Valinin buyruğuyla, Sivasın kadıları, asesbaşı, müftü ve diğer devlet görevlileri oturmuş Türkmenin, özelikle Banaz köylülerinin takındıkları son tavrı görüşüyordu. İçeriye Veysel girdi. Selamlaştılar. Köylüye bezi-tuzu borca verip, sonra da onlardan alacağının faiziyle birlikte tahsil eden Veysel, devlet erkanıyla senli-benliydi.
Sivasta iki kadı vardı. Biri esmer, diğeri sarı benizli olduğu için halk onlara “Kara Kadı” ve “Sarı Kadı” adını takmıştı. Bunu kendileri de iyice kanıksamışlardı. İkisi de gerçek adlarını unutmuş gibiydi.
Sarı Kadı:
* Demek ki, Banazlılar iyice azgınlaştılar ha!
Veysel söze girdi:
* Hem de nasıl Kadı efendi. Dün asesler köyden ayrıldıktan sonra tesadüfen Banaza gittim. Pir Sultanla görüşmek istedim. Adamları, “İçeriye girme. Haram yiyen kişi bu kapıdan içeriye giremez” dediler. Güya ben; elime, dilime, belime sahip değilmişim. Köylüden alacağımı istemeye gitmiştim. Aseslerin üzerine nasıl yürdüklerini anlattılar. Bana da hücum ettiler. Pir Sultan dışarıya çıkıp, adamlarını sakinleştirdi. Dedim ki, Pir Sultana “Taliplerin ayaklanmış kann dökmek üzereler. Devlete başkaldırmak suçtur. Onlara sahip ol!” dedi ki, “Be hey Veysel, öyle bir çirkefe batmışsın ki, her gün biraz daha gömülmektesin. Aslını yitirip Osmanlının köpeği oldun.” Dedim ki, “Padişah efendimiz duyarsa, sonunuz fena olur. Ben Padişahın köpeği değil, kuluyum.” dedi ki, “Be hey şaşkın, insan insana kul olmaz. Bizim hiç birşeyden korkumuz yoktur. Kendimizi değil, halkımızı düşünürüz. Bizim sorunumuz devletle değil; soyguncuyladır, sizlerledir, kadılarla ve Sivas sancağındaki haramzadelerledir!…” Ayrıca, köylüye borç verdiğimiz eşyaların faizi orada kalsın, anasını dahi vermiyorlar. Çünkü Pirleri öyle buyruk vermiş. “Haramı kaldırdığımızda öderiz” diyerek, ihtiyaçlarını yalvar-yakar aldılar. Şimdi ise ödemiyorlar..
Kara Kadı:
* Rezaleti duydun değil mi, Sarı Kadı efendi? Bir çare düşünmek gerek!
* Çare kolay mı, Kara Kadı efendi! Adam çok seviliyor. Bir dediğini iki yapmıyorlar.
* Banazlılar, aşarlarını vermemiş durumdalar. Merdan ve Mehmet denen adamları tutuklamak gerek. Devletin emanetine ihanet etmişlerdir. Vali Paşamızın fermanıyla, getirip yargılayalım.
* Bana kalırsa, onları değil, Pir Sultanı tutuklayalım. Pir Sultanı hapse atmak şart olmuştur. Kırdığı ceviz kırkı geçmiştir.
* Tutuklayalım ama, nasıl?
* Aşar verilmesine engel olduğu için, hakkında bir kamu davası açalım. Asesler de davacı olurlar, “Adamlarını üstümüze saldırttı” diye. Devletin memuruna görevi başında hücum etmişlerdir.
Kadıları dinleyen diğer zevat da, aynı doğrultuda görüş bildirdi sarı Kadı oturduğu yerden kalktı ve şöyle homurdandı:
* Çağırın katibi zabıt tutsun. Devletimizin yüce menfaatlerini zedelemek nasılmış görsün. Ayrıca İslamın şartlarını da yerine getirmiyorlar. Bunun için de müftülükten fetva isteriz. İki suçu birleştirdik mi, Pir Sultana kurtuluş yoktur. Zehirli suyu, kaynağından kurutmak gerek. Asesbaşı! Yarından tezi yok, asesler gidip, Pir Sultanı getirsinler. Mehmet ile Merdanın çaresine sonra bakarız.
* Vali Paşanın yazılı fermanı gerek.
* Söyleriz yazar.