Kara Kadı ile Sarı Kadı, oturmuş Pir Sultanı nasıl ve ne zaman yargılayacaklarını konuşuyorlardı.
Kara Kadı:
* Gelmek üzereler, ancak vakit geç oldu.
Sarı Kadı:
* Bu gece bir yere kitler, yarın erkenden kalkıp yargılarız. Bugünkü işi yarına bırakmasaydık iyi olurdu, fakat neyse, Perişan bir haldedir, gece aç bırakırsak, dizleri tutamaz olur. bunun bir söz ustası olduğunu herkes bilir. Öyle yapalım ki, konuşacak takatı kalmasın. Sabahleyin Vali Paşaya haber veririz. Halkı da çağırtırız. Öyle bir yapalım ki, halkın gözünden düşsün…
Sarı Kadı, konuşmasını sürdürüyordu ki, Pir Sultanın sesi duyuldu:
Medet senden medet Muhammed Ali
Akar boz bulanık sellerde kaldım
Yaman zalim olur şu elin dili
Söyleşirler bizi dillerde kaldım
Yanarım yanarım tütünüm tütmez
Çıkarım bakarım bülbülüm ötmez
Çalındım çırpındım ellerim yetmez
Dibi bir kararsız göllerde kaldım.
Bir haberci, durumu kadılara bildirdi. Kadılar, Pir Sultanın sabaha kadar aç-susuz zindanda bekletilmesini istediler. Emir yerine getirildi ve Pir Sultan zindana atıldı. Geceyi orada geçirdi.
Sabahleyin, asesler Pir Sultanı meydana getirdiler. Divan kurulmuş, herkes yerini almıştı. Halk da zorla seyre getirilmişti. Bu arada, Pir Sultanın atının köye geri döndüğünü gören Ali Baba, “Bunda bir işvar!” diyerek atına binmiş Sivasa gelmişti. O da halkın arasındaydı. Ne var ki, Pir Sultanla konuşabilmesine olanak yoktu. Bir ases, Pir Sultanın kollarını çözdü. Kadılar, onun bunca cefadan sonra, bu denli güçlü olmasına şaşırdılar.
Kara Kadı:
* Künyeni söyle, adın nedir, neredensin? Zabıtalara geçeceğiz.
Katip yaz!
Pir Sultan kükredi:
Bize de Banazda Pir Sultan derler
Bizi de kem kişi bellemesinler
Paşa…
Pir Sultan, daha dörtlüğünü tamamlamamıştı ki, Sarı Kadı sözünü kesti:
* Sana ne soruyorsak, ona cevap ver. Kadı divanında olduğunu unutma. Hakkında şikayetler var. halkın arasına nifak sokuyormuşsun. Köylüyü hilafete karşı kışkırttığın yetmiyormuş gibi, bir de onların aşar vermesine engel oluyormuşsun. Köylüyü aseslerin üzerine saldırtmışsın. Sürekli olarak Osmanlının ve dahi peygamber efendimizin buyruğu olan şeriatın aleyhinde vaaz veriyormuşsun. Şahitler var.
Pir Sultan Abdal:
Bir arzuhal yazdım gül yüzlü Şaha
Gelsin beni elden alsın ha nolur
Beni yalvartmasın o padişaha
Carıma yetişsin gelsin ha nolur……
Vali sessizce yargılamayı izliyordu.
Kadıların hesabı tutmamıştı. Pir Sultan, bunca yolu yaya ve elleri bağlı olarak, üstelik işkence altında gelmesine ve geceyi aç susuz geçirmesine karşın gücünden hiçbir şey yetirmemişti. Vali ve halkın huzurunda çaresiz, yargılamayı sürdürdüler.
Sarı Kadı:
* Halk arasında ikilik yaratıyormuşsun.
Pir Sultan Abdal:
İkilik perdesi yoktur gözümde
Birlik gönlümde özüm sözümde
Gece gün durmuşum Hak niyazında
Pir Sultan Abdalım meydana geldim.
Sarı Kadı:
* Şeriatın ve de sünnetin emirlerini inkar ettiğin, kızıl başlık giyip cem-dem yaptırdığın, kadınlarla erkeklere birarada semah ettirdiğin söylenmiştir. Hakkında şikayet var.
Pir Sultan:
Gidi Yezid bize Kızılbaş demiş
Meğer Şahı sevdi dese yeridir
Yetmişiki millet sevmezler Şahı
Biz severiz Şahı Merdan Alidir.
Pir Sultan şöyle devam etti:
* Bizim devletle bir sorunumuz yoktur. Bizim sorunumuz, devlet gücünü kötüye kullananlardır, şeriat hükümlerini dilediği gibi uygulayanlarladır….. Bizim haramla beslenenlere verilecek hesabımız yoktur. Varın bildiğinizi yapın….
Enelhak dedikte çekildik dara
Edep erkan bize doğru yol oldu
Geldi zebaniler sual sormaya
Yardımcımız Şahı Merdan Alidir….
Sorgulamayı sessizce izleyen Vali, Kadıların Pir Sultanla başa çıkmayacaklarını anlayınca, ayağa kalktı ve olaya el koydu:
* İş Kadı Divanını aşmış, Devleti, Aliyi, Osmaniyi ilgilendirir olmuştur. Çok ağır kelimeler edersin Pir Sultan. Kendini ermişler sınıfına koyarsın. Bunu kanıtlaman gerek. Kanıtlamazsan bilesin ki, o bilge başına bir zarar gelir.
* Peki, ya kanıtlarsam…
* Serbestsin Pir Sultan. Ancak bir şartla, dört yıl Banaza uğramayacaksın. Hatta Sivas Sancağına ve Sancağa bağlı hiçbir yerde kalmayacaksın. Herhalde hapislikten iyidir.
* Kanıtı kolaydır Vali Paşa!.. Bu kdılar var ya bu kadılar; sürekli haram yerler fakat, benim itlerim dahi harama el sürmezler… Sivas Sancağını terketmeye gelince, zaten benim deAnadoluyu dolaşmaya niyetim vardı. Şartını kabul ediyorum.
Vali hayretle:
* İtlerin haramı, helali ne bilsin Pir Sultan?…
Pir Sultan:
* Bilirler Vali Paşa, benim itlerim haramı-helali bilirler.
* O zaman haber gönderelim, itler getirilsin.
* Haber göndermeye gerek yok Vali hazretleri; çağırırım, şimdi gelirler. Siz aşları hazırlatın.
Valinin bu işe pek aklı yatmadı ama yine de söylediğini yaptı. İki tabak aş geldi; biri helal, biri haramdı.
Pir Sultan “Hu!” çekende, ses dağdan dağa yankılandı. Pir Sultanın çağrısını alan köpekler, yıldırım hızıyla yola düştüler. Kısa bir süre sonra yargı meydanına vardılar. Doğruca gidip Pir Sultanın bacaklarına dolandılar. O sırada sofra kurulmuştu.
Pir Sultan:
* Evet Vali Paşa, köpekler hazır.
* O zaman sal sofranın başına.
* Önce senibkiler buyursun.
* Haydi bakalım efendiler buyurun.
Kadılar, aşçı başından işaret beklediler, o ise yüzünü çevirdi. Çaresiz, başladılar yemeye. Öyle iştahlı yiyorlardı ki, çevreden izleyip de karnı aç olanlar imrendiler. Hiç kimse, köpeklerin haram-helali ayırabileceğine ihmal vermiyordu. Bir tek Ali Baba köpeklerin becerisini biliyordu. Aşçıbaşı ve eşraftan iki kişi, bilirkişiydi.
Diğer tabaklar geldi.
* Haydi bakalım Pir Sultan, sal itlerini.
Pir Sultan “Yetiş ye imam Hüseyin!” diye yakardıktan sonra, köpekleri bıraktı. Köpekler iki tabağı da koklayıp, harama dil sürmeden, helal aştan yediler.
Vali:
* Ne oldu aşçıbaşı? durum nedir?
* Kadılar haram, itler helal aştan yediler Vali hazretleri.
* Madem öyle serbestsin Pir Sultan. Ancak dediğim gibi köye gitmek yok.
Kadılar hayıfladılar:
* Nereden bilelim birader. Pir Sultan belli ki, ermiş değil, sihirbazdır, gözbağcıdır. Hiç olacak şey mi? diye söylenerek, divandan uzaklaştılar. Bu arada aşçıbaşına da diş bilediler. Aşçıbaşı işaret edip, kendilerine yardımcı olabilirdi!
Böylece halkın, Pir Sultana inancı, daha da perçinlendi. Yargılamayı izleyenler tek tek gelip kendilerine niyaz oldular. Yaralarını sardılar. Ali Baba ağlıyordu.
Pir Sultan hiç durur mu? Bu kez de kadıları şu dizelerle taşladı:
Koca başlı koca kadı
Sen de hiç din iman var mı?
Haramı helali yedin
Sen de hiç din iman var mı?
Pir Sultanım zatlarımız
Gerçektir şöhretlerimiz
Haram yemez itlerimiz
Bu sözüm de yalan var mı?
Pir Sultan, az ileride durup, kendisinden buyruk bekleyen Ali babayı yanına çağırdı. Ali Baba koşarak geldi:
* Buyur Pirim.
* Yol kardaşım! Valinin dediğini duydun. Ben biraz dolaşacağım. Başka illere gidip halkla söyleşeceğim. Bize yol görünmüştür. Dergahımız ve ev külfetimiz sana emanettir. Köpekleri al ve buralarda durma, doğru Banaza git. Herkese selamlarımı ilet….
* Başım gözüm üstüne Pirim.
Ali Baba, yanında getirdiği bağlamayı Pir Sultana verdi, atına atlayıp Banazın yolunu tuttu.