Asesbaşı, muradına ermiş, Pir Sultanı yakalamıştı ama, kendisi de asesler de oldukça yorgundu. Gece vakti Sivasa dönmeyi göze alamadılar. Ayrıca asesbaşı tuhaf bir duygu içindeydi. Bu nedenle, sabaha kadar İslimde kalmaya karar verdi. Doğru düzgün uyumasalar da, hiç değilse biraz dinleneceklerdi. Asesbaşı süt dökmüş kediye dönmüştü.
Köylü, düşman da olsa, konukseverliğini esirgemedi. Aseslerin karnını doyurup, dinlenmeleri için ne istedilerse yaptılar.
İslimler de uyumadı. Gece gizlice Abidinle Ali Haydarı Banaza göndererek olup bitenleri haber verdiler. Sabahleyin erkenden beş kişilik bir gurup Banazlı da İslime geldi.
Bir ara, iki köyün ileri gelenleri Caferin evinde biraraya gelerek, Pir Sultanı aseslere teslim edip etmemek konusunda tartıştılar. Ne var ki, teslim etmemeyi göze alamadılar. Çünkü kırkın üstünde silahlı ases vardı. Kendileri ise, sayıca çok azdı. Onbeş evlik köyde güçlü kuvvetli ancak onbeş erkek vardı. Kadınlara ve çocuklara zarar gelmesinden korktular. Ayrıca, zaten Pir Sultan da izin vermiyordu.
Pir Sultan, Banazdan getirilen hırkasını giyip, atına bindi. Ali Baba ve onbeş atlı, Pir Sultan, Sivasa götürülürken, kendisine yapılacak olası bir işkenceyi önlemek için birlikte gideceklerdi. Üç-beş kişi de köyde kaldı.
Kadınlar, gözyaşlarını tutamadılar. Çünkü hersi, Pir Sultan için verilen kararı biliyordu. Ya gerçekten, verilen hüküm uygulanırsa!…
Köyden ayrıldılar. Pir Sultan, yaşamı boyunca ilk kez bu değin uzun süre sustu. Kafası karmakarışıktı. İşler iyice çıkmaza girmişti. Kendisi için en küçük bir korkusu yoktu, ama halk adına çok endişeliydi.
Banazda da tam bir matem havası esiyordu. Köyde kalanlar, dergahta toplanmış, dünya başlarına yıkılmışcasına düşünüyorlardı. Kimse ağzını açıp bir tek söz söylemiyordu. Pir Sultanın başına gelenden haberdar olan Yakup köyünden de bir grup Banaza doğru yola çıkmıştı.
Asesbaşına gelince, o da ömründe ilk kez, vicdanıyla derin bir sorgulamaya girişmişti. Akşamleyin Pir Sultan, o nefesi söyledikten sonra, içine bir korku düşmüştü sanki. Pir Sultana ve temsilcisi olduğu insanlara haddinden fazla baskı yaptıklarını düşündü. İçinden “Ne yapayım, ben de bir emir kuluyum!” diye geçirdi. Yol boyunca, Pir Sultana karşı hiç bir olumsuz harekette bulunmadı. Talipleri yanında gelmeselerdi de, ona işkence yapmak gibi bir düşüncesi yoktu. Üstelik yaptıklarından dolayı çok pişmandı. “Gelmeyin, yorulmayın” diyecek oldu, fakat onları nasıl inandırırdı? Tabii inanmasalar da, yerden göğe dek haklıydılar. Keşke Pir Sultana yardımcı olabilseydi. Keşke, Pir Sultan, bir kuş olup uçsa ve Hızır Paşanın el,ne düşmese. Acaba salıverse miydi? Yok, yok, olmaz! Asesler durumu farkederler de vilayete gammazlarlarsa kendisini de Pir Sultanı da sağ koymazlardı. Ayrıca, Pir Sultan da kendisine güvenmezdi.
Pir Sultan, asesbaşındaki bu değişikliğe bir anlam veremiyordu.
Akşamleyin, baskın sırasında en büyük hakareti yapan bu adam, şimdi nasıl bu değin yumuşak olabilirdi? Ayrıca daha önce Türkmene az mı zulüm etti? Kendisine az mı işkence yaptı? Asesbaşının durumunu iyiye yormak yanlış olabilirdi….
Asesbaşı, bir büyük yanlışlığın ayırdına varmıştı. Fakat çok geç kalmıştı. Çok üzgündü. Böylece yorucu bir yolculuktan sonra Sivasa vardılar.