Alevilerin, Cumhuriyetle ve Atatürkle ilişkileri, onların bugünkü tavırlarının belirginleştirilmesi açısından önemlidir. Bizce, Cumhuriyetle ilişki üç ana bölüme ayrılıyor: 1- Kuruluş dönemi ilişkileri, 2- Partileşme ve ikili parti dönemi, 3- Toplumca ideolojiye açılma dönemi…
Bilindiği gibi, Aleviler, Osmalı devleti zamanında, Alevilerin, devlet katındaki konumu, bırakalım diğer Müslüman mezhepleri, azınlık sayılan Yahudi ve Hıristiyanların durumundan daha kötüydü. Hiç değilse, azınlıklar, inançlarından dolayı öldürülme tehlikesi ile karşı karşıya değillerdi. Halbuki Aleviler, sırf inançları yüzünden, kolayca katliama tabi tutulabiliyorlardı. Bu nednle, Osmanlı devletine karşı başlatılan Ulusal Kurtuluş Savaşı, Aleviler tarafından büyük bir memnunlukla karşılandı. Mustafa Kemalin başlattığı bu savaş, dışta emperyalizme, içte Osmanlı düzenine yönelikti. Bunu, Aleviler açıkça anlamışlardı. Zaten; Atatürk, bu mücadelesinin başarıya ulaşabilmesi için Alevi kitlenin desteğine ihtiyacı olduğunu biliyordu. Bu nedenle, kendisi, o sıralarda Hacı Bektaş Veli postunda oturan Cemalettin Çelebi ile ilişkiye geçmek gereğini duymuştu. Aynı postun dedebaba geleneğinden bir başka ortağı olan Salih Niyazi Dedebaba ile de Mustafa Kemalin ilişki kuduğu bir gerçektir.
Ali Celalettin Ulusoyun anlatımına göre, Atatürkün Samsuna çıkışını izleyen günlerde, Cemalettin Çelebi ile Atatürkün sıkı temas halinde oldukları anlaşılıyor. Cemal Kutay, Kurtuluşun ve Cumhuriyettin Manevi Mimarları adlı kitabında, Amasyada Mustafa Kemali karşılayan heyetin içinde Cemalettin Çelebinin bulunduğu yazmaktadır.
Mustafa Kemalin Havzada kaldığı Mesudiye Oteli de, Ali Baba adlı bir Aleviye aitti ve Atatürk burasını bilinçli olarak seçmişti.
Mustafa Kemal, Amasyadan Tokata geldiği zaman da bir Alevi olan Rıfat Efendinin evinde kalmıştı.
Atatürk, o dönemlerde Cemalettin Çelebiye olağanüstü önem vermektedir. Büyük Nutukunda da şöyle diyor: “2 Ocak 1920 günü cemiyetin merkez kurullarına ve Hacı Bektaşta Çelebi Cemalettin Efendiye, Mutkide Hacı Musam Beye ayrıca bir bildirim yaptık.
Bu bildirimizin içindekiler ve yazılıs biçimi şöyledir: Yolculuğumuz sırasında görüp incelediklerimiz bizlere, gerçek koruyucu Ulu Tanrının yardımı ile meydana gelen ulusal birliğimizin dayanağı olan ulusal örgütün kök salmış, ulusun ve yurdun geleceğini kurtarmak için gerçekten güvenilir bir güç ve erk durumuna gelmiş olduğunu sevinçle gösterdi.
Dış durum, bu ulusal dayanç ve birlik yüzünden, Erzurum ve Sivas Kongreleri ilkelerine göre ulusun ve yurdun yararına elverişli şekle girmiştir.
Kutsal birliğimize, dayanç ve inancımıza güvenerek töreye uygun isteklerimizin elde edileceği güne değin, hiç yılmadan çalışılması ve bu bildirimizin köylere varıncaya dek bütün ulusa duyurulması rica olunur.
Anadolu ve Rumeli Müdaafa-i Hukuk Cemiyeti
Temsilciler Kurulu adına Mustafa Kemal”
Bu belge, ayrıca Cemalettin Çelebinin, Atatürkle çok aktif ve sıkı işbirliği yaptığını göstermektedir. Atatürk, tebliğin bütün köylere duyurulmasını rica ettiğine göre, Cemalettin Çelebi, Atatürkün başlattığı Milli Mücadelenin daha ilk günlerinde, örgütsel biçimde onun çalışmalarına fiilen katılmıştır.
Bu konuda elimizde çok önemli bir belge vardır. Genelkurmay Başkanlığının yayımladığı belgelerden birisi olan bir telgraf, Atatürkün Alevi gerçeğini çok iyi bildiğini, bu kesimin kurtuluş Savaşına kazandırılmasının zorunlu olduğunu anladığını, yine bu kesimin kendisini destekleyeceğini bildiğini gösteriyor.
Mustafa Kemal Paşa, 26 Haziran 1919da Tokata gelir. Buradan Konyadaki 2. Ordu Müffetişliğine Mustafa Kemal, şunları bildirir: “Tokat ve havalisinin Islam nüfusunun yüzde seksenini ve Amasya havalisinin de mühim bir kısmını Alevi mezhebinden olanlar teşkil ediyorlar ve Kırşehirdeki Baba Efendi hazretlerine fevkalade bağlı bulunuyorlar.
Vatanın ve milliistiklalin bugünkü tehlikesini bilfiil görmekte olan müşarünileyhin kanaatı hazırası şüphe yotur, buna pek müsaittir. Binaenaleyh söz sahibi ve emniyetli bazı zevatı görüştürerek kendilerince muvafık görülecek Müdafaai Hukuku Milliye ve Reddi Ilhak cemiyetlerini takviye edecek surette birkaç mektup yazdırılarak bu havalideki Alevi nüfuzlularına dağıtmak üzere Sivasa gönderilmesi pek faydalı telakki ediyorum. Bu babdaki muavenatı samilerini istirham ederim.”
Bu belge bize şunu gösteriyor: Yirminci yüzyılın başında Tokat ve Amasya gibi bölgelerde Alevi nüfusu, halkın çoğunlşturmaktadır. Halbuki bu oran günümüzde yüzde 25i geçmektedir. Yani Aleviler müthiş bir asimilasyona uğramışlardır.
Mustafa Kemal Paşa, Kurtuluş savaşını kazanmak için Alevi desteğini almanın çok önemli olduğunu bilmektedir.
Bu telgrafın da gösterdiği gibi Alevi toplumu Kurtuluş Savaşını destekleyecek ve Atatürkün yanında yer alacak bir zihniyete sahiptir.
Zaten Mustafa Kemal bunu gerçekleştirecek operasyonları büyük bir dikkatle yapmıştır. Buna bağlı olarak Erzurum ve Sivas Kongrelerinden sonra, Atatürkün, Ankaraya geçerken, Hacıbektaşta Cemalettin Çelebi ile görüşmeleri kararlaştırılmıştır.
Atatürk, 23 Aralık 1919 günü, Mecur Kaymakam Vekili Nihad Beyi de yanlarına alarak Hacıbektaşa geliyor. Cemalettin Çelebi o günlerde kalp yetersizliğinden rahatsızdır. Bununla beraber, Mustafa kemal Paşa ve arkadaşlarını çok belirgin bir sevgi ve saygı ile karşılıyor.
Hacı Bektaşa gelen devlet büyüklerini, postta oturan Çelebi hiçbir zaman dergahın dışına çıkarak karşılamamıştır. Enver ve Talat Paşalar en ihtişamlı dönemlerinde buraya geldikleri halde, Çelebi, onları evinin selamlığında karşılamıştır. Fakat, Mustafa Kemale karşı ilgi o kadar yüksek, sevgi öyle büyüktür ki; Cemalettin Efendi, arabasıyla yola çıkar ve Mustafa Kemali yolda karşılar.
Mustafa Kemal Paşa, Istanbul Hükümetine istifasını göndermiştir. Resmi sıfatı yoktur. Bununla beraber Cemalettin Çelebi, o güne kadar hiçbir konuğa gösterilmemiş sevgi ve yakınlıkla Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarını ağırlıyor. Devamlı olarak açık misafirhanesi olduğu halde, konukları evine alıyor. Akşam yemeğini tüm konuklar bir arada yiyorlar. Cemalettin Çelebiaşırı olmamakla beraber içki kullanmaktadır. Fakat o gün hasta olduğu için doktorlar içkiyi kesin olarak yasaklamışlardı. Misafirlere ikram olarak sofraya rakı ve şarap konulmuştur. Mustafa Kemal Paşa, bölgede özel olarak yapılan şarabı merak ederek bir iki kadeh almış, belki de Çelebinin hasta olmasını ve içki içmemesini düşünerek fazla içmemiştir. Diğer konuklar da onlara uymuşlardır. İki saat kadar süren yemekten sonra konuklar misafirhaneye geçmişler, sadece özel muhafızı ile Mustafa Kemal Paşa, Cemalettin Çelebinin evinde kalmışlardır. Bu sırada Cemalettin Çelebi,hizmette bulunanlara kesin olarak içeri girmemelerini tembihlediği için, Mustafa Kemal Paşa ile Cemalettin Çelebi arasında geç vakitlere kadar süren konuşmasının konusu kimse tarafından bilinmemektedir.
Mustafa Kemal Paşanın, Samsuna çıkışından sonra özellikleErzurum ve Sivas toplantıları sonrasında, çemalettin Çelebi ile temas kurduğu ve sürekli haberleşme halinde bulundukları bilinmektedir. Hacıbektaş görüşmesinde de, aynı konuların daha ayrıntılı şekilde gözden geçirildiği şüphesiz. Hacıbektaş görüşmesinde, en ilgi çekici konuşmayı daha sonraki yıllarda, Veliyettin Çelebi sözlü olarakşöyle açıklamıştır: “Baş başa konuşmalarının bir yerindeCemalettin Çelebi, Mustafa Kemal Paşaya, Paşa Hazretleri diyor, cesaretli ve basiretli idarenizde Türk milletinin düşmanı kahredeceğine inancım sonsuz. Yüce Allahın milletimize müyesser edeceği zaferden sonra Cumhuriyet ilanını düşünüyor musunuz?”
Çelebinin, Cumhuriyet kelimesini böylesine açıkyüreklesöylemesi üzerine, Mustafa Kemal Paşa heyecan ve dikkatle Cemalettin Çelebinin gözlerine bakıyor, biraz daha yaklaşıyor, onun elini avucunun içine alıyor, kulağına fısıldar gibi yavaş fakat kararlı bir sesle: “O mutlu günün ilahına kadar aramızda kalmak kaydiyle, evet, Çelebi Efendi Hazretleri.”
Ne yazık ki Cemalettin Çelebinin, Cumhuriyet ilanını görmeye ömrü yetmiyor. Ölümünden birkaç gün önce bu tarihi konuşmayı kutsal bir sır olarak kardeşi Vilayettin Çelebiye naklediyor.
Hacıbektaş görüşmesinden sonra, Ulusal Savaş sırasında olsun ve daha sonra gerçekleştirilen Atatürk Devrimlerinde olsun Mustafa Kemal Paşa, Alevilerin yoğun olduğu bölgelerden büyük destek görmüş, şurada burada düşman kışkırtmaları sonucu isyan hareketleri çıktığı halde, bu yörelerde Atatürk ve onun devrimlerine karşı bir olay görülmemiştir. Aleviler, en güç anlarda, Mustafa Kemalin yanında olmuşlar, Kurtuluş Savaşını desteklemişlerdir.
İşin acı yanı, o zamanla Kurtuluş Savaşına karşı olan kesimlerin bugün, Atatürkün kurduğu Cumhuriyetin önemli kademelerinde yuvalanmaları, Atatürke karşı aynı yıkıcı, yaralayıcı tavrı sürdürmeleridir.
Mustafa Kemal Paşa, Hacıbektaşta bir gece kalmış, ertesi gün Cemalettin Çelebi, hastalığı sebebiyle fazla yürüyemediği için, oğlu Hamdullah ile beraber Hacı Bektaş Veli Türbesini ziyaret etmiş, hazret avlusunda ayakta bir kahve içmiştir. Cemalettin Çelebi ile vedalaştıktan sonra aynı gün Hacıbektaştan ayrılmıştır.
Bunu izleyen günlerde Cemalettin Çelebinin hastalığı ağırlaşmıştır. Elli dokuz yaşında hayata gözlerini yuman Cemalettin Çelebi, geleneğe uyularak Kırklar Meydanında toprağa verilmiştir.
Cemalettin Çelebinin ölümü üzerine büyük kardeşi Vilayettin Çelebi, (1867 – 1940) Postnişin ve mütevelli olmuştur.
(…) Velayettin Çelebi de büyük kardeşi Cemalettin Çelebi gibi Atatürkü bütün gücü ile desteklemiştir. Bütün ülkeye dağıtılan 25 Nisan 1339 (1923) tarihli beyannamesinde şöyle demektedir:
“Anadoluda bulunan Ceddim Hacı Bektaş Veli Hazretlerine samimi muhabbeti bulunan bütün sevenlerimize ve bizden yana olanlara duyurulur ki….
Bu milleti yeniden yaratarak bağımsızlığımızın sağlayan; varlığı bütün Islam dünyasına onur kaynağı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi, Gazi namlı Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin yayınladıkları bildirge, tümünüzce bilinmektedir. Gazi Paşanın vatanın yücelmesi ve yükselmesi konusundaki her arzusunu yerine getirmek, bizlerin en birinci görevidir. Milletimizi kurtaracak, mutluluğumuzu sağlayacak, onun koruyucu düşünceleridir. Bunu inkar edenlerin bizimle asla ilişkileri, ilgisi yoktur.
Yüve tarikatımızın bütün üyelerine, Gazi Mustafa Kemal Hazretlerinin gösterdiği adaylardan başkasına oy vermemelrini, vatanımızın kurtulmasının ancak bu yolla gerçekleşebileceğini sizlere bütün önemiyle tavsiye ederim.
Hacı Bektaş Veli Veliyettin”
Atatürk bu beyannamenin yayınlanması münasebetiyle Velayettin Çelebiye şu telgrafı gönderiyor:
“Çelebi Veliyetin Efendi Hazretlerine,
Yayınlamış buyurduğunuz, insanlarımıza doğru yolu gösteren koruyucu bildirgenizin suretini okudum. Ulusal zenginliğin doğmasına yardımcı olacak girişiminiz ve çalışmalarınız için, doğru yolu gösteren zatınıza saygılar sunarım. Söz konusu bildirgenin basılması ve her yana dağıtılması konusunda haber bekliyorum. Vatanın ve halkın mutluluğu için hizmet etmeyi kendilerine ülkü edinenler; Tanrının sevabını kazanırlar ve sonsuza değin mutlu olurlar; efendim.
Gazi Mustafa Kemal!”
Bu ve benzeri yazışmalar, Atatürkün Alevilere verdiği önemi göstermeye yeter.
Velayettin Çelebi, Atatürkün ölümüne kadar görüşmelerini ve ilişkilerini sürdürmüştür.
Cumhuriyetin kurulmasından sonra, Aleviler, Osmanlı devleti döneminde asla görmedikleri bir rahatlama içine girdiler. Devlet, resmen yürüttüğü baskıyı sona erdirmişti. Bu durum, Aleviler arasında Atatürkün Hacı Bektaş Veli ile özdeşleştirilmesine kadar uzanabilen bir Atatürk sevgisi doğmasına neden oldu. hatta Aleviler yer yer, Atatürkü Mehdi olarak görme gibi bir tavır da takındılar. Atatürk, Alevilere göre, “Ahir zamanda ortaya çıkıp dünyanın kötülükleri ve bozukluklarını düzeltecek olan Alevilerin gaip imamı Mehdi” gibi algılanmaya başlanmıştı. Kurtuluş Savaşı süreci içinde gözlerinin bu tavır, daha sonra da azalarak da olsa sürdü.
Burada, Dersim Isyanı ve Atatürkün Alevilere karşı tutumu üzerine de bazı açıklamalar gerekir. Dersim Isyanı,Atatürkün rahatsız olduğu bir dönemin olayıdır. Kendisi, bu isyanla bizzat ilgilenememiş, Başkan Celal Bayar ile General Abdullah Alpdoğan, Dersimde bir kırım gerçekleştirmişlerdir. İki yılı bulan aşiret ayaklanmaları; bölgede feodal yapıyı kırmaya çalısan hükümete direniş biçiminde ortaya çıkmış ve gelişmişti.
Dönemin gazetelerini tarayarak yaptığım araştırmada, devlet tarafından, Dersim Isyanına bir Alevi hareketi gözüyle bakılmadığını gördüm. Devletin bu başkaldırıyı bastırırken takındığı tavır, Alevileri ezmek tavrı değil, aşiret ayaklanmalarını ne olursa olsun bastırmak, Cumhuriyet yasalarını bölgeye egemen kılmak tavrıdır. Elbette, Dersim halkının Alevi olması, hükümetteki tutucu bakanların ve geri kafalı bazı subayların zalimce davranmasını gündeme getirmiş olabilir. Çok vahşi cinayetler işlenmiştir; bu doğrudur. Fakat, bunun suçunu o sıralar ciddi biçimde hastalıkla uğraşan Atatürke yıkmaya kalkışmak yanlış olur.
1938 Ağustosunda bastırılan isyanın lideri Seyyid Rıza da Alevilik eylemcisi olarak ortaya çıkmamıştır. Dersim olayı ne denli acı olursa olsun, Alevilerin Mustafa Kemale duydukları sevgiyi yok edememiştir.
Atatürkün gerçekleştirdiği devrimler, ülkede, demokratik havnın daha da yayılmasına önemli katkılar getirdi. Aleviler, kapalı kır yaşamından ağır ağır kentlere ve kasabalara aktılar. Böylece; yeni bir Alevilik olgusu ortaya çıktı. Kent Aleviliği. Bu sürecin sonucunda da Aleviler kimliklerini ortaya koydular.
Tarihi Bildirge
Buraya Alevilik tarihi açısında önemli 20 yıllık bir belgeyi olduğu gibi alıyorum. Bu belge Alevilerin isteklerini ve görüşlerini yansıtan bir belgedir. Bu çalışma Hamburg Alevi Derneğinin öncülüğünde, Ismail Kaplan ve Rıza Zelyutun kalemlerinden çıktı. 1989 Mart ayında Alevi toplumunun ilkelerini ve aydınların işaretlerini dikkate alarak yazdığım bu metin, 20 yıl sonra bile Aleviler için hiçbir adımın atılmadığını göstermesi açısından da önemlidir. İşte o bildirge: