Sen benim canımsın gözümün nuru
Ben sana sarıldım pirim Pir Sultan
Gönüller sultanı düşkünler piri
Yandım da kavruldum pirim Pir Sultan
Halkını savundun haklı dil ile
Bazen diken ile bazen gül ile
Banaz yaylasından esen yel ile
Estin de savruldun pirim Pir Sultan
Adını seslendim şehirden köye
Yüzünü benzettim güneşe aya
Ben senin türkünü çağırdım diye
Ezilip sürüldüm pirim Pir Sultan
Mihnetiyim ayrılmadım yolundan
Örnek aldım deyişinden dilinden
Ben senin aşkından senin elinden
Öldüm de dirildim pirim Pir Sultan
Mihneti
Alevi kitlenin tarihi ve kültürü üzerinde büyük etkisi olan adlardan birisi de Pir Sultan Abdaldır. Alevi yolunun bütün özelliklerini şiirlerine yansıtan bu büyük dede, Osmanlı yönetiminin zulmü karşısında baş eğmenin sembolü olarak, İmam Ali ve Hüseyinden sonra Alevilerin belleğine, gönüllerini yerleşmiş üçüncü addır… 16. yüzyılda yaşadığı bilinen bu büyük ozan hakkında yakın zamanlara değin yeterli bir bilgi sağlanabilmiş değildir.
Pir Sultan Abdal üzerine daha önce Cahit Öztellinin saptamalarını temel yaptığımız değerlendirmelerde, Pir Sultanın 1588de asıldığını yazmıştık (bkz: Halk Şiirinde Gerçekçilik).
Araştırmacı Ibrahim Aslanoğlu, Pir Sultan Abdallar adlı kitabında, Öztellinin kendisinden aldığı bilgileri kaynak bile göstermeden, yanlış biçimde kullandığını açıklayınca, durumu bizzat ana kaynaklardan araştırdık. Sonuçta Aslanoğlunun saptamalarının ve işaretlerinin doğru olduğu ortaya çıktı.
Başbakanlık Arşivinde, saraydan yazılan fermanların kaydedildiği defterleri incelediğimizde iki Hızır Paşa görüyoruz. Bunlardan birisi, Sivasa, 1547 yılında vezir olarak geliyor. Bu Hızır Paşa1550 yılında Sivastadır. 1553 tarihinde ise bu vezir, emekli olarak Istanbulda bulunuyor.
Diğer Hızır Paşa1590 yılından itibaren Revandadır.
Mühimme Defteri 67, hicri 999 (1590) tarih ve 427 sıra nolu ferman bunu gösteriyor. Fakat aynı defterin 137. sayfasındaki 363 nolu fermanda, Hızır Paşayı 1590 yılında Avrupada bulunduğu anlaşılıyor. Sofyadaki çavuşlarla ilgili bir fermandan, Hızır Paşanın Silistre dolaylarında paşa olduğu anlaşılıyor.
Yine 68 Numaralı Mühmine Defteri, hicri 999 tarihli (1590) 59 sıra nolu emirde ve 71 sıra nolu emirde, Hızır Paşanın Avrupada olduğunu, Leh elçisini karşılamakla görevlendirildiğini anlıyoruz. Kendisi, Tuna yalıları veziridir.
Eğer bu dönemde iki ayrı Hızır Paşa yoksa, bu kişi daha sonra Revan Beylerbeyi olarak atanmıştır. Tarihçi Ali,bu iki kişinin tek kişi olduğunu gösteren bilgiler veriyor. Anlaşıldığı kadarıyla, Hızır Paşa, Rumeliden doğuya gönderilmiştir. 67 Numaralı Mühmine Defterinde bulunan 448 numaralı fermandan 1591 yılında Hızır Paşanın Revanda olduğunu, daha sonra, 465 numaralı fermandan da Bağdata vezir olarak atandığını anlıyoruz. 466 numaralı ferman da bunu destekliyor.
70 Numaralı Mühmine Defterinde, 95 ve 96 Numaralı fermanlardan, Hızır Paşanın Tebrize atandığı sonucu çıkıyor. Bu defterdeki 179 ve 270 numaralı fermanlarda, Hızır Paşadan sabık Halep Beylerbeyi ve sabık Bağdat Beylerbeyi olarak söz edliyor.
73 Numaralı Mühmine Defterinde 15 numaralı ferman, 1594 yılında Hızır Paşanın Tebriz Beylerbeyi olduğunu gösteriyor. Buradan, yine Bagdata geçtiği anlaşılıyor. Çünkü, 26 numaralı fermanda ondan Sabık (eski) Tebriz Beylerbeyi sıfatıyla söz edilip halktan, adamları vasıtasıyla 1000 ile 1500er kuruşu zorla aldığı, bir soruşturma geçirdiği anlaşılıyor. 132 numaralı ferman bunu gösteriyor.
Yine aynı defterin 400 numaralı belgesinde Bağdat muhafızı olan Hızır Paşanın bölgedeki Arap-Kürt isyanını bastırmakla görevlendiğini görüyoruz.
910 numaralı fermanda, Iranla sınır işini tespit görevinin bu vezire verildiğini anlıyoruz.
1115 ve 1116 numaralı ve 1595 tarihli Tebriz Muhafızı ve kadısına yazılan fermanlardan, önceki vezir Hızır Paşanın, adamlarının reayanın malını ve parasını aldığı için soruşturma yapılması istendiği anlaşılıyor. Hızır Paşanın, Iran dolaylarında çalışırken rüşvet işine de bulaştığı; dedikodular ve zorbalıklar ayyuka çıkınca, soruşturma geçirdiği anlaşılıyor.bu soruşturmadan sonra Hızır Paşanın yıldızının söndüğünü söylemek yanlış olmasa gerek. Bundan sonra, Hızır Paşanın el altında bulundurmak için Istanbula çağrıldığını tahmin ediyoruz. Bu Hızır Paşanın Sivasta valilik yaptığını gösteren resmi bir belge yok. Sivasta çalışan ilk Hızır Paşa ile isim benzerliğinden dolayı, daha sonra bazı tarihçiler, bu vezirin Sivasta görev yapmış olduğunu yanlışlıkla yazmış olmalılar. Hüseyin Hüsamettinin Amasya Tarihindeki kayıt da bu karıştırmadan doğmuş olsa gerekir.
1 Numaralı Muhimme Defterinde bulunan 1055 sıra numaralı 19 zilhicce 961 (1553) tarihli Divan-ı Hümayun (Padişah) fermanı, ilk Hızır Paşa konusunda açık ve önemli bilgiler veriyor. Fermanın özeti şöyle: “Sivas sancağındaki Bahtabat köyü çavuşu Cafer, görevini bırakmıştır. Bu görevin, eski Rum (Sivas) Beylerbeyi Hızırın isteği üzerine , aynı köy halkından Hüseyine verilmesi için Rum Beylerbeyine hükümdür…”
Bu belgenin ilginç yanı, emekli olarak Istanbulda bulunan eski valinin, Sivası bir köyünü etraflıca hatta, bu köyden bazı insanları ayrıntısına inebilecek biçimde tanıdığını göstermiş olmasıdır. Demek ki bu vezir, Sivasta oldukça kalmış, çevreyi ve halkı tanımış, halktan da kendisi ile bağlantıyı sürdürenler çıkmıştır.
Kesine yakın biçimde şu söylenebilir: Pir Sultan Abdalı astıran Hızır Paşadır. Gelenek, söylentiler ve Alevi şiiri bunun böyle olduğunu gösteriyor. Bu idamı yaptıran işte bu ilk Hızır Paşadır. Diğer Hızır Paşanın Sivasta görev yaptığını gösteren resmi bir belge bulunmamaktadır. Bu nedenle, eldeki belgelere göre, Pir Sultan Abdalın 1547 ile 1553 yılları arasındaki bir tarihte asıldığını söyleyebiliriz. Zaten bu dönem, Osmanlı-Iran ilişkilerinin çok gergin olduğu bir dönemdir. 1548 yılında Kanuni Süleyman, Irana sefere çıkmıştır. İran yandaşı olarak bilinen insanlar, bu seferler sırasında temizlenmişlerdir. Bununla ilgili katliam iznini de Şeyülislam Ebussuud Efendi önceki bölümde görüldüğü gibi 1548de vermiştir. Pir Sultan Abdalın da böyle bir kargaşa ortamında tutuklanıp asıldığını varsaymak yanlış olmayacaktır. Tarihi de 1548 olmalıdır.