"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

“Oturup benimle ibadet kıldı yalan söyledi de yüzüme güldü!”

Hızır, çetin bir yolculuktan sonra İstanbula varmış, medreseye girmiş, öğrenim görmüş, sonunda da, “O yöreyi, en iyi bu biliyor. Halkı iyi tanıyor. Bize de son derece bağlı” denilerek Sivasa Vali olarak atanmıştı.
Öyle görkemli bir törenle karşılandı ki, yer yerinden oynadı. İlkin, kadınlar ve diğer devlet erkanı ile yönetim yanlısı zevat, Hızır Paşadan kuşku duydu. Çünkü o, Pir Sultanın Dergahında yetişmiş biriydi. Ya dergahtan yana tavır koyarsa, ne yaparlardı? İşlerini zorlaştırır, gelirlerinin azalmasına yol açarsa, kime şikayet ederlerdi?
Fakat bu endişeleri uzun sürmedi. Birkaç günlük içratını gösterdi ki; Hızır, eski Hızır değil… İstanbul, onu da çarkın sağlam (!) bir dişlisi haline getirmişti.
Hızır Paşa, sancağın ileri gelenlerini toplamış, onlarla genel durumu görüşüyordu. Pir Sultan konusu fazlasıyla başlarını ağrıtmıştı. O sorunun tez zamanda çözümlenmesi gerekiyordu.
Hızır Paşa asesbaşını çağırtıp şu buyruğu verdi:
* Asesleri al ve doğru Banaza git. Pir Sultana selamlarımı ilet. “Vali Paşa seni çağırıyor” de. Padişah efendimize, onunla ilgili şikayetler gitmektedir. Pek çoğunda haberim var. gelsin de oturup konuşalım. Konuşalım ki, bu kargaşa son bulsun. Yalnız Sivasta değil, Anadolunun birçok yerinde aynı durumlar olmakta. Belli ki, Pir Sultanın düşünceleri onlara da sirayet etmiş. İnşallah sözümüzü dinler de, bu işi güzellikle çözeriz. Bu konuda padişah efendimize söz verdim. Tez zamanda benden iyi haberler bekler.
* Başım üstüne Paşam!… Ancak gelmezse ne yapacağız?
* Benim bildiğim Pir Sultansa gelir. Gelmezse zorlamaya gerek yok, dönün gelin. Başka türlü bir yol buluruz. Amacım, sorunu Pir Sultanı kırmadan çözmektir. Kendisini severim. Ancak, Pir Sultan bu yolu tıkarsa, kendisi bilir. Günah benden gider. Benim bildiğim Pir Sultansa gelmemezlik yapmaz. Yanlız, beraber iyi bir at götürün, ona binip gelsin. Haydi tez davranın!…
Asesbaşı, huzurdan selam vererek ayrıldı, asesleri yanına alıp Banazın yolunu tuttu.
Pir Sultan ise, Sivasta olup bitenlerden habersiz, her zaman olduğu gibi; dergaha getirilen erzağı yoksul halk arasında paylaştırıyordu.
* İmam Cafer buyuruyor ki, “İmdi, ehli tarikat olan talipler, Pir nefsini haklıyalar. Ve hem rızayı gözleyeler, rızadan kaçmayalar…. ve Pir olan dahi, rızasız işleri olursa, tarikatta murtat olur. Ve hem dahi yol basmıştır. Onların yedikleri haramdır. Zira ki, tarikatı, hakikatı ve erkanı yoktur!….” Bu böyle biline canlar!… Aman ha aman, rızasız lokmaya el sürmeyesiniz.
* Eyvallah Pirim!
Asesler, her zamankinden farklı bir şekilde köye geldiler. At seslerini duyan Pir Sultan ve yanındakiler, dışarıya çıktılar. Bu kez kılıçları ellerinde değil, kınlarındaydı.
Asesbaşı, atını Pir Sultanın yanına sürdü. Sakin bir şekilde:
* Selaymünaleyküm Pir Sultan, dedi.
Kimse olanlara bir anlam verememişti.
* Hayırlı günler asesbaşı, dileğin nedir? Hayret! Sizleri hiç böyle görmemiştik. Hayırdır inşallah!
Asesbaşı anlamazlıktan geldi:
* Yeni valimiz, sizi görmeyi diler. Hızır Paşa sizi davet eder.
Pir Sultan, şaşırdı:
* Hızır mı?… Hangi Hızır?… Duydun mu Alican, bu bizim Hızır olmaya?…
Asesbaşı yanıtladı:
* Sofulardan.
* Dergahımızda çile doldurup, öğrenim görmüş, destur alıp İstanbula gitmiş; şimdi de bizi ayağına çağırır ha!… Vah benim emeklerim, vah! Vah ki vah!….
Ali Baba atıldı:
* Bu çağrı törelerimize uygun düşmez Pirim. Sen onun ayağına gidemezsin!
* Gideceğim Ali kardeş, gitmeliyiz. Haydi bakalım asesbaşı, ellerimi zincirle gidelim…
* Hayır Pir Sultan, ellerini zincirlemeyeceğiz. Üstelik, sana bir de at getirdik. Ona binip gideceksin. Vali Paşanın buyruğu böyledir…. Konuğumuzsun!…
Ballıhan, ansızın öne çıktı:
* Gitme Haydar, yüreğime bir yalım düştü. Gönlüm gitmeni istemez. Bu iş hayra alamet değil!…
Çocukları Senem, Pir Mehmet ve Er Garip, koşarak Pir Sultanın yanına gelip boynuna sarıldılar:
* Gitme Pir babam!
Pir Sultan, çocuklarını tek tek alınlarından öptü. Çözüldüler.
* Gideceğim canlarım, ama onun atıyla değil. Benimkini getirin, onunla gideceğim. Ali kardeş, sonu belirsiz bir yola gitmekteyim. Buralar yine sana emanet. Bağlamamı da verin. Belki yine gurbet yolu görünür.
Pir Sultan, atına bindi, helallık isteyip aseslerle birlikte, dergahın önünden ayrıldı. Köyden çıktılar. Pir Sultan, yine efkarlandı:
Alçaktan yüksekten yatan erenler
Yetişin imdada aldı dert beni
Başım alıp hangi yere gideyim
Gittiğim yerlerde buldu dert beni….
Oturup benimle ibadet kıldı
Yalan söyledide yüzüme geldi
Yalın kılıç olup üstüme geldi
Çaldı bölük ölük aldı dert beni…
Üstümüze gelen boran kış gibi
Yavru şahin pençesinde kuş gibi
Seher çağı bir korkulu düş gibi
Çağırta çağırta aldı dert beni
Abdal Pir Sultanım gönlüm hastadır
Kimseye diyemem gönlüm yastadır
Bilmem deli oldu bilmem ustadır
Şöyle bir sevdaya saldı dert beni.