"Enter"a basıp içeriğe geçin

Buhari 4774

4774- Bana Kuteybe ibnu Saîd tahdîs edip şöyle dedi: Bana Suf-yân ibnu Uyeyne, Amr ibn Dinar’dan tahdîs etti ki, Saîd ibn Cubeyr şöyle demiştir: Ben İbn Abbâs’a:

— Nevf el-Bukâlî, İsrâîl oğullarının sahibi olan Mûsâ, Hızır’ın sahibi olan Mûsâ değildir diye söylüyor, dedim.

Bunun üzerine İbn Abbâs şöyle dedi:

— Allah’ın düşmanı yalan söylemiştir: Bize Ubeyy ibnu Ka’b tahdîs etti ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Mûsâ Peygamber İsrâîl oğulları içinde hutbeye kalkmıştı. Kendisine;

— İnsanların en âlimi kimdir? Diye soruldu. Mûsâ:

— Benim, diye cevâb verdi.

Bu husustaki ilmi (Allah en iyi bilendir diyerek) Allah ‘a döndürmediğinden dolayı Allah ona itâb etti (yani onu azarladı). Ve ona:

— “Evet, iki denizin birleştiği yerde kullarımdan bir kul var ki, işte o senden daha âlimdir” diye vahyetti.

Mûsâ:

— Yâ Rabb! Beni ona ulaştıracak yol nasıldır? Dedi. Allah:

— Bir zenbîl içinde bir balık alırsın, artık balığı her nerede kaybedersen, işte orada balığın izini ta’kîb et (o en âlim kula kavuşursun), buyurdu.”

Rasûlüllah şöyle devam etti: “Mûsâyola çıktı, beraberinde kendisine hizmet eden genci Yûşâ ibn Nûn da yola çıktı. Yanlarında balık olduğu hâlde yürüyüp, sonunda (iki denizin birleştiği yerdeki) kayaya ulaştılar ve onun yanında konakladılar.”

Dedi ki: “Akabinde Mûsâ başını yere koyup uyudu”.

Sufyân ibnu Uyeyne geçen senedle ve Amr’dan başkasının -Katâde’nin- hadîsinde şöyle demiştir: “Kayanın dibinde bir pınar vardı ki, ona el-Hayyât denilir. Onun suyuna isabet eden herşey muhakkak canlanıp dirilir. İşte o balığa bu hayât pınarının suyundan birkaç su serpintisi isabet etti” dedi

“Balık hareket etti ve zenbilin içinden sıyrılıp kurtuldu, denize girdi. Mûsâ uyandığı (ve gencin haber vermeyi unutup da bir müddet yürüyüp yoruldukları) “zaman genç adamına dedi ki: Kuşluk yemeğimizi getir. Bu yolculuğumuzdan and olsun yorgun düştük” (Âyet: 64).

Dedi ki: “Mûsâ Peygamber emrolunduğu o yerin ötesine geçmedikçe yorgunluk duymamıştı. Genç adamı Yûşâ ibn Nûn, Mûsâ’ya:

— Gördün mü, taşın dibinde barındığımız zaman ben balığı unutmuşum. Onu söylememi bana şeytândan başkası unutturmadı. O şaşılacak bir surette denize atıldı, deniz içinde yolunu tutup gitti, dedi.

Mûsâ:

— İşte bizim arayacağımız bu idi, dedi.

Şimdi izlerinin üzerinde gerisin geri döndüler (Âyet: 63-64). Nihayet o kayanın yanına ulaştılar. Oradaki denizde balığın yittiği yolu, tâk (yani bina kemeri) gibi buldular. Balığın deniz içinde böyle bir yol açması Musa’nın hizmetçisine hayret verici birşey olmuştu. O kayanın yanına vardıklarında bir de baktılar ki, bir elbiseye bürünmüş bir zât duruyor. Mûsâ ona selâm verdi. O zât:

— Bu senin bulunduğun yerde selâm nereden? Dedi. Mûsâ da:

— Ben Musa’yım, dedi. O zât:

— İsrâîl oğulları’nın Musa’sı mı? Diye sordu. Mûsâ:

— Evet, dedi ve şöyle devam etti: Sana öğretilen rüşd ve hidâyetten bana da birşeyler öğretmen üzere sana tâbi’ olayım mı? Dedi.

Hızır ona:

— Yâ Mûsâ! Sende Allah ‘in ilminden sana öğrettiği öyle bir ilim vardır ki, onu ben bilemem; bende de Allah’ın ilminden bana öğrettiği öyle bir ilim vardır ki, onu da sen bilemezsin, dedi.

Mûsâ:

— Fakat yine de ben sana tâbi’ olayım, dedi. Hızır:

— Eğer bana tâbi’ olacaksan, ben sana anıp söyleyinceye kadar bana hiçbirşey sorma, dedi.

Bunun üzerine Hızır’la Mûsâ deniz kıyısında yürüyerek gittiler. Yanlarına bir gemi uğradı. Hızır (gemiciler tarafından) tanındı, bu sebebie gemiciler onları navlunsuz olarak -ücretsiz olarak şeklinde de söyler- kendi gemilerine yüklediler. Onlar da gemiye bindiler.”

Dedi ki: “O sırada bir serçe kuşu geminin kenarına kondu da gagasını denize daldırdı. Hızır Musa’ya:

— Benim ilmim, senin ilmin ve bütün mahlûkaatın ilmi, Allah ‘ın ilmi içinde ancak şu serçenin gagasını daldırıp denizden aldığı mikdârdır, dedi.”

Dedi ki: “Musa’ya ansızın olmadı ki, Hızır bir kesere doğru gidip, onunla gemiyi deldi. Mûsâ ona:

— Bu gemiciler topluluğu bizi navlunsuz olarak gemilerine almışlarken, sen onların gemilerine kasdedip içindekileri batırmak için mi deliyorsun? “And olsun sen büyük bir iş yaptın” (Âyet:71) dedi.

Yine gittiler, bir de baktılar ki bir çocuk, diğer çocukların beraberinde oynuyor. Hızır, o çocuğun başını eliyle tuttu da onu kesip kopardı. Mûsâ, Hızır’a:

— Sen tertemiz bir canı, diğer bir can karşılığı olmaksızın öldürdün ha? And olsun ki, sen çok kötü bir şey yaptın, dedi.

Hızır şöyle dedi:

— Ben sana beraberimde asla sabredemezsin demedim mi? Mûsâ:

—Eğer, dedi, bundan sonra sana birşey sorarsam benimle arkadaşlık etme. O takdirde tarafımdan muhakkak özre ulaşmışsındır.

Yine gittiler. Nihayet bir memleket halkına vardılar ki, ora ahâlisinden yemek istedikleri hâlde kendilerini misafir etmekten çekinmişlerdi. Derken yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. O bunu eliyle şöyle yapıp derhâl doğrultuverdi (Âyet: 74-77).

Mûsâ Hızır’a dedi ki:

— Biz bu memlekete girdik. Onlar bizi misafir etmediler ve bize yemek vermediler. Eğer isteseydin elbet buna karşılık bir ücret alırdın.

Hızır da şöyle dedi:

— İşte bu, benimle senin ayrılışımızdır. Sana üzerinde sabredemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim… (Âyet:77-82)”.

Rasülullah (sallallahü aleyhi ve sellem -kıssayı buraya kadar naklettikten sonra): “Çok arzu ederdik ki, Mûsâ sabretseydi de, aralarında olan işler Allah tarafından bizlere hikâye olunsaydı” buyurdu.

Dedi ki: İbn Abbâs: “Önlerinde her sağlam gemiyi zorla almakta olan bir melik vardı. Oğlana gelince, o bir kâfir idi” şeklinde okurdu.