"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

“Pir Sultan ölür dirilir!”

Zindancılar ve asesbaşı, Pir Sultanı zindanın duvarına zincirlediler. Zincir sert bağlandığından, bileklerini incitiyordu. Fakat o hiç aldırmıyordu. Pir Sultanı asıl üzen şey, yıllarca emek verip yetiştirdiği Hızırın içine düştüğü durumdu. Gerçi baştanberi tahmin ediyordu, İstanbuldan kolay kolay sağlam dönülmeyeceğini; hatta has bir kızılbaş kocası olan, Fuzulinin bile İstanbula gittikten sonra Osmanlının bahşişine el açtığını biliyordu. Fakat yine de, küçük bir umudu vardı. İşte bu yetirdiği şey onu kahrediyordu….
Hızır Paşa, sarayında kendi kendisyle cebelleşirken; Pir Sultan sesini yükselterek, zindanın duvarını delercesine, şöyle seslendi:
Nemrud gibi Ankaa noldu
Bir sinek havale oldu
Davamız mahşere kaldı
Yarın bu senden sorulur
Şahı sevmek suç mu bana
Kem bildirdin beni hana
Can için yalvarmam sana
Şehinşah bana darılır
Ben Musayım sen Firavun
İkrarsız şeytanı lain
Üçüncü ölmem bu hain
Pir Sltan ölür dirilir
Pir Sultan, sabaha kadar öylece kaldı.
Hızır ise gece boyunca hiç uyumadı ve bir çıkış yolu aramaya çalıştı. Bir ara sızdı ve korkunç bir düş görerek uyandı. Rüyasında bir aslanın saldırısına uğramıştı.
Kadılar, müftü ve diğerleri de aynı şekilde, Pir Sultanı nasıl etkisiz hale getireceklerini hesaplıyorlardı. Aslında hiçbirisi Hızırın huzurlu olmasını istemiyordu. Çünkü, ne de olsa, o da bir kızılbaş oğluydu. Niye Sivas Valisi, kendilerinden birisi olmasındı?
Hızır Paşa, sabahleyin kadılar ve diğer kimi yetkilileri çağırıp, onlara fikir danıştı. Kadıların görüşü kesindi: “Şeriata göre yargılanmalı ve asılmalıdır.”
Hızır Paşa, bu görüşü benimsemedi:
* Ben derim ki, asmayalım. Öldürürsek, işimiz çok güçleşir. Zaten, Padişah efendimiz de asılmasından yana değil…. Ayrıca bana çok emeği var. doğrusu, benim gönlüm de idam edilmesine razı gelmez. Bir daha Sivas hudutlarından içeriye girmemek şartıyla sürgün edelim.
* Peki gittiği yerler de aynı şeyleri yapmaz mı? Oralar da halkı kışkırtmaz mı? Anadoluda onun onun sözünü dinleyecek, o kadar çok insan var ki!
* İstanbula haber salarız; Padişah efendimiz, tüm valiliklere birer genelge göndererek, dikkatli olmalarını tembih eder. Pir Sultan, sürekli gözaltında bulundu mu, fazla etkili olmaz. Kaldı ki, oralarda işe baştan başlayacak. Buralarda halkkı neredeyse ayaklanma noktasına getirmiş. Gittiği yerde taraftar bulana kadar on yıl geçer. O zamana kadar da kim öle, kim kala… Bugünü kurtaralım, yarına Allah kerim….
Hızır Paşa, kadılarla birlikte, Pir Sultanı sürgüne göndermeye karar verdi ama, aklınca ona bir şans daha tanımak istiyordu. Asesbaşını çağırıp, buyruk verdi:
* Pir Sultanı zindandan alın, karnını doyurun, isterse bir güzel yıkansın, sonra da yanıma getirin.
Asesbaşı, söyleneni yaptırdı. Pir Sultanı alıp, Hızır Paşanın makamına getirdi ve durumu derhal kadılara ve diğerlerine duyurdu. Herkesin canı sıkıldı. Bir an Hızırdan kuşkulandılar.
Hızır Paşa, Pir Sultana karşı, aralarında hiçbir olumsuzluk yaşanmamış gibi davranmaya çalışıyordu:
* Gel otur Pirim. Otur da, konuşa konuşa bir düzlüğe çıkalım. İçinde bulunduğum, zor durumu bilsen, ant olsun ki bana yardımcı olursun. Sana kötülük yapmak gibi bir niyetimiz yoktur. Sana biraz sert davranmışsak, oturduğumuz makamın icabındandır…
Padişah efendimize, bu işi iyilikle hal edeceğimize dair söz verdik. O da sizin nefeslerinizi okuyup dinliyor. Çok beğeniyor. Fikirlerini beğenmiyor ama, ozanlığına hayran. “Pir Sultanın bilge başına zarar verilmeden, karışıklık önlensin” diye buyruk verdi. Bu yüzden sana derim ki, sesini kesmelisin. Münafıklar sürekli olarak, yaptıklarını saraya gammazlamaktadırlar. Başına bir iş gelmesinden korkarım.
* Boşuna ceneni yoruyorsun Hızır! Bilmez misin ki, dönen dönsün ben dönmezem yolumdan!..
* Benim bildiğin, o müridlik içindir. Ben yine senin müridinim Pirim. Ama sen devlete, padişah efendimizin buyruğuna ve şeriat hükümlerine karşı geliyorsun. Devlete karşı gelmeyince döneklik yapmış olmazsın. Ben sana derim ki, dergahına otur müridlerini yetiştir. Devletin aleyhine faaliyet göstermezsen kimse sana dokunamaz. Sen bir gönül erisin, siyaset neyine. Siyaset yapmazsan kanunlar sana dokunmaz. Aşar işini de bana bırak. Ne devleti, ne de halkı üzmeden gerekeni yaparım.
* Hiç öyle şey olur mu Hızır? Haksızlığı görüp de susmak er kişiye yakışır mı? üstelik ben Pir Sultan Abdalım, canımı halkıma adamışlardanım. Bunları bana nasıl söylersin? Sen değil miydin, dergaha kabul edilirken, “Hak yolunda ölmek var, dönmek yok” diye and içen. Kendin döndün, beni de döndürmeyeçalışıyorsun. Ben Hak bildiğim yoldan dönmem Hızır. Bir can için kimseye yalvarmam.
* Eskileri karıştırma Pirim. Devlet görevlileri ne gerekiyorsa, onu yapıyorlar. Eskiden bunların farkında olmadığım için, senin gibi düşünüyordum.
* O kanunları kimin yaptığını bilmiyor musun Hızır? Düzenin kötü işlemesinden yarar umanlar değil mi?… Osmanlının yasalarına sığınarak, üste çıkmaya çalışıyorsun. Sen de biliyorsun ya; söylemek işine gelmiyor. Çünkü sen de onlardan birisi olmuşsun. Ha sen, ha Kara Kadı; ne farkınız var ki?..
Pirim ben bir devlet görevlisiyim. Görevimin gereği neyse, onu yerine getirmek zorundayım. İyilikle seni yola getirmek istedim, ama sen, her zamanki gibi ayak diretmeye devam ediyorsun. Öyle anlaşılıyor ki, sen eceline susamışsın. Kendin bilirsin.
Hızır, ayağa kalktı ve hızla kapıdan dışarıya çıktı.
Az sonra asesler gelip, Pir Sultanı götürdüler. Dede, tekrar zindana kapatıldı.
Kadılar anladılar ki, kuşkuları yersiz.