"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

“Açılın Kapılar Şaha Gidelim!”

Asesbaşı, Pir Sultanı götürüp Vali Konağına teslim etti ve ansızın ortadan kayboldu. O günden sonra, asesbaşını hiç gören olmadı. Yer yarıldı da içine girdi sanki. Her tarafa haber salındı fakat bulunamadı. Yönetimin umudu ondan kesilince, yerine başka birisini atadı.
Pir Sultan da kısa bir sorgulamadan sonra, hakkındaki ferman daha önce verilmiş olduğu için, gizlice götürülüp Toprakkalesine hapsedildi. İdam etmeleri gerekiyordu ama, İstanbuldan haber gelemeden bunu yapmak istemiyorlardı.
Ali Baba ve arkadaşları ise günlerce Sivasta kaldılar. Fakat ondan haber alamadılar. Baktılar ki olacak gibi değil, çaresiz köylerine döndüler.
Ali Baba iki gün kaldıktan sonra, atına atladığı gibi Sivasa geldi. gönlü bir türlü Sivastan; Pir Sultanın bulunduğu yerden ayrılmak istemiyordu. Sürekli Vali Konağının çevresinde dolanıyor, musahib kardeşinden haber almak istiyordu.
Köylerdeki ağıt da, bir türlü dinmek bilmiyordu.
Sonunda, Hızır Paşanın beklediği haber geldi. istanbul yönetimi, özetle “Nasıl biliyorsan öyle yap. Yalnız ki, inadından vazgeçerse, idam etme… Pir Sultanın ölüsü daha güçlü olabilir, dikkatli ol!” diyordu. Hızır Paşa, padişah fermanını kadılara ve müftüye okuttu. Sonra da, kadılarla birlikte, gizli bir yol kullanarak Toprakkalesine gitti. Yanlarına zabıt tutması için Kadı Divanı Katibini de aldılar.
Pir Sultan Abdal, zifiri karanlık bir zindanda tutuluyordu. Zindancıbaşı, duvarda asılı meşaleyi yaktığında, Dedenin gözleri kamaştı. Elleriyle gözlerine gölge yaptı. Günlerdir ışık yüzü görmemişti. Ayaklarından kelepçelemişler, duvara zincirlemişlerdi. Saçı-sakalı birbirine girmiş, üstü-başı, toz-toprak içindeydi. Biraz da öksürüyordu. İçerisi rutubetliydi, çünkü. Pir Sultan zindana atılalı otuz gün olmuştu, fakat bunun ayırdında değildi. Ona sorulsa, zindanda kalma süresi belki altı ay, belki bir yıldı.
Özgürlüğü çok fazla seven ve onun kavgasını veren Pir Sultan Abdalın bu durumda olması, gücüne gidiyordu. Fakat zalimin zulmü, onu bu hale sokmuştu. Güçlü görünmeye gayret ediyordu. Güç durumda olduğunu, karşısındakilere hissettirmek istemiyordu.
Gözleri ışığa alışınca, karşısında Hızır Paşayı ve kadıları buldu.
Şöyle seslendi:
* Sen misin Hızır, tamam mı? darağacı kuruldu, beni bekliyor he mi?
Hızır Paşa şunları söyledi:
* Gayrı sana “Pirim” demeyeceğim efendi. Çünkü sen buna layık olamadın. Fakat yine de gönlüm senin ölmenden yana değil. Hatta padişah efendimiz de idam edilmeni istemiyor. “Yeter ki inadından vazgeçsin” diyor. Geçen sefer seni öldürmemek için sürgün ettik, canını bağışladık. Şah kelimesini de yasakladık. Ama sen, sürgünden döndüğün yetmiyormuş gibi, bir de Şah diye ünlemeye devam ettin. Böylece devletin fermanını çiğnemiş oldun. Aslında senin için kurtuluş yok ama, bir fırsat daha tanıyacağız. Söylediğimizi yaparsan, seni affedeceğiz.
Pir Sultan, başını göğe siper yaptı ve şöyle seslendi:
Sinem üstü ateş oldu, od oldu
Yaktı muhanetin acı sözleri
Hızır Paşanın ettiği derd oldu
Yaktı muhanetin acı sözleri….
Seni şevka edem Urum beyine
Bakmıyon mu şu sinemin dağına
Hançer oldu yüreğimin bağına
Kaktı muhanetin acı sözleri…
Pir Sultan Abdalım vadem yeterse
Pirim gelir salacamdan tutarsa
Karış karış üzerinde ot biterse
Çıkar muhanetin acı sözleri.
Pir Sultan nefesini bitirdikten sonra sordu:
* Söyle bakalım Hızır, nedir benden istediğin?
* Efendi, sen şimdi bize üç nefes okuyacaksın ve içinde hiç Şah sözcüğü geçmeyecek. Padişah efendimizin fermanı bu yoldadır. Okuduğun nefesleri tutanağa bağlayacağız. İçinde Şah sözcüğü olmadığını görürsek, seni idam etmeyeceğiz. Yok eğer, tersi olursa, daha önce hakkında verilen kararı uygulamak boynumuza borçtur.
Pir Sultan, bıyık altında kıs kıs gülmeye başladı. Hızır sözlerini şöyle tamamladı.
* Anlaşıldı değil mi, Pir Sultan efendi?
* Anlaşıldı Hızır efendi! Fakat bir şartla, sözümü kesmeyeceksiniz.
* Kesmeyeceğiz.
Pir Sultanın zincirlerini çözüp, zindancıbaşının odasına götürdüler. Orası genişti ve daha rahat çalışabilirlerdi. Hızır Paşa:
* Kadı efendiler, okunacak nefesleri zapta geçirin.
Kadılar da katibe buyruk verdi. Katip yazmaya başladı!
Pir Sultan, Toprakkalesinin duvarlarını delercesine şu nefesleri okudu:
Hızır Paşa bizi berdar etmeden
Açılın kapılar Şaha gidelim
Siyaset günleri gelip yetmeden
Açılın kapılar Şaha gidelim…
Gönül çıkmak ister Şahın köşküne
Can boyanmak ister Ali müşküne
Pirim Ali, On iki İmam aşkına
Açılın kapılar Şaha gidelim…
Her nereye gitsem yolum dumandır
Bizi böyle kılan ahd-ü amandır
Zincir boynumu sıktı halim yamandır
Açılın kapılar Şaha gidelim…
Ilgın ılgın esen seher yelleri
Yare selam eylen Urum elleri
Bize peyik geldi Şah bülbülleri
Açılın kapılar Şaha gidelim…
Yaz selleri gibi akar çağlarım
Hançer aldım çiğerciğim dağlarım
Garip kaldım şu arada ağlarım
Açılın kapılar Şaha gidelim…
Pir Sultanım eydür, mürvetli Şahım
Yarem baş verdi sızlar ciğergahım
Arşa direk direk olmuştur ahım
Açılın kapılar Şaha gidelim…
********
Kul olayım kalem tutan ellere
Katip ahvalimi Şaha böyle yaz
Şekerler ezeyim şirin dillere
Katip ahvalimi Şaha böyle yaz…
Allahı seversen katip böyle yaz
Dün gün ola Şaha eylerim niyaz
Umarım yıkılsın şu kanlı Sivas
Katip ahvalimi Şaha böyle yaz…
Sivas illerinde sazım çalınır
Çamlıbeller bölük bölük bölünür
Ben dosttan ayrıldım bağrım delinir
Katip ahvalimi Şaha böyle yaz…
Münafığın her dediği oluyor
Gül benzimiz sararuban soluyor
Gidi Mervan şad oluban gülüyor
Katip ahvalimi Şaha böyle yaz…
Pir Sultan Abdalım hey Hızır Paşa
Gör ki neler gelir sağ olan başa
Hasret koydun bizi kavim kardaşa
Katip ahvalimi Şaha böyle yaz…
**********
Karşıdan görünen ne güzel yayla
Birdem süremedim giderim böyle
Ela gözlü pirim sen himmet eyle
Bende bu yayladan Şaha giderim
Eğer göğerirsem bostan olursam
Şu halkın diline destan olursam
Kara toprak senden üstün olursam
Bende bu yayladan Şaha giderim
Bir bölük turnaya sökün dediler
Yürekteki derdi dökün dediler
Yayladan ötesi yakın dediler
Bende bu yayladan Şaha giderim
Dost elinden dolu içtim gibiyim
Üstün kan köpüklü meşe seliyim
Ben bir yol oğluyum, yol sefiliyim
Bende bu yayladan Şaha giderim
Alınmış abdestim aldırırlarsa
Kılınmış namazım kıldırırlarsa
Sizde Şah diyeni öldürürlerse
Bende bu yayladan Şaha giderim
Pir Sultan Abdalım dünya durulmaz
Gitti giden ömür, geri dönülmez
Gözlerim de Şah yolundan ayrılmaz
Bende bu yayladan Şaha giderim
Dede nefeslerini bitirdikten sonra şöyle konuştu:
* Tamam mı Hızır? Kadı efendiler siz de duydunuz değil mi? yazdırdınız da Gerekeni yapın! Bilmez misiniz ki, ben asla geçmem ala gözlü Şahımdan!…
Ne Hızır Paşa, ne de Kadılar, Pir Sultana yanıt vermediler. Üçü de şaşırmış haldeydi. Katip, için için Dedeye saygı beslediğinden üzülüyordu, fakat bunu belli etmemeye çalışıyordu. Pir Sultanın okuduğu nefeslerden çok etkilenmişti. Hızır Paşanın ve kadıların mantığı bir türlü kabul etmiyordu; bir insan ölümün üzerine bu değin nasıl gidebilirdi? Darağacı ile arasındaki mesafe giderek daraldığı halde, Şaha bu değin tutku! Hiç olacak şey mi? hızırın kafası dolup dolup boşalıyordu; kendi kendisine sorduğu sorulara yanıt bulamıyordu. Pir Sultana yaklaşıp şöyle dedi:
* Bu kadar inatlık niye Pir Sultan? Ben seni idamdan kurtarmak için ne gerekiyorsa yapıyorum, fakat sen hiç oralı olmuyorsun? Ölüm sana bu kadar tatlı mı geliyor ki, böyle yapıyorsun?
Kara Kadı karıştı:
* Belli ki, Pir Sultanın canı ölmek istiyor Paşam! Meslek hayatım boyunca pekçok adam yargıladım, çok sayıda insanın idam kararını verdim, fakat ölümü bu kadar hafife alan birini görmedim. Bu adam ya ölümün farkında değil, ya da dirisiyle yapamadığını ölüsüyle yapmak istiyor. Fakat bilmiyor ki, Osmanlı buna izin vermez. Halkın, “Pirimizi öldürürler!” diyerek isyan çıkaracağını ümit ediyor.
Pir Sultanın sabrı taştı. Kara Kadının sözlerini kesip şöyle konuştu:
* Boşuna çenenizi yoruyorsunuz efendiler. Madem ki tutanakları tuttunuz, delil yönünde hiçbir eksikliğiniz yok demektir. Haydi gereken yapılsın. Ama şunu bilin ki; ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil. Marifetli can erenler canıdır, marifetsiz can hayvanlar canıdır. Marifetsiz cana lanet olsun. Ben öleceğime değil de, sizin gibi marifetsiz soysuzların, elinde bir o yana, bir bu yana gidip geldiğime yanarım!
Hızır Paşanın zaten sıkkın olan canı, daha da sıkıldı. Oturduğu yerden ayağa kalktı ve eli kıçında hızlı hızlı gidip gelmeye başladı. Bu durum, yüz koyun sayımı değin sürdü. Sonra bir an gelip Pir Sultanın karşısında dikeldi ve bağırarak şöyle konuştu:
* Kendi idamını kendin onayladın Pir Sultan efendi! Gayrı karardan dönmenin mümkünatı yoktur. Yarın sabah erkenden Sivas meydanında ipin çekilecek. Hele bakalım ondan sonra ne söyleyeceksin. Şahın gelip seni kurtaracak mı? bunu kendin istedin Pir Sultan!
Hızır, bulundukları odanın kapısına doğru seslendi:
* Asesler, asesler! Buraya gelin. Götürün şunu!
Zaten kapıda bekleyen asesler, hızla içeriye dalıp, Pir Sultanın kollarına yapıştılar. Pir Sultan, onlara “Bırakın beni!” diyerek silkeledi, kapıya doğru yürürken şöyle haykırdı:
Hızır Paşanın zulmü var ise
Ne yapayım benim de bir ahım var
Sesin tuğlu padişahın var ise
Benim akram kalem bir Allahım var.
Şol icra Tanrısı yatmaz uyumaz
Kimsenin hakkını kimsede komaz
Hünkar sağır, olmuş ünümü duymaz
Masumlar boğdurur padişahım var.
Gönül verdim ikrar verdim haydara
Geçmem beni etseler pare pare
İrafizi diye çektiler dara
Acep benim bunda ne günahım var.
Pir Sultan Abdalım yed-Allahımız
Batına hükmeder padişahımız
Sahip çıkar miskin kul Allahımız
Şefaat edecek güzel Şahım var.