"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Ahmet Yesevi

Ahmet Yesevi (? – 1166), sufi şair ve tarikat müessisi sıfatı ile, Türklerin manevi hayatı üzerinde asırlarca tesiri görülmüş büyük bir şahsiyettir. (…)
1- Tarihi şahsiyeti: Ahmet Yesevi, hecegan silsilesine mensup olduğu cihetle, buna Hace Ahmed Yasevi de derler. (…)
Ahmet, XI. Asrın ikinci yarısında, Garbi Türkistanda (şimdiki Çikmet şehrinin biraz şarkında) Sayram Kasabasında doğdu. Ibrahim adlı bir şeyhin olan oğlu Ahmed, yedi yaşında babasını kaybetti ve ablası ile beraber-sonradan Türkistan adını almış olan-Yesi şehrine gelerek, oraya yerleşti. Şehirde, o sırada Arslan Baba adlı meşhur bir Türk şeyhinin temsil ettiği bir tasavvuf ananesi mevcuttu. Ahmed, ilk tahsil yıllarını burada geçirdikten sonra, Maveraünnehrin büyük Islam merkezi olan Buharaya geldi. Ahmet, Buharada devrin en ileri gelen alim ve mutasavvıflarından Şeyh Yusuf Hemedaniye (1048-1140) intisap ederek onun şiddetli nüfuzu altında kaldı ve onunla beraber birçok yerleri gezdi. Şeyhenin büyük teveccühhünü kazanarak, onun üçüncü halifesi olöan Ahmed, ilk iki halifeden sonra, 1160da Buharada şeyhin postuna geçti; fakat onun eski bir işareti mucibinde, biraz sonra Yesiye döndü ve ölümüne kadar bu şehirde kuvvetli bir tasavvuf propagandası yaptı. (….)
Ahmed Yesevinin Ibrahim adlı bir oğlu olmuş ise de, daha babası hayatta iken ölmüştür; son zamanlara gelinceye kadar kendilerini Ahmed Yesevi sülalesinden sayan birçok kimselerin nesebi ise, onun Gevher Şehnaz adlı kızına erişir. (….)
2- Tasavvufi Hüviyeti ve Tesiri: Biraz aşağıda edebi hüviyetinden bahsederken görüleceği gibi, bugün elimizde Ahmed Yesevi tarafından yazıldığı muhakak hiçbir eser mevcut değildir. Ölümünden asırlarca sonra yazılmış muhtelif tasavvuf kitaplarında, yahut menakıb mecmualarında ona isnat edilen bazı sözler, bazı hareketler, birtakım menkabeler, doğru bir fikir verebilmekten çok uzaktır. Esasen bu eserlerden birçoğunun Orta Asyada kuvvetli Nakşibendiye tarikatının kuruluşundan ve XV. Asırda Osmanlı Imparatorluğu memleketlerine yayılışından sonra vücuda geldiği düşünülecek olursa, bunların, Ahmet Yeseviyi tamamen nakşibendi görüşüne göre tasvir ettikleri kolayca anlaşılır. Maveraünnehrin büyük Islam merkezlerinde Sünni Iran kültürünün Türk-Moğol paganizmine karşı bir aksülameli mahiyetinde olan Nakşibendilik, bu kültür tesiri altındaki Türkleri de kolayca nüfuzu dairesine almak için, Yesevilikle bazı bağlar tesisine çalışmış olmalıdır. Türk Edebiyatında ilk Mutasavvıfları yazarken, gerek Ahmed Yesevinin sufiyane şahsiyetini, gerek Yesevi tarikatının hüviyetini, tamamiyle Nakşibendi kaynaklarının gösterdiği şekilde tasvir etmiştim; halbuki, Babai, hayderi, Bektaşi ananelerinin Ahmed Yesevi hakkındaki rivayetleri, şüphesiz, tarihi hakikate daha yakındır. İlk mutasavvıfların neşrinden sonra Bektaşiliğin menşeleri hakkında yaptığım araştırmalar ve elde ettiğim yeni vesikalar, onun tasavvufi şahsiyeti ve Yeseviye tarikatının ilk asırlardaki hususi hareketi hakkında yeni fikirler verdi ki, Türkler arasında bunlar, Ilk Mutasavvıflardakinden tamamiyle farklıdır.
Yusuf Hemedanı halifelerinden olan Ahmed Yesevinin bir taraftan Horasan melamiyesinin diğer taraftan Şarki Türkistan ve Seyhun çevresindeki Şii cereyanlarının tesiri altında kalıp, oldukça geniş ve serbest bir tasavvuf felsefesine sahip olduğu tahmin edilebilir (….) Nakşibendi ananelerinde bile, Ahmed Yesevinin zikir meclislerinde kadınlar ile erkeklerin bir arada bulundukları hakkında rivayetler vardır ki, Türk göçebe hayatının bir zaruretidir. Yine Nakşibendi kaynakları, eski Yesevi ananelerinde, sığır kurbanı, muhtelif şekillere girip uçmak, münafıkları hayvan şekline koymak gibi, kısmen Türk paganizminden ve kısmen Budizmden geldiğini bildiğimiz unsurların mevcudiyetini saklayamamaktadır. Bütün bunlar ile beraber, Yesevi tarikatındaki zikir tarzının da tamamiyle Türk Paganizminden alındığını vaktiyle izah etmiştim.
Dersimdeki Kızılbaş Kürt aşiretlerinden mühim bir kısmının, bugün bile, Ahmed Yeseviye mensup olduklarını iddia etmeleri, Yesevi propagandasının vaktiyle Anadoluda ne kadar mühim bir rol oynadığını izaha kafidir. (Vakit gazetesi 1925, 20 Haziran). (….)
3- Ebedi Hüviyeti ve Tesiri: Ahmed Yesevinin Türkler arasında tasavvuf esaslarını yaymak için, hece vezni ileTürkçe ve halk edebiyatı şekillerine uygun manzumeler yazdığı malumdur. Diğer şiirlerden ayırmak için, XV.-XVI. asırlardan beri hikmet adı verilen bu manzumeler bir araya toplanarak Divan-i Hikmet isimli şiir mecmuası vücude getirilmiştir ki, Yesevi ve Nakşibendi ananeleri bunu doğrudan doğruya Ahmed Yeseviye insad etmektedirler; halbuki bugün elde bulunan yazma ve basma Divan-i Hikmet nüshaları en sathi bir tarzda tekik edilince, bu manzumelerin muhtelif Yesevi dervişlerine ait olduğu derhal anlaşılır. Divan-i Hikmetin eski bir nüshasını şimdiye kadar mümkün olmamıştır. Herhalde, şimdiye kadar XVII. Asırda evvele ait bir nüshanın malum olmadığını emniyetle söyliyebiliriz.”
Dikkat edilecek olursa, bu yazısında Prof. Köprülü, Ahmed Yeseviyi hiç de Sünni göstermiyor. Onun Sünni görüntüsünün 15. ve 16. yüzyıllarda, Nakşibendiler yaratıldığını açıkça vurguluyor. Ahmed Yesevinin kişiliğinin ve görüşlerinin asıl Bektaşi geleneğinde anlatılana uyduğunu belirtiyor. Bugün, Ahmed Yesevinin olduğu söylenen Hikmet adı verilen şiirlerin hiçbirisinin onun olduğunun kanıtlanmadığını vurgulayan Köprülü, bu şiirlerinin Nakşibendi dervişlerinin eseri olduğunu da dolaylı olarak söylüyor.