"Enter"a basıp içeriğe geçin

Buhari 4772

“Bir zaman Mûsâ genç adamına şöyle demişti: Ben iki denizin birleştiği yere varıncaya kadar durmayıp gideceğim, yahut uzun zamanlar geçireceğim” (Âyet: 60).

“Hukuben”, “Zamanen” demektir. Bunun cem’i “Ahkaabun” dır.

4772 Saîd ibn Cubeyr şöyle dedi: Ben, İbn Abbâs’a:

— Nevf el-Bukâlî, Hızır’ın sahibi olan Mûsâ, İsrâîl oğulları’nın sahibi olan Mûsâ değildir iddiasında bulunuyor, dedim.

Bunun üzerine İbn Abbâs şöyle dedi:

— Allah’ın düşmanı yalan söylemiştir. Bana Ubeyy ibn Ka’b tahdîs etti ki, o, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’tan şöyle buyururken işitmiştir:

“Mûsâ Peygamber, İsrâîl oğulları içinde hitâb edici olarak ayağa kalkmıştı. Kendisine:

— İnsanların en âlimi kimdir? Diye soruldu. Mûsâ:

— Benim, diye cevâb verdi.

Bu husustaki ilmi (Allah en iyi bilendir diyerek) Allah’a havale etmediğinden dolayı, Allah ona itâb etti. Ve Allah ona: ‘İki denizin birleştiği yerde benim bir kulum var ki, o senden daha âlimdir’ diye vahyetti. Mûsâ:

— Yâ Rabb, ben ona nasıl yol bulayım? Dedi. Ona:

— Beraberinde bir balık alırsın, o balığı bir zenbîl içine koyarsın. Balığı nerede kaybedersen, işte o kul, oradadır! Buyurdu.

Bundan sonra Mûsâ bir balık aldı, akabinde onu bir zenbîl içine koydu, sonra Mûsâ gitti, beraberinde kendisine hizmet eden genci Yûşâ ibn Nün da gitti. Nihayet (iki denizin birleştiği yerdeki) kayanın yanına geldiklerinde, ikisi de başlarını yere koyup uyudular. Balık zenbilin içinde debelendi ve zenbîlden sıçrayıp dışarı çıktı, akabinde denize düştü. Allah ondan suyun akışını tuttu da deniz içinde kendine su künkü gibi (bir boşluk bırakarak) yol açtı. Nihayet deniz suyu onun üzerinde tak gibi oldu. Mûsâ uyanınca -arkadaşı Yûşâ, Musa’ya balığı (n hârika işini) haber vermeyi unuttu.- O günlerinin kalanı ile bütün gece gittiler, nihayet ertesi sabah olunca Mûsâ hizmetçisine:

— Kuşluk yemeğimizi getir, bu seferimizden yorgunluk duyduk, dedi.”

Dedi ki: “Halbuki Mûsâ emrolunduğu o yerin Ötesine geçmedikçe yorgunluk duymamıştı. Hizmetçisi:

—- Gördün mü, kayanın dibinde barındığımız zaman balığın gittiğini haber vermeyi unutmuşum. Onu söylememi bana şeytândan başkası unutturmadı. Balık deniz içinde şaşılacak bir surette yolunu alıp yitti, dedi.

Ve balığın suya girmesinde balık için bir yol meydana geldiğini söyledi. Deniz içinde böyle bir yolun meydana gelmesi Mûsâ ile gencine hayret edilecek birşey olmuştu. Mûsâ:

— Zâten bizim arayacağımız şey bu idi, dedi. Ve izlerinde geri döndüler.”

Dedi ki: “Geldikleri yoldaki ayak izlerine basa basa döndüler. Nihayet o taşın yanına vardıklarında, üzerine bir elbise örtülmüş bir zât gördüler. Mûsâ ona selâm verdi. Hızır da Musa’ya:

— Bu senin bulunduğun yerde “Selâm” nereden? Dedi. Oda:

— Ben Musa’yım, dedi. Hızır:

— İsrâîl oğulları’nın Musa’sı mı? diye sordu.

— Evet, ben sana, sana öğretilmiş olan rüşd ve hidâyetten bana da birşey öğretmen için geldim, dedi.

Hızır:

— Doğrusu sen benim beraberimde asla sabredemezsin yâ Mûsâ! Ben, Allah’ın ilminden bana öğrettiği bir ilim üzerindeyim ki, onu sen bilemezsin, sen de Allah’ın ilminden sana öğrettiği öyle bir ilim üzerindesin ki, onu da ben bilemem, dedi.

Mûsâ:

— Beni inşâallah sabırlı bulacaksın, sana hiçbir işte âsî olmayacağım, dedi.

Hızır:

— Eğer bu surette bana tâbi’ olacaksan, ben sana anıp söyleyinceye kadar sen bana hiçbirşey sorma, dedi.

Bunun zerine Hızır ile Mûsâ (gemileri olmadığı için) deniz kıyısında yürüyerek gittiler. Yanlarına bir gemi uğradı. Kendilerini gemiye yüklesinler diye gemicilerle söyleştiler. Gemiciler Hızır’ı tanıdılar ve bu sebeble onları ücretsiz olarak gemiye aldılar. Hızır ile Mûsâ gemiye bindiklerinde, Mûsâ, Hızır’ın gemi levhalarından (yânı tahtalarından) birini keser ile sökmüş olduğunu gördü. Mûsâ hemen Hızır’a:

— Bu gemiciler topluluğu bizi gemilerine ücretsiz almışlarken, sen onların gemilerine kasdedip içindekileri batırmak için mi gemiyi deliyorsun? And olsun sen büyük bir iş yaptın, dedi.

Hızır;

— Ben sana beraberimde asla sabredemezsin demedim mi? dedi.

Mûsâ:

— Unuttuğum şeyden dolayı beni muâhaze edip cezalandırma ve bana şu arkadaşlık işinde güçlük gösterme, dedi.”

Râvî Ubeyy ibn Ka’b dedi ki: Rasûllah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Bu, Musa tarafından olan unutmanın birincisi oldu” buyurdu.

Dedi ki: “O sırada bir serçe kuşu geldi de geminin kenarına kondu ve denizden bir gaga su aldı. Hızır, Musa’ya:

— Benim ilmimle senin ilmin, Allah ‘ın ilminden ancak şu serçenin bu denizden eksilttiği şey gibidir, dedi.

Sonra gemiden çıktılar, müteakiben onlar deniz kenarında yürüdükleri sırada Hızır, oğlanlarla beraber oynamakta olan bir oğlan çocuğu gördü. Akabinde Hızır o çocuğun başını eliyle tuttu ve onu eliyle koparıp, çocuğu öldürdü. Mûsâ, Hızır’a:

— Tertemiz bir canı, diğer bir can karşılığı olmaksızın öldürdün. And olsun sen çok kötü bir iş yaptın, dedi.

Hızır:

— Ben sana beraberimde asla sabredemezsin demedim mi? dedi ve: Bu, birinciden daha da şiddetlidir, diye söyledi.

Mûsâ:

— Eğer bundan sonra sana birşey sorarsam, artık benimle arkadaşlık etme. O takdirde tarafımdan muhakkak bir özre ulaşmışsındır (benden ayrılmakta ma’ziretli sayümışsındır), dedi.

Yine gittiler. Nihayet bir memleket halkına vardılar ki, ora ahâlîsinden yemek istedikleri hâlde kendilerini misafir etmekten çekinmişlerdi. Derken orada yıkılmağa yüz tutmuş bir duvar buldular. -Yıkılmağa yüz tutmuş ma’nâsına onun meyletmiş olduğunu söyledi. – Hızır kalkıp o duvarı eliyle doğrultuverdi. Mûsâ ona:

— Bunlar öyle bir kavim ki, biz onlara geldik, onlar bizi doyurmadılar ve bizi misafir etmediler; isteseydin elbet buna karşı bir ücret alabilirdin, dedi

Hızır:

— İşte bu, benimle senin orandaki ayrılıktır, dedi ve: İşte üzerinde sabredemediğin şeylerin içyüzü budur (Âyet: 82)” kavline kadar söyledi.

Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Çok arzu ettik ki Mûsâ sabretmiş olsaydı da aralarında geçen olayların haberlerini Allah da bize anlatsaydı” buyurdu.

Saîd ibn Cubeyr geçen senedle: İbn Abbâs: “Önlerinde her sağlam gemiyi zorla almakta olan bir hükümdar vardır” (Âyet: 79) şeklinde okurdu ve yine İbn Abbâs: “Çocuğa gelince, o bir kâfir idi, anası ile babası ise îmân etmiş kimselerdi” (Âyet: 80) şeklinde okurdu, demiştir