Nusayrilik, ülkemizin bir gerçeği iken, hakim Sunni baskı yüzünden hala milyonlarca vatandaşlarımızın haberinin bile olmadığı bir olgudur.
Nusayri kaynaklarına göz atınca, bu mezhebin, Aleviliğin bir biçim olarak şekillendiğini anlıyoruz.
Adana Akdenizliler Derneğini oluşturan Nusayri vatandaşlarımızın ileri gelenleri, kendilerini Nusayri olmaktan çok daha önce Alevi olarak tanımlıyorlar. Alevi kimliğini öne çıkartan bu anlayış hem sıradan Nusayri vatandaşta hem de bunların din önderlerinde en temel kabul halindedir.
Gerek Muhammed Emin Galip et-Tavilin gerek Şerafettin Şerinin kitapları, çağımızdaki bu yaklaşımı doğrulayan ve açıklayan eserlerdir.
Antakyada görüştüğümüz Nusayri din adamlarının İslam dini ve Kuran konusunda çok derin bilgileri olduğu anlaşılıyordu. Bunlar, kendilerini Alevi olarak tanımlıyorlar, Nusayriliğin ikinci bir olgu olduğunu belirtiyorlardı.
Temel tespit şudur: Günümüz Nusayrileri, kendileri mezhep olarak 12 İmamcı Aleviliğin bir kolu olarak algılıyorlar.
Aynı kabul, Anadolu Türk Alevileri için de tam böyledir.
Nusayri adı ise, 12 İmamlardan son üçüncü döneminde yaşamış olan Alevi din adamlarından Nusayroğlu Ebu Şuayb Muhammedin adından gelir. Nusayri veya Numeyri (Nemiri) adı, giderek mezhebin adı haline gelmiştir. İbnün Nusayr 884 yılında vefat etmiştir. İsimden dolayı bunun taraftarlarına Nusayri, Numeyri, Şuaybi gibi adlar verilmiştir. 12 İmamların son ikisine kapıcılık (sır katipliği) yaptığı söylenen İbnün Nusayrdan sonra onun yandaşlarına Cündüboğlu Muhammed, ondan sonra Ebu Muhammed Abdullah (Cümbulani), ondan sonra da Hamdan el-Hasibi oğlu Hüseyin yön vermiştir. Bu mezhebe, Hasibiye denilmesinin bir sebebi de 959da ölen bu önderin yaptığı büyük katkılardır. Bu dönemde Büveyhoğulları, Hasibileri korumuştur.
Daha sonra Şeyh El-Cilli ve Taberani liderliğe geldiler ve bunlar mezhebi Suriyede yaydılar. Bu bölgenin dağlık kesimleri de Nusayrilerin etkisine girdi. İsmaili Alevilerle egemenlik çatışmasını kazandılar.
Bölge yer yer haçlı egemenliğine girerken, karşıt grupların saldırısı ile mücadele eden Nusayriler aynı zamanlarda bölgedeki Sünni devletlerin baskısına karşıda direnmeye çalışıyorlardı. Sultan Baybars ve Kalavun gibi padişahlar bu kesimleri Sünnileştirmeye uğraştılar. 13. yüzyılın sonlarında Nusayri bölgelerine zorla camiler yaptırılmıştı. (Cami yoluyla Sünnileştirme yolunu Osmanlı padişahı Abdülhamit de deneyecektir.) Fakat bu camilere Nusayri kitle itibar etmemiştir.
Osmanlıların bölgeye egemen olması, daha şiddetli bir ezme hareketi olarak başlatılmıştı.
Birinci dünya savaşından sonra Suriyede Nusayriler için bir otonom bölge bile oluşturulmuştu. Burası 1937de Suriyeye bağlandı. İskenderun ise 1939 yılında Türkiyenin sınırları içine girdi.
Günümüzde Nusayri inancından Aleviler Suriyede yönetim başındadırlar.