“Kitâbda Meryem (kıssasını) da an. Hani o, ailesinden ayrılıp doğu tarafında bir yere çekilmişti. Sonra onların önünde bir perde edinmişti. Derken biz ona ruhumuzu göndermiştik de o kendisine hilkati tam bir beşer şeklinde görünmüştü.. ” (Meryem: 16-40)
Yûnus kıssasındaki “Nebeznâhu” (es-saffât: 145) “Onu attık” demektir. “Doğu tarafa çekildi”: Yânı ibâdet için Beytu’l-Makdis’in yahut evinin doğu tarafına çekildi. “Fe-ecâehâ”, “Doğum sancısı Meryem’i getirdi” demektir; bu “Ci’tu”dan “Ef ‘altu”dur. “el-Ceehâ” denilir ki, “Onu muztarr kıldı” demektir.
“Tessâkatu”, “Düşürür” yani düşer; “Mekânen kasıyyen”, “Mekânen kaasiyen”; yani “Uzak bir yere”; “Feriyyen azîmen”, “Sevilmeyen çok çirkin bir iş yaptın” demektir.
İbn Abbâs: “Nisyen”, “Yaradılmış mevcûd birşey olmayaydım” demektir, dedi. Başkaları da: “en-Nisyu”, “el-Hakîru”dur, dedi. Ebû Vâil: Meryem “Eğer Allah’tan sakınıcı isen” dediği zaman “Takî” in akıl sahibi olduğunu bildi, demiştir.
3473- Vekî ibnu’l-Cerrâh, İsrâîl ibn Yûnus’tan; o da dedesi Ebû İshâk’tan; o da el-Berâ ibn Âzib’den: “Seriyyen”, Süryânîce’de küçük ırmak, çay demektir, demiştir.