Alevi şiirini; dinsel tören şiirleri ve sivil yaşam şiirleri diye ikiye ayırmak gerekiyor. Bu bölümlemeyi, gizli şiir ve sivil şiir diye de ayırabiliriz.
Tören şiirleri veya gizli şiir daha çok kırsal alanda ortaya çıkan ozanlardan (halk aşıklarının) ürünüdür. Bu şiir türünün bazılarını yukarıda özetledik. Bunlar Aleviliği öğretmek, savunmak, yaymak amaçlı eserlerdir. Şiir bu eserlerde bestelerin bir parçası olarak var oluyor. Fakat, kent Alevileri olan Bektaşilerde, okumuş kesimden çıkıp da Alevi düşüncesini yansıtmak üzere yanlış şiir yazan Aleviler de oluşmuştur. Bu biçimde divan oluşturan ozanlar vardır.
Alevi şiirlerin en önemli yönü, konulu olmasıdır. Bu şiir; temelde, Türklerin şiir biçimi olarak Asyaya değin uzanır. Dörtlüklerden oluşan Türk halk şiirlerinin biçimi ve hece ölçüsü kullanılmıştır.
Alevi şiirlerinin, divanşiiri biçimini kullandığın da bir gerçektir. Bu biçimle, genel olarak mersiye, naat, miraçname, Zülfikarname türü şiirler yazılmıstır. Gazel tarzı (iki dizeden –beyit oluşup aa, bb, cc, dd… gibi kafiyelenen şiir türü) genelikle uzun mersiyelerde yeğlenmiştir.
Bunun dışında dört dizeden oluşan murabba biçimi de kullanılmıştır. Yine beş dizeden oluşan muhammes ve altı dizeden oluşan müseddes vardır. Bunlar genelikle, aruz ölçüsüyle yazılan şiirlerdir. Bazılarında ise hece ölçüsü kullanılmıştır. Biçim olarak divan biçimi yeğlenmiştir.
Dindışı Alevi Şiirleri
Alevi şiiri yanlız dinsel konularla sınırlı değildir. Dindışı konularda da büyük bir zenginlik taşır. Bu tür şiirlerde de konulu oluş başta gelir. Mani tarzı şiirlerde bile doldurma dizeler yoktur. Alevi şiirinde “Dama kurdum çatmayı” veya “Keçi vurdum bayıra / Kımıl kımıl yayıla” gibi renksiz girişler bulunmaz.
Dindışı Alevi şiirini şöyle bölümleyebiliriz
1- Güzellemeler,
2- Koçaklamalar (yiğitlemeler-başkaldırı şiirleri-),
3- Hayvanlara yönelik taşlamalar,
4- Insan ve toplum taşlamaları,
5- Kader ve Tanrıya yönelik taşlamalar (şathiyyeler),
6- Doğa şiirleri
7- Öğütler
8- Konulu destanlar,
9- Gülünç destanlar.
Dindışı Alevi şiirinde genel olarak ulusal ölçü olan hece ölçüsü ve dörtlük düzeni kullanılmıştır.
Bugün Türk halk şiiri diye bilinen şiir türü Alevilerin eseridir. Yunus Emre, Sait Emre, Kaygusuz Abdal, Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan, Katibi, Muhyi, Nizamoğlu, Kul Himmet, Azmi, Hasan Dede, Teslim Abdal, Şah Hatayi, Kul Nesimi, Gevheri, Feryadi, Kazak Abdal, Dertli, Erzurumlu Emrah, Seyrani, Serdari, Dadaloğlu, Hakkı Baba, Ağahi, Sümmani, Aşık Veysel, Ali Izzet Özkan Daimi, davut Sulari, Nesimi Çimen, Mahzuni Şerif, Çırakman, Kul Garip (Neşet Ertaş) gibi pek çok ozan Alevidir.
Resim
Aleviler, resmin yasak olduğuna inanmazlar. Onlara göre resme getirilen yasak, Peygamber döneminde putlara karşı takınılan yasaklamadan kaynaklanmaktadır. Yasağı, geçmişte kalan bir süreç olarak görürler. Bu nedenle de evlerini Ali, Hacı Bektaş Veli ve diğer yol büyüklerinin resimleriyle süslerler. Bu resimlerin en büyük özeliği de harflerden biçime doğru bir gelişme göstermesinde yatar. Biçimi, harflere (Arap alfebesindeki) göre deforme etmek de sayıla bilen bu resimler ile, Sünnilikteki suret yapma yasağı denilmiştir.
En eskiden beri Alevi evlerinde “kendi cenazesini deve üzerinde kendisi götüren Ali” minyatürleri bulunuyordu.
Oyun (Dans)
Türk Aleviler, kadın erkek birlikteliğini temel alıp yolu bu birlikteliğin üzerine oturtmuşlardır. Bu nedenle, kadın erkekle kaçgöçü olmamış, erkekle kadın dinsel nitelikli ve sivil oyunları birlikte yapmışlardır.
Cem
Anadolu Aleviliğinin en önemli kurumlarındandır. Sünni ibadet biçiminin dışlanması, cem sayesinde olmştur.
(Cemin özelikleri ilgili bölümünde anlatılmıştır.)
Kadın erkek birlikteliği
Alevilikte, özelikle Anadolu Aleviliğinde kadın, erkeğe eşittir. Bu da birlikteliği getirmiştir.
(Alevi felsefesinde Insan ve kadın bölümlerine bak.)
İslam Öncesi Türk Şiirinin Etkisi
Türk dilini ve dolaysıyla da kültürünü taşıyan en önemli kaynak Alevilik oldu. anadoludaki Alevi yaşam biçimi, inancı, dili, şiiri, müziği, sazı, kurbanı, din önderi; Islam öncesi Türk kültürünün uzantısıdır. Bu gerçek, olgularla en açık biçimde ortaya çıkmaktadır. Örneğin Islamsal gözüken Alevi şiiri ve müzüği bile eski türk kültüründen derin izler taşımaktadır. Anadolu Aleviliğini anlatmaya çalışan kimi kişilerin bu kültürü neredeyse Kayıp Kıta Mudenilen hayali bir topluma bile bağlamaya çalıştıklarını görmekteyiz ama bu toplumun dilinin sahibi olan Türk kültürüne asla bakmadıklarını anlamaktayız. Burada anlattığımız Aleviliğin dil (anlatım) aracın Türkçe olduğu bir gerçektir. Öyleyse; Aleviliği anlamanın birinci yolu Türk diline, Türk kültürüne yönelmekten geçiyor. Aşağıda bu konuda birkaç gönderme yapıyruz.
Bugünkü Alevi edebiyatında ve müziğinde “tevhid” adı verilen Allahı anlatan ve onun birliğine, gücüne, iyiliğine vurgu yapan şiirlerin benzerleri Maniheist ve Budist Türkler arasında da görülmüştür. Müslümanlıkta Sünni kesimde Ilahi adı verilen ama Alevilikte çeşitlendirip konularına göre özel adlarla anılan dinsel şiirlerin en seçkin örneklerinden birisi, Turfanda kazılarda elde edilen Tan Tanrı Ilahisidir. Manici çevrede, geleneksel Gök tanrı inancını da yansıtan bu şiir şudur:
Tang Tengri kelti
Tang Tengri özi kelti
Tang Tengri kelti
Tang Tengri özi kelti
Turunglar kamag begler kadaşlar
Tang tengrig ögelim
Körügme Kün Tengri
Sizi bizni küzeding
Körünügme Ay Tengri
Sizi bizni kurtarıng
Tang Tengri
Yıdlıg yıparlıg
Yaruklug yaşuklug
Tang Tengri
Tang Tengri
Tang Tengri
Yıdlıg yıparlıg
Yaruklug yaşuglug
Tang Tengri
Tang tengri
Eski Türk Şiiri, 2. b. S, 8
Yukarıdaki şiiri biraz dikkatle incelerseniz, yüzyıllar öncesindeki bu Türkçeyi kolayca çözersiniz: Tang: tan, Tengri: tanrı, ketli: geldi, Özi: özü-kendi, Kamag: kamu, Kadaş: kardaş, Körügme: görünen vb… Bu şiirin bugünkü dole aktarımı şöyle:
Tan Tanrı geldi
Tan Tanrı kendisi geldi
Tan Tanrı geldi
Tan tanrı kendisi geldi
Kalkınız bütün beyler kardeşler
Tan Tanrıyı öğelim
Görünen güneş Tanrı
Siz bizi koruyun
Görünen Ay Tanrı
Siz bizi kurtarın
Tan Tanrı
Güzel, mis kokulu
Parıltılı, ışıltılı
Tan Tanrı
Tan Tanrı
(Tekrar)
Cehennem Tasviri
İslam öncesi Türk edebiyatında yer alan ve Manici çevrelerde bulunan bir başka şiirde de cehennem anlatılıyor. Bir bölümünü orijinal biçimiyle aktaralım:
………aytur tiyür
……….kentü kılmış kılıcını köz-ünür tiyür
Yir sub katı irinür tiyür
Ot sub katu ıglayur tiyür
Igaç katı ulıyur tiyür
(…….)
Bazı dizeleri ve kelimeleri okunamayan şiirin bugünkü dile aktarımı şöyle:
……sorar derler
Onun yapmış olduğu işler görünür derler
Yer ve su kutui (kutsallığı/mutluluğu) bozulur derler
Ateş ve su kutsal ağlar derler
Ot ve ağaç kutsal ağlar derler
Adil buyruk, aynadaki yankı gibi ortaya çıkıp
İnkarcı ruhu yakalyıp
Terazi içine oturtur derler
Terazi yükselirse yaptığı işlerden dolayı sorguya çekilir
Yapmış olduğu kötülükleri dinlenir
Ters, kıllı, yaşlı şeytan gelip
İnkarcı ruhları yakalayıp
Karanlık cehenneme doğru götürür derler
Onları baş aşağı oraya atar derler
Cehennemdeki şeytanlar onları yakalar derler
Muntrumuntuz şeytanlar gelip derler
……..kamçı ile vurup kamçılamak ister derler
Çok………
Ruh orada görünür derler
Ölümü ister fakat bulamaz derler.
………
Age, s. 29
Görüldüğü gibi Islam dininden önce de Türkler arasında cehennem fikri ve inanışı; şeytanı, cini ve terazisi ile kuvvetle yaşamaktadır ve hemen hemen olduğu gibi Islam içinde devam etmiştir.
Tıpkı ilk şiirde yer alan Güneş ve Ay tanrılarına olan inancın Muhammed-Ali biçimine sokularak sürdürülmesi gibi….
Anadolu Alevi edebiyatında büyük yer tutan öğüt türü şiirler de Islam öncesindeki Türk ozanları tarafından bol bol yazılmıştır. Türk kültürü ve inanışı üstünde çok kuvvetli etkileri olan Budizm de Alevilik içinde varlığını bugünlere kadar sürdürülmüştür. Budist çevrelerde oluşan hava ile Alevi yaşam biçimi ve ibadeti arasında kuvvetli bağlar vardır. Budist Türkler arasında kuvvetli ozanlar çıkmıştır. Bu ozanlardan birisi olan Çısuya Tutungun 16 kıtalık uzun öğüdünün son dörtlüğünü bugünkü dile aktaralım:
“Onun için bakşilardan (hoca, eren) usul, örnek ve kurtuluş iste
Daima olgunlar arasında çiğ; çigler arasında olgun ol
Altı Kapıdan içeriye bak, en güzel yol görünür
Temiz, duru, üstün huzur ülkesi oradadır”
Yukarıda şiirin havası; olduğu gibi Alevi-Bektaşi ebediyatına aktarılmıştır. Altı Kapı ise Dört Kapı haline getirilmiştir.
Başka bir dörtlük daha:
“Yapılmayacak işleri
Önceden düşünmek gerek
Düşünmeden yaptıktan sonra
Nasıl inkar etmek gerek?”
Age, s. 267
Eski Türk dilinde sivil şiir dediğimiz türden eserler de çok akıcı ve duygusaldır. Sevgilisine seslenen ozanın güzellemesinden son iki kıtayı aktaralım:
“Işıklı tanrılar buyursun
Yumuşak huylum ile
Birleşerek bir daha ayrılmayalım
Güçlü melekler kuvvet versin
Gözü karam ile
Güle güle oturalım”
Age, s. 21
Anadolu Türk edebiyatında; hece sayıları sabitlenecek ve kıtalar dörtlü dizelerden oluşacak; şiire tam şekil hakimiyeti gelecektir. Bu biçim içinde eski şiiri, Alevi-Bektaşi ozanları günümüze kadar sürdüreceklerdir.
Asyada oluşan Türk şiirinin serbest ölçü ve yer yer başta kafiyelerle yazıldığını dikkate almak gerekiyor. (Bu konunun ayrıntıları için Halk Şiirinde Başkaldırı isimli eserimizin inceleme bölümlerine bakılabilir.) türk şiirinin gücünü gösteren bir başka boyutu da doğa şiirleridir. Aşağıda bir de doğa şiirinin ilk ve son kıtalarını aktarıyoruz:
“Birbirine bağlı duran kat kat dağlarda
Sakin ve tenha Aranyadanda
Ardıç ağaçları altında
Akar sular boyunda
Sevinç içinde uçuşan kuşçukların
Topladıkları, bir araya geldikleri yerlerde
Hiçbir şeye bağlanmadan huzura kavuşmalı
İşte öyle yerlerde
(…..)
Göğerip duran güzel dağlarda
Gönlün hoşlandığı tenha yerlerde
Sık söğütler içinde
Kaynayıp köpüren göller arasında
Başta göz olmak üzere bütün duyulardan sıyrılıp
Her şeyi göründüğü, bilindiği gibi olduğu yerde
Hiçbir arzu beslemeden huzur tatmalı
İşte öyle yerlerde”
Age, s. 67
Yunus Emreden yer alan şu dörtlüğü hatırlayınız:
Karşı dağların başında
Salkım salkım olan bulut
Saçın çözüp benim için
Yaşın yaşın ağlar mısın?”
Şimdi bir de bundan yüzyıllarca önce yazılmıs olan şu dörtlüğe bakınız:
“Aklar bulut örlep kükirep
Alkuka mu kar yagurur
Ak bir saçlıg karı anam
Açıyu mu yaşların akıdur”
Age, s. 248
Bugünkü dille:
Ak bulutlar sükselip kükreyerek
Her yana kar mı yağdırır
Ak saçlı o yaşlı anam
Acılar içinde göz yaşı mı akıtır?”
İslam öncesinde; Maniheist ve Budist inancının egemen olduğu yerlerde yazılan şiirler; Anadoluya ozanlar (oyun, bahşı, şaman) yoluyla aktarılmış ve törelerin de bir parçası halinde yaşatılmıştır.
Budizm Alevi-Bektaşi inanışı üstündeki derin etkisini belirten birkaç örnek üzerinde durmakta yarar vardır:
Alevi-Bektaşi ibadetinde temel olan kurban geleneği; koyun veya koç kurban etmeye dayanır. Budistler de Budaya koyun kurban ediyorlardı. Kurban edilen koyunun kemiklerini saklamak da Budizme özgü bir davranış biçimidir. Bu olguya Marco Polo, 13. yüzyıl Asya yaşamında tespit etmiştir. (Marco Polo Seyahatnamesi, Tercüman Yayınları, c.I, s. 61) aynı olgu halen Anadolu Alevileri arasında sürmektedir.
Bütün Türkler arasında yaygın olan bir diğer gelenek de ölen kişinin ardından verilen yemektir. Ölü aşı da denilen ve ölenin ruhu için verilen bu yemek de Budizmin ritüellerinden birisidir. (Age, s. 62) Eski Türklerdeki atalar kütü ile tam bir uyuşum yaratan ölü aşı da günümüzde yaşatılmaktadır.
Bir başka Budist gelenek de Alevi-Bektaşi dervişlerinde görülen char-darp ritüelidir. Bu dört vuruş anlamına gelen terim; baştaki kılların kesilip atılmasıdır. Büyük Alevi ozanı Kaygusuz Abdal böyle gezmiştir. Bu olguyu onun minyatürleri de kanıtlamaktadır. Sakal, bıyık, kaş ve baş kıllarının yülünmesi olan bu gelenek Budizmden Islam içine sokularak Türkler eliyle yaşatılmıştır.