"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Aydınlanma Süreci Içinde Bektaşilik

Yüzyıllar boyunca, öncü edimlerin içinde ve ilerlemelerin yanında yer almış bulunan Bektaşilik, Osmanlı Imparatorluğunun değişmesinde ve batılılaşmasında büyük payı olan yenileşme eylemlerine katılmakta da gecikmedi: Bektaşiler Yeni-Osmanlıların ve ikinci kuşakta Jön-Türklerin saflarında yerlerini aldılar.
Bununla birlikte, Bektaşilerle evrim yanlısı (terakkici) kımıldanış arasında göz ardı edilmemesi gereken bir etken vardır: Bu, bilindiği gibi, Türk yenileşme çabaları içinde ağırlıklı bir yeri bulunan Farmasonluktur.
Bundan önce, 1826dan sonraki dönemde Bektaşi tarikatını incelediğimiz bir yazıda Bektaşilerin Far-masonlarla ilişkilerine değinme fırsatını bulmuştuk. (Krş. Iréne Mélikoff, “LOrdre des Bektashis aprés 1826”, Turcica, XV, 1983, s. 155-178.) Far-masonluk çoğu kez, sürgündeki Bektaşilerle, yenileşme eylemleri arasında bir bağ görevi üstlendiğinden, konuya yeniden döneceğiz:
Bektaşiler, Alevi adı verilmesi uygun bulunmuş olanlar da, adıyla anıldıkları bir veliye, XIII. Yüzyılın ilk yarısının sonlarında Horasandan göçerek Anadoluya gelmiş bulunan Hacı Bektaş Veliye bağlıdırlar.
“Horasandan gelmek” deyimi; Maveraünnehirin doğusundan ya da Orta-Asyadan gelenleri, Moğol yayılmaları dönemindeki kaçışlarında Iran çöllerinde korunacakları tek yol olması dolayısıyla Horasandan geçerek gelmek zorundan kalan göçerleri anlatmada kullanılıyordu.
Bunlar büyük bölümüyle henüz Müslüman olmamış, ya da dine yeni girmiş ve henüz Islamlığı özümsememiş olan boylardı. İnançları, “Islamlaşmış Şamancılık”, yani henüz ata gelenek ve göreneklerinin rengini korumakta olan bir Islamlık olarak tanımlanabilecektir ve Amerika yerlilerinin Hıristiyanlıklarını anımsatmaktadır.
Türkmen halk velisi Hacı Bektaş Veliyi izliyenler bu sınıflardır.
Bektaşiler, Osmalılarla –onlar da Doğudan gelen göçer boylardandı- aynı sosyal çevredendirler. (Aynı Yazar, “Lorigine sociale des premiers Ottoman”, The Ottoman Emirate (1300-1389), RETHYmnon 1993, s. 135-144.) Ilk Bektaşiler ilk Osmanlılararasındaki ilişki bu sebeple iyi idi. Pek çok Bektaşi derviş, Osmanlıların yanında, Trakya ve Balkanların fethinde yer aldı; fethedilmiş diyarlarda topraklar edindi. Bazen , kılıçlarının hakkı sayılan bu topraklarda tekkeler ve zaviyeler kurdular. Yerleşik yaşama geçerek, göçer ya da yarı-göçerliği bıraktılar. Kent çevrelerine kurdukları zaviyelerde düzenli bir dervişler tarikatı oluşturdular. Bu zaviyeler, çoğu kez, birer kültür ve kolonileştirme merkezi oldu. (Krş. Ö.L. Barkan, Vakıflar Dergisi, V, s. 279-386.)
Osmanlı sultanları, yurtlarından devşirilerek Müslüman yapılmış Hıristiyan çocuklarla kurulan Yeniçeri Ocağını, onlara adı verilen veliye, Hacı Bektaşa bu sebeple bağladılar. Bektaşiler kolonileştirici bir derviş tarikatı oluşturdular. Yabancı öğelerin eğitimleri onlara emanet edildi. (Krş. I. Mélikoff, Mémorial Ömer lütfi Barkan, s. 149-157.)
Fakat bu bir çeşit, iki yanı keskin bir kılıç oldu. Çünkü başlangıçtan beri, dinler üstü bir hoşgörü tarikatı olan Bektaşilik, aynı zamanda dışardan gelen her etkiye açık bir inanç karışımıydı. Girdikleri bölgelerden katılan öğeleri özümseyebiliyorlardı.. trakya ve Balkanlara yerleşen Bektaşiler, orada uyum içinde yaşadıkları topluluklarla kaynaştılar. (Krş. I. Mélikoff, The Via Egnatia Under Ottoman rule (1380-1699), s. 159-170.)
Bugün Alevi adı verilenlerle Bektaşiler arasında bir fark da, Trakya ve Balkan topraklarına yerleşen Bektaşiler adım adım ve sağlam bir biçimde bu yörelere uyum sağlarken, Anadolu kırlarında boy yaşamlarını sürdürüp gelen Alevilerin, -Iranlı ya da Kürt ve başkaları- Doğu Anadolu halklarından etkiler almış olmalarıdır.
Osmanlı sultanları Avrupa ülkelerinde üstünlüklerini sağladıktan sonra, bunu, resmi inanışa, devletin resmi dini olan Sünni Islamlığa dayayarak sürdürdüler ve daha önce yararlandıkları, destekledikleri Bektaşilere karşı karşıya gelmekte geçikmediler. Bektaşiler de, kendilerine hasım bir yönetime karşı, din konularında kural-dışı, daha sonra da açıkça din adamlarına karşı görünmekten geri kalmadılar. Kısa zamanda da Allahsızlıkla suçlandılar.
Bektaşiler merkez güç arasındaki kesin kopma, 1826 yılında, Yeniçeri Ocağının kaldırışıyla oldu ve aralarındaki sıkı bağ dolayısıyla Bektaşiler tarikatı da yasaklandı, malları satışa çıkarıldı. Eski tekkeler “sünnet ve cemaate karşı olmayışları dolayısıyla, yönetime yararlı görünen Nakşibendilere bağışlanırken, yeni yapılan Bektaşi tekkeleri de yıktırıldı. Sonunda 1826dan başlayarak Bektaşiler “sır” oldular. Bununla birlikte bu tarih, tarikatın sonu anlamına gelmektedir. Tarikat yeni bir evreye girecek ve ağırlığı eskisinden daha az olmayacaktır: siyasete daha çok girecek, liberal ve kural-dışı tarikat, yenileşmeleri ve ilerlemeleri savunan çevrelere yakınlaşarak “terakki”ci olacaktır. Bektaşiler, Yeni Osmanlıların, daha sonra da Jön-Türklerinin politikalarının yanında yer alacaklardır.
Dinler-üstü ve din adamlarına karşı (supra-confessionel ve anticlérical) tavır, Abdülmecid saltanatı dönemi (1839-1861) yönetiminin eğilimlerine uyuyordu. 3 Kasım 1839da Sadrazam Mustafa Reşid Paşa, Gülhane bahçesinde toplanan devlet adamlarına ve yabancı temsilcilere, Insan Hakları Bildirisinin Türkiyece tanınması demek olan ve dini, ırkı ne olursa olsun, imparatorluğun bütün uyrukları için eşitlik getiren, Tanzimat Fermanı adı ile bildiğimiz bildiriyi okuduğunda, bu, daha da güç kazanmış oldu. Tanzimat Fermanı, 1856 Şubatında yenileştirildi.
1839 Fermanı yeni bir dönemin başlangıcıydı ve bu yenilenmelerin yapıcısı, altı kez paris elçisi ve altı kez sadrazam olmuş olan Mustafa Reşid Paşaydı (1800-1858). Fakat Mustafa Reşid Paşa, ingiltere elçisi Lord Stratford Canningin yakın dostuydu ve bu dostluk her ikisinin ingilterede Masonluğa birlikte girişlerine dayanıyordu.
Masonluk Türkiyede Lale devrinden, yani ingilterede ortaya çıkışından hemen sonraki yıllardan beri biliniyordu. Bu, sebepsiz değildi; Ingiliz Masonluğunun kuruluşunda büyük payı bulunan Lord Montagu (1690-1749), Ingiltere büyük locasının üstad-ı azamlarındandı ve 1716dan 1718e kadar, Babıali nezdinde Ingiltere elçisi idi. İstanbulda ilk loca, Damad Ibrahim Paşanın (ölüm. 1730) vezirliği sırasında Galatada, bugünkü Perşembe Pazarında kuruldu. Bu semt, o zamanlar, Fransız ve Italyanlarca yeğleniyordu. İlk Türk far-masonlar arasında, 1741de Fransada elçi olarak bulunan, 1755de vezirliğe yükselen , 28. Mehmed Çelebizade Said Efendi; ilk Türk Basım evini kendisine borçlu olduğumuz Macar dönmesi Ibrahim Müteferrika; Kumbaracı Ahmed Paşa, öbür adıyla Comte de Bonneval (1675-1742) vardı. Bu adlara, Tophaneli Yusuf Çelebi gibi bazı tüccar da eklendi.
1748de, Türkiyede Far-mosonluk yasaklandı. Ancak III. Selimin hükümdarlığı yıllarında (1787-1807) yeniden ortaya çıktı ve yaygınlaştı. 1839dan sonraki gelişmesinde, özellikle Kırım Savaşı sırasında (1854-1856) Far-masonluğun ağırlığı duyulacaktır. İngiliz ve Fransız localar, sayıları artarak, iki gücün karşılaştığı bir yarış alanına dönüşecek; ayrıca Italyan, Alman, Yunan ve Ermeni locaların da ortaya çıktığı görülecektir. (Türk masonluğu için, bak.: Ebuzziya Tevfik, “Far-masonluk”, Mecma-i Ebuzziya, 18 Cemazel-ahir 1329 (1913-1914), s. 683-686; Prof. Bedi N. Şehsuvaroğlu, “Türkiye Masonluk Tarihine Bir Bakış”, Türk YükselmeCemiyeti Ideal Kolu, XXV (Kuruluş Yıldönümü Hatırası), Istanbul 1964; aynı yazar, Dinlerde ve Tarikatlerde Sembolizm-Remizler (Antik Doğu Medeniyetlerinde, Eski Şark dinlerinde, Futuvvet ehlinde, Islamiyette, Ahilerde, Bektaşilik ve diğer tarikatlarda, Masonlukta), Istanbul 1973; Ilhami Sosyal, Türkiye ve Dünyada Masonluk veMasonlar, Istanbul 1973.)
Bektaşiler, Yeniçeriliğin kaldırılışından sonra, Osmanlı yaşamında dışlandılar ve gizliliğe çekilmek zorunda kalarak Far-masonluğa yaklaştılar. Her zaman hoşgörülü, kural-dışı ve dinler-üstü tavırlarıyla tanındıklarından, aynı düşünceleri (liberallik, din adamlarına karşı oluş, kurallara bağlı olmayış) paylaşan Far-masonlarda kendilerine destek buldular.
Bektaşi erkan, Far-masonların törenlerinde kuvvetle etkilenmiş olmalıdır: Meydanın ya da Cem alanının düzenlenişi, duruşlar ve yürüyüşler, Üçler, Beşler ve Yediler erkanının çağrışmaları. Bütün bu ayrıntılar, moson kurallarını andırmadadır. Bektaşiler kendileri de bunu kabul ederler; fakat onlar Far-masonların kendilerinden etkilenmiş olduğu sonucunu çıkarmadadırlar. Gizlilik ve sülük, ikisinde de söz konusudur.
Üyeleri liberal ve aydın seçkinlerden oluşan Bektaşiler, XIX. Yüzyılda, Osmanlı Imparatorluğu içinde, Far-masonların Avrupa reform eylemleri içindeki işlevlerine (Krş. E. Ramsaur, “The Bektashi Dervishes and the Young Turks”, Muslem World, XXXII, Ocak 1942; aynı yazar, The Young Turks-Prelude to the Revulution of 1908, Beyrut 1965 (yeni basım), s. 102-114; ayrıca bak.: F.W. Hasluck, Christianity and Islam under the Sultans, Oxford 1929, ı, s. 595-620.) benzer bir işlev üstlendiler. Yeniden toparlanan Bektaşı Tarikatı, Jön-Türklerin dernekleşmelerine bir destek ve bir sığınak olacaktır.
Acaba, Bektaşiler Far-masunluğu hangi dönemde girdiler?
Gösterilen, 1867 tarihi olsa da, sızma 1839da başlamış olmalıdır. Bununla birlikte 1867-1869 yıllarında, Müslümanların Far-masonluğa gittikçe genişleyen bir akışı gözleniyor. Bunu genç bir avukat, 1863te kurulan ve Fransa Büyük Doğu Locasına bağlı Doğu Birliği LocasInın Saygın-Kişisi louis Amiable sağlamış bulunuyordu. (Paul Dumont, “La Turqie dans les archives du Grand Orient de France: les loges maçonniques dobédiance Française a Istanbul du milieu du XIXe siécles a la veille de la premiére guerre mondiale”, Economie et Socétés dans lEmpire Ottoman (J.L. Bacqué-Gramont, Paul Dumont), Paris 1983, s. 171-201.) Louis Amiable, Osmanlı seçkinleri arasında, etkili bir üye toplama çalışmasına girişti ve bunda başarılı oldu. 1865te Doğu Birliğinde yanlız üç Türk bulunuyorken, 1869da sayıları yüz elli üç birader içinde elli üç kişiye ulaştı.
En parlak adlar arasında, Şurayı Devlet azası Edhem Paşa (general, 1813-1893), Mısır Hidivi Mehmed Ali ailesinden ve liberal yeni Osmanlıların önde gelenlerinden, Prens Mustafa Fazıl Paşa (1829-1875) bulunmaktadır. (Krş.I. Mélikoff, “Le Prince Mustafa Fazil et lintelligentia Ottoman”, De lEpopée au mythe: Itinéraire turcologique, Istanbul 1995, s. 193-199.)
Loca üyeleri içinde, siyaset ve din adamları, diplomatlar, hatta şairler ve edebiyatçılar vardı. Bu sonuncular arasında, Şinasi (1824-1871), Namık Kemal (1840-1888), Ziya Paşa (1825-1870) da yer almadadır. Ziya Paşanın etkisi ile hocalığını yaptığı ve ilerde V. Murad olarak tahta çıkacak olan veliahd Şehzade Murad ile kardeşleri Şehzade Nureddin ve Kemaleddin de mason locaya girmişlerdi. (Krş. Costantin Svolopoulos,”LInitiation de Mourad V a la Franc-Maçonnerie par Cl. Scalieri: Au origines du mouvement libéral en Turqui”, Balkan Studies, cilt 21, no. 2, 1980, s. 441-457.)
Bu adlara sonraki kuşaktan Abdülhak Hamidi, Filozof Rıza Tevfiki, Ittihad ve Terakki Cemiyeti üyesi Şeyhül-islam Musa Kazım Efendiyi ve yine Bektaşi Babalardan, yüksek düzeyde Far-mason ve tanınmış Jön Türk Talat Paşayı ekleyebiliriz.
Hem Bektaşi, hem Far-mason olan ünlü adlar arasında Namık Kemalin üzerinde biraz duracağız. (Krş.I. Mélikoff, “Namık Kemalin Bektaşiliği ve Mosonluğu”, Tarih ve Toplum, Aralık 1988, s. 337-339.)
Namık Kemal, Yeni Osmanlılar oluşumunun hazırlayıcılarından biridir. En azında anne tarafından, bir Bektaşi aileden gelmedeydi. Gençlik eserlerinde, Fuzulinin ünlü mersiyesi, Kerbela şehitlerinin anıldığı, Hadikatüs-süedanın (Saadete Ermişlerin Bahçesi) etkileri bulunuyordu. İlk şiirlerinin yer aldığı defterlerinde, Aliyi öven manzumeler vardı. (Krş. Şerif Mardin, The Genesis of Young ottoman Thought-A Study in the Modernization of Türkish Political Ideas, Princeton University Press, 1962, s. 285-288; ayrıca bak.: I.A., “Namık Kemal” maddesi (Ömer faruk Akünün makalesi.)
Bektaşilerin yalnızca liberal ve ilerleme yanlısı, terakkici düşüncelerinden değil, zengin edebiyatlarından, şiirlerinden ve müziklerinden de etkilenmişti.
Bununla birlikte, Namık Kemal, sürgünden dönüşünde Far-masonluğu çekimine girerek katıldığı loca, Doğu Birliği değil, bir yunan locası olan ve 1868de Istanbulda kurulmuş bulunan, I Prodos (Terakki) locası idi. locanın ilk “saygın-başkan”i, Aleksandr Izmiridisdi; onun yerini de, 31 Aralık 1870de, Şehzade Muradın bir dostu aldı. (Bak.: Costantin Svolopoulos, a.g.e.; Paul Dumont, a.g.e.) Bu loca Fıransız Büyük Doğu Locasına bağlıydı. Fakat üyelerinin büyük çoğunlı. 1872 yılı ekim ayında yapılmış sayımda, altmış sekiz üyeden on dokuzunun Türk olduğu görülmede ve aralarında şu ad da yer almadadır: Kemal, Mehmed Namık; yazar.
Namık Kemalin, Fransada geçen yıllarına rağmen, Fransız bir locayı değil de, bir Yunan locasını yeğlemiş oluşunu gözden kaçırmamak gerekir. Bu seçimiyle o, Tanzimat Fermanıda yüceltilen bir emele bağlı kalıyordu: dinleri ve ırkları ne olursa olsun, imparatorluğun bütün uyrukları arasında eşitlik.
Namık Kemal,Osmanlı Vatanına, fakat din ve ırk ayrımı yapmadan imparatorluğun bütün öğelerini kucaklayan liberal bir Osmanlı vatanına yürekten bağlıydı. Böylece o, hoşgörü ruhu, dinler üstünde ve din adamlarına karşı oluşuyla ve evrimci düşünceleriyle, Bektaşilerin yolundan gitmiş oluyordu. Türkiyede laik bir devlet kurma çabalarında, Atatürkü Bektaşilerin desteğini almaya götüren de onların din adamlarına karşı ve ilerlemeden yana tavırlarıydı.
22-23 Aralık 1919da, Sivas Türkiyesinden sonra, Ankaraya dönüşünde, Kemal Atatürk, Bektaşilerin desteğini sağlamlaştırmak için Hacıbektaşa uğradı. Her yıl 22-23 Aralıkta, Hacıbektaşta, bu ziyaret anılmaktadır.
Bitirmeden, günümüz Türkiyesinde laik değerleri savunmada Bektaşilere ve Alevilere düşen görevlere de dikkat çekeceğim.
Osmanlı Imparatorluğu Avrupadakitopraklarını koruduğu sürece, önde Bektaşiler yer aldığı için, yanlız onlardan söz ettim. Bektaşiler, Trakya ve Balkanlarda, sağlam käkler salmışlar ve Osmanlı seçkin sınıfı içinde yer edinmişlerdi. Fakat Avrupadaki toprakların elden çıkması ile ağırlık obür yana kaydı. Günümüzde Alevileri öne çıkaran ve Bektaşileri gölgeye iten de budur.
Aynı Sekilde, sosyal durumları da değişime uğradı: Düzenli bir tarikat oluşturdukları kent çevrelerinde yerleşik bir yaşama geçen Bektaşiler, aydın seçkinler arasında yer alırlarken, Anadolu köylerinde bir köşeye atılıp kalmış Aleviler, yüzyıllarca, az ya da çok, eğitimsiz kaldılar.
Günümüzde Aleviler artık aydınlığa çıkmadadırlar. Onlara, aydınlar, üniversite üyeleri, yazarlar, siyaset adamları arasında, her çevrede rastlanıyor. Yanlız hedefleri değişmemiştir: Onlar, hoşgörülü ve il