: Ben bu hadîsi Saîd ibn Cubeyr’den olmak üzere tahdîs ederken işittim, dedi.

Saîd ibn Cubeyr şöyle demiştir: Bizler, kendi evinde İbn Abbâs’ın yanında bulunuyorduk. O:

— Bana sorunuz, dediği zaman ben:

— Yâ Ebâ Abbâs! Allah beni sana feda etsin. Kûfe’de halka va’z ve haberler anlatan hikâyeci bir adam var, ona Nevf deniliyor. İşte o zât, Hızır’ın sahibi olan Mûsâ, İsrâîl oğulları’nın Musa’sı değildir diye söylüyor, dedim.

İbnu Cureyc dedi ki: Amr ibnu Dînâr’a gelince, o da Saîd’den yaptığı tahdîsinde bana şöyle dedi: İbn Abbâs:

— Allah’ın düşmanı olan o Nevf yalan söylemiştir, dedi. Ya’lâ ibn Müslim ise yine Saîd’den yaptığı tahdîsinde bana şöyle dedi: İbn Abbâs şöyle dedi:

— Bana Ubeyy ibn Ka’b tahdîs edip şöyle dedi: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Allah ‘ın rasûlü olan o Mûsâ aleyhi’s-selâm bir gün kavmine te’sirli bir va’z ve Allah’ın ibretli günlerini hatırlatma yaptı, nihayet bu va’zın tesîrînden gözler yaş akıtıp kalbler incelince, Mûsâ eski hâline döndü. Bu sırada bir adam kendisine erişti de:

— Yâ Rasûlallah, yeryüzünde senden daha âlim bir kimse var mı? diye sordu.

Mûsâ:

— Hayır, yoktur, dedi.

Mûsâ âlimliği Allah’a döndürmediği için Allah onu azarladı. Kendisine Allah tarafından:

— Evet, senden âlim vardır! Denildi. Mûsâ:

— Yâ Rabb! O daha âlim kul nerededir? diye sordu. Allah:

— İki denizin birleştiği yerdedir, diye cevâb verdi.

Mûsâ:

— Yâ Rabb, benim için bir alâmet yap da onun sayesinde bu âlim zâtı bileyim, dedi.”

İbn Cureyc dedi ki: Amr ibnu Dînâr bana şöyle söyledi: “Bu mekân üzerindeki alâmet, balığın senden ayrıldığı yerdir (sen orada o zâta kavuşursun), dedi.”

Ya’lâ ibn Müslim ise bana şöyle söyledi: “Kendisine ruh üfürülecek haysiyette ölü bir balık al, dedi. Mûsâ bir balık aldı, akabinde onu bir zenbîl içine koydu ve genç hizmetçisine:

— Ben seni ancak sununla mükellef tutuyorum: Bu balığın senden ayrılacağı yeri bana haber vereceksin, dedi.

O genç de:

— Sen beni çok birşeyle mükellef kılmadın, dedi.”

İşte bu zikri ulu olan Allah’ın “Ve iz kaale Mûsâ li-fetâhu… – Bir zaman Mûsâ genç adamı Yûşâ ibn Nûn’a şöyle demişti… ” (Âyet:60) kavlidir.

İbn Cureyc dedi ki: Genç adamın ismini söylemek Saîd ibn Cureyc tarafından değildir. Dedi ki: “Mûsâ bir kayanın gölgesinde, nemli bir toprakta istirahatte bulunduğu sırada birden o balık zenbîlin içinde debelenip hareket etti. Mûsâ ise uyuyordu. Genç adamı kendi kendine:

— Ben Musa’yı uyandırmam, dedi.

Nihayet Mûsâ kendiliğinden uyandığı zaman ise hâdiseyi Mûsâ’ya haber vermeyi unuttu. Balık debelenip hareket etmiş ve sonunda denize girmişti. Allah da o balıktan suyun akışını tutmuş, hattâ balığın su içindeki izi taş içinde gibi olmuştu.”

İbn Cureyc dedi ki: Amr ibnu Dînâr bana işte böyle “Sanki balığın izi bir taş içinde gibiydi” şeklinde söyledi ve iki baş parmakları arasıyle onlardan sonra gelen iki parmaklan arasını (yani orta parmak ve ondan sonraki parmak arasını) halka yapıp gösterdi…

“… Mûsâ genç adamına: Kuşluk vakti yemeğimizi getir. Bu yolculuğumuzdan and olsun yorgun düştük, dedi” (Âyet: 62).

“Musa’nın genç adamı Musa’ya:

— Allah senden yorgunluğu kessin! dedi.”

İbn Cureyc: Bu duâ cümlesi Saîd ibn Cubeyr’den değildir, demiştir.

“Mûsâ, Yûşâ’ya balığın debelenmesi ve kaybolması kıssasının Hızır’ın bulunduğu yerin alâmeti olduğunu haber verince, ikisi beraber geldikleri yol üzerinde geriye döndüler, nihayet o kayaya ulaştıklarında orada Hızır’ı buldular.”

İbn Cureyc dedi ki: Usmân ibn Ebî Süleyman bana: “Denizin ortasında yeşil bir kadife yaygı üzerinde” şeklinde söyledi.

Saîd ibn Cubeyr yine geçen senedle şöyle dedi: “Onu kendi elbisesiyle örtünmüş, elbisenin bir tarafını ayaklarının altına, bir tarafını da başının altına koymuş olarak buldu. Mûsâ ona selâm verdi. O hemen yüzünden örtüyü açtı ve:

— Benim toprağımda selâm mı? Sen kimsin? dedi. Mûsâ:

— Ben Musa’yım, dedi. Hızır:

— İsrâîl oğulları’nın Musa’sı mı? Dedi. Mûsâ:

— Evet o, dedi. Hızır:

— Hâlin nedir, ne istiyorsun? Dedi. Musa:

— Sana öğretilen rüşdden bana da öğretmen için geldim, dedi. Hızır:

— Tevrat’ın senin elinde olması ve sana vahy gelmekte bulunması sana kâfi gelmiyor mu? Yâ Mûsâ! Bende bir ilim var ki onu senin bilmen yaraşmaz, sende de öyle bir ilim vardır ki benim de onu bilmekliğim lâyık olmaz, dedi.

Bu sırada bir kuş gagasıyle denizden su aldı. Hızır yine:

— Vallahi benim ilmim ile senin ilmin, Allah ‘ın ilminin yanında ancak şu kuşun gagasiyle denizden aldığı gibidir, dedi.

Nihayet bir gemiye bindikleri zaman, bu sahilin ahâlîsini diğer sahile taşımakta olan birçok küçük gemiler buldular. Gemi sahibleri Hızır’ı tanıdılar da:

— O Allah’ın iyi bir kuludur, dediler.”

(Belki Ya’lâ ibn Müslim) dedi ki: Biz Saîd ibn Cubeyr’e: O Hadır (Hızır) mıdır? Dedik. O: Evet o Hadır’dır, biz onu ücretle taşımayız, diye söyledi.

“Geminin levhalarından birini keserle sökmek suretiyle gemiyi deldi de, o söktüğü levhanın yerine bir kazık soktu. Mûsâ ona:

— Sen onun insanlarını suda boğmak için mi gemiyi deldin? Ye-mîn olsun sen büyük bir iş yaptın, dedi.”

Mucâhid “İmrân” sözü hakkında: “Büyük” ma’nâsınadır, dedi. “Hızır da ona:

— Ben sana, benim beraberimde sen asla sabredemezsin demedim mi?”

Birincisi (Mûsâ tarafından) bir unutma oldu. Ortası ise (eğer bundan sonra sana birşey sorarsam. demesinden dolayı) bir şart; üçüncüsü ise (isteseydin elbette bir ücret alırdın demiş olduğu için) bir kasıd olmuştur.

“Mûsâ:

— Unuttuğum şeyden dolayı beni muâhaze etme ve bana şu arkadaşlık işinde güçlük gösterme, dedi.

Sonra bir oğlan çocuğu ile karşılaştılar. Hızır hemen onu öldürdü.”

Ya’lâ ibn Müslim, geçen senedle dedi ki: Saîd ibn Cubeyr şöyle dedi: “Hızır oynamakta olan birçok oğlanlar buldu da onlardan kâfir ve zekî birini yakaladı, onu yere yatırdıktan sonra bıçakla kesti. Mûsâ (evvelkinden daha şiddetle reddederek):

— Sen tertemiz, günâh işlememiş ve bir can mukaabili de olmayan bir canı öldürdün mü? Dedi.”

İbn Abbâs bu kelimeyi “Zekiyyeten, zâkiyeten müslimeten” şeklinde okur idi. Bu senin “Gulâmen zâkiyen” sözün gibidir.

“Onlar yine gittiler ve yıkılmağa yüz tutmuş bir duvar buldular. Hızır o duvarı doğrulttu.”

Saîd ibn Cubeyr, Amr ibn Dinar’dan olmak üzere: “Hızır o duvarı eliyle doğrulttu” dedi de, kendi elini şöyle yukarı kaldırıp duvarın dümdüz olduğunu gösterdi.

Ya’lâ ibn Müslim: Ben Saîd ibn Cubeyr’in: “Hızır o duvara eliyle dokundu da duvar dümdüz oldu” dediğini sanıyorum, dedi.

“Mûsâ Hızır’a:

— Eğer isteseydin muhakkak bu duvarı doğrultma karşılığında bir ücret alırdın, dedi.”

Saîd: “Kendisiyle yemek yiyebileceğimiz bir ücret alırdın” dedi. “Onların arkalarında”, “Onların önlerinde” demektir. İbn Abbâs böyle “Onların önlerinde bir hükümdar vardı” şeklinde okudu.

İbn Cureyc dedi ki: Saîd ibn Cubeyr’den başkaları, o gemileri zorla alan melikin ismi Huded ibnu Buded olduğunu, öldürülen o çocuğun isminin de Ceysûr olduğunu iddia ediyorlar.

“Her sağlam gemiyi zorla alan bir melik vardı. İşte ben, gemi o hükümdara uğradığı zaman ayıplı olmasından dolayı onu terketmesini istedim. Gemiciler o hükümdarı geçtikleri zaman, bu delik gemiyi iyileştirdiler ve onunla faydalandılar (gemi ellerinde kaldı).”

Râvîlerden kimi “O deliği karûre (yânı cam) ile kapattılar”, dedi; kimi de “Zift ile kapattılar” dedi.

“O öldürülen çocuğun ana-babası iki mü’min idiler; çocuk ise kâfir idi. Biz o mü’min ana-Bâbayı bir azgınlık ve kâfirlik bürümesinden, çocuk sevgisinin onları, o çocuğun dîni üzere ona mutâbaat etmelerinden endîşe ettik. İstedik ki, onların Rabb’i bunun yerine kendilerine temizlikçe daha hayırlısını, merhametçe daha yakınım versin. Hızır bunu Musa’nın:

— Sen tertemiz bir nefsi mi öldürdün? Sözüne münâsib olarak söyledi.”

“Merhametçe daha yakını”, yani ana-Bâba, Allah’ın ihsan edeceği çocukla, Hızır’ın öldürdüğü evvelki çocuktan daha fazla merhamete nail olacaklar ma’nâsınadır.

Saîd ibn Cubeyr’den başkası: O ana-babaya, öldürülenin yerine bir kız çocuğu verildi, dedi. Dâvûd ibn Ebî Âsim ise birden fazla râvîden: O bir kız çocuğudur, diye söyledi (meşhur olan da budur).