Banazdan Ali Baba, Murtaza, Mehmet Ali ve Ali Rıza; Pir Sultanın ardından Sivasa gelmişlerdi. Fakat çok uğraştıkları halde ondan bir haber alamıyorlardı. Tek bildikleri şey, Pir Sultanın sürgüne gönderilmek istenmesiydi. Çığırtkan bağırırken duymuşlardı.
Ali Baba ve arkadaşları, geceyi şehrin dışındaki bir handa geçirdiler. Sivasta tanıdıkları çok insan vardı ama, onlara konuk olup başlarını derde sokmak istemiyorlardı.
Sabah olunca, Vali Konağının kapısına gelip, orada beklemeye başladılar. pir Sultandan detaylı bir haber alıncaya dek orada oturmaya karar vermişlerdi. Nöbetçiler, birkaç kez oradan uzaklaştırmak istemişlerse de dinlemediler.
Kuşluk vakti olmasına karşın, Pir Sultanla ilgili hiçbir belirti yoktu. Sanki devlet erkanının üzerine ölü toprağı serpilmişti.
Konağın içerisinde ne olursa oluyor, dışarıya en küçük bir yansıması olmuyordu. Nihayet akşama doğru, sarayın demir kapısı açıldı. Asesbaşı ve iki asesin arasında, Pir Sultan dışarıya çıktı. Geceyi rahat geçirmediği belliydi. Ali Baba, sonra diğerleri koşup Dedenin boynuna sarıldı. Ağlıyorlardı. Sarayın kapısında duran asesler, onları büyük bir kıskançlıkla izlediler. Halktan kişiler gelip, Pir Sultanın çevresinde geniş bir halka oluşturdu. Hemen hepsi de, ona saygı besliyordu. Fakat bunu belli etmemeye çalışıyorlardı. Osmanlının hışmından korkuyorlardı.
Asesler, sessizce konağın kapısından içeriye girdiler Ali Baba ve diğer talipler, Pir Sultanı korumaya aldılar. Çünkü yönetim, rahatlıkla birisini kalabalığın arasına sokup Pir Sultanı hançerletebilirdi.
Bu arada, bir görevli Pir Sultanın atını getirip teslim etti. Ali Baba ve arkadaşları ise atlarını, geceyi geçirdikleri hanın tavlasına bağlamışlardı. Ali Rıza ile Murtaza gidip onları aldı. sonra da binip, dörtnala Banazın yolunu tuttular.
Vali ve kadılar, Pir Sultan hakkında sürgün kararı vermişlerdi ama, esas karar taliplerindi. Banaza gidecek, talipler biraraya getirilecek, konu tartışılacak ve ondan sonra vali ve kadıların verdiği karar; yürürlüğe girecek ya da girmeyecek. Böylesine önemli bir konunun sorumluluğu bölüşülmeliydi. Konu, bireysel değil, oybirliği ile verilmeliydi. Cemevinde, kadın-erkek kaç kişi varsa, görüşbirliği içinde olmalıydılar. Çünkü Kızılbaş-Türkmen töresi böyle gerektiriyordu.
Yolda, gölgelik bir bir yerde durdular. Su da vardı. Biraz dinlenip, Ali Babanın heybesindeki azıktan yiyeceklerdi. Ayrıca Pir Sultanın atı da aç bırakıldığı için rahatsızdı; onun da karnını doyurmak gerekiyordu. Öyle yaptılar.
Pir Sultan, göz altına alıdığından beri, başından geçenleri ve Hızır hakkındaki izlemlerini anlattı. Üzüldüler. Hiçbirisi, verilen karara uyulup uyulmaması konusunda görüş bildirmedi. Fakat aslında dördü de, Dedenin buraları terketmesinden yana değildi. Çünkü nasıl olsa yasalar da, fetvalar da, fermanlar da halkın aleyhinde değil miydi?
Pir Sultanın Sivastan uzaklaşması demek, Türkmenlerin güvencesiz, dayanaksız kalması demekti.