Hatainin, çağının “gnostik-dualist” ruhunu o kadar iyi yansıtan manzumelerinden ayrılmayalım. Şah Ismail, şiirdeki adıyla Hatai, babasını öldüreni yenerek ortadan kaldıran genç kahraman; on dört yaşında Tebrizde Şah ilan edildiğinde bir ışık çemberiyle çevrili görünür. Kendini hemen hemen tanrısal bir kişilik, uğruna can feda edebileceği bir görevle görevlendirilmiş olarak duyumsamaktadır. Fakat kısa zamanda, Çaldırandan sonra, içki ve sefahate kapılarak bu kez düşüş felaketinin ve umutsuzluk şeytanının sürükleyip götürüşüne kendini bıraktığında, ışığın meleği, cehenem meleğine döner.
Babası Şeyh Haydar, Şirvanşah Ferruh Yasara karşı açtığı savaşta, 8 Temmuz 1488de öldürüldüğünde Ismail bir yaşındaydı. O zaman, Haydarın üç oğlu ve anneleri Uzun Hasanın kızı Alem Şah için, Akkoyunlu mirasçıların kovalamaları ile gürültülü ve tehlike dolu bir dönem başladı.üç oğuldan yanlız Ismail sağ kaldı.
1493te Ismail, Gilanda Lahican emirinin korunması altına sığındı; altı yıldan fazla onun yanında kaldı ve iyi bir eğitim gördü. Çocukluğunun fırtınalı günlerine rağmen, büyük bir ifan adamı, çağının tasavvuf ve edebiyatında bilgili, Türkçe ve Farsça yazabilen, üst düzey bir şair olarak yetişti. Şah Ismail, Müslüman ve Şii irfanda, derin bir sufiydi, fakat sufiliği “gnostik” (kişisel bilinç temeli) öğelerle yoğrulmuştu.
Şah Ismailin dindarlığı, yeniden-bedenleşme ve biçimlerin çokluğu inanışına dayanıyordu; kendisinin, Tanrının Zatı, Alinin sırrı ve onun “devr” içindeki bedenleşmesi olduğunu, ileri sürüyor, bunu, şiirlerinde açıkça söylüyordu:
Gül ağaçdan bitdi geldi saha yoldaş olmağa
Sırr-ı Şah idi ezelden geldi sırdaş olmağa
Yüreği dağ olmayınca bağru kanlu lal-tek
Hiç kimin haddi yokdur kim Kızılbaş olmağa
“Kentü kenzen” sırrı devrinde Muhammed nurıdır
Kırmızı tac ile geldi aleme faş olmağa
Ismi Ismail hem Zatı Emirül-müminin
Yüzini görgeç havaric razi (dur) taş olmağa.
(“Remel” bahrinde. Krş. V. Minorsky, “The portry of Shah Ismail”, I, BSOAS, X, 1939-1940, s. 1007a-1053a.; Toukhan Gandjei, II Canzoniere di Sah Ismail Hatai, s. 133-134 (214. manzume); I. Mélikoff, Hadji Bektach, s. 126-138.)
(Gül ardından konup geldi, Şaha yoldaş oldu.
Ezelde Şahın Sırrı idi, geldi sırdaş oldu.
Yüreği kızıl ateşle dağlanmadan, bağrı yakut gibi kan dolmadan,
Kızılbaş olmak için kimsenin haddi değildir.
“Ben gizli hazine idim” sırrı devrinde, o Muhammed nuru idi;
Kırmızı tac ile gelip kendisini aleme açıkladı.
Ismi Ismail ve Zat-ı Emirül-müminin olan onun yüzünü görce,
Kafirler taş olmaya razı olur.)
Hatai, Baku yakınında Buzovnide Ali türbesinin bakıcısı olan bir din adamından birkaç kez ezbere okutarak dinlediğim şu şiirden de anlaşılacağı üzere, evrensel olmanın peşindeydi:
Yakın bil kim Hudayıdur Hatayi
Muhammed Mustafadur Hatayi.
Safi nesl-i Cüneyd-i Haydaroğlu
Aliyyül-Murtazayidür Hatayi.
Hasan aşkına meydana girübdür
Hüseyin-i Kerbelayidür Hatayi.
(“Hezec” bahrinde. Bir düvazdeh, On Iki Imamı öven bir manzume. Krş. Tourkhan Gandjei, a.g.e., s. 24-25, (24. manzume); ayrıca bak.: I. Mélikoff, “Le probléme Bektaşi-Alevi”, Turcica, XXXI, s. 24-26.)
Allah Allah deyüng Gaziler din Şah menem
Karşı gelüng secde kılung Gaziler din Şah menem
Uçmakta tuti kuşıyam ağır leşker erbaşıyam
Men sufiler yoldaşıyam Gaziler din Şah benem
Nerlerdekersen biterem handa çağırsan yeterem
Sufiler elin dutaram Gaziler din Şah menem
Mansur ile darda idim Halil ile narda idim
Musa ile turda idim Gaziler din Şah menem
Işraadan beri gelüng Navruz edüng Şaha gelüng
Hey Gaziler secde kılung Gaziler din Şah menem
Kırmızı taclu boz atlu ağır leşker (….) heybetlü
Yusuf Peygamber sıfatlu Gaziler din Şah menem
Hatayiyem al atluyam sözi şeherden datluyam
Murtaza Ali Zatluyam Gaziler din Şah menem
(V. Minorsky, a.g.e., (18. manzume); T. Gandjei, a.g.e., s. 22 (20. manzume); I. Mélikoff, Hadji Bektach, s. 184.)