"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Kuran Tanıktır

Şafii mezhebinin kurucusu sayılan alim İmam Şafiinin daha önce aktardığımız şiirde, Ehl-i Beyte, “Cenab-ı Allah sizi sevmeyi Kuranda şart koşmuştur.” derken Kuranın hükmüne bağlı kalıyordu.
Ehl-i Beytin ayrıcalığı, masumiyeti, üstünlüğü “Ahzab Suresinin 33. ayetinde gösterilmektedir. Bu ayetin ilk kısmı Mekkidir (Yani Mekkede inmiştir.) Ehl-i Beyte hitap eden kısım ise Medenidir (Medine döneminde gelmiştir) Başka surelerde ve ayetlerde de buna benzer pekçok durum vardır. Örneğin, Kuranın ilk ayetlerinden olması gereken ünlü bir ayet vardır ki akrabaları işaret etmektedir. Kuranda bugün 26. Sure olarak bulunan bölümün 214. ayeti incelenirse gerçek ortaya çıkar. Bu ayet, diyor ki: “Ey Muhammed, önce en yakın akrabalarını dine çağır.”
Allah, burada, Muhammede peygamberlik görevini vermiş ve onu görevini yapması için uyarmıştır. Demek ki, bu ayetin geliş tarihi, 610 yılıdır. Fakat, Kuranın düzenlenmesinde bu tarihsel süreç dikkate alınmamıştır. Ne yazık ki, halife Osman zamanında Sabitoğlu Zeyde toplattırılan Kuran, bir ilkeye göre değil, rastgele toplattırılmıştır. Ayetler, yer ve zaman sırasına göre değil, o anki tespite göre yazılmış, böylece tarihsel sıralama karışmış, konular birbirinin içine girmiştir.
Aşağıda aktaracağımız ayet de bu durumdadır. 33. ayetin daha sonra gelen bölümü şöyledir: “Ey Peygamberin Ehl-i Beyti! Allah sizden her türlü pisliği, suçu (kuşkuyu) gidermek ve sizi tertemiz yapmak ister.”
Ehl-i Beytin Alevilerdeki bir adı da Muhammed Ali Soyudur. Bu soyun kutsallığını dile getiren Kuran ayetleri çok fazladır.
Bu ayetlerin en açık ve en dikkat çekicilerinden birisi de “Şura Suresi”nin 23. ayetidir. Meveddet Ayeti olarak da bilinen bu ayet, bütün Müslümanları uyararak Islamdan ne anlamak gerektiğini de gösteriyor. Ayet diyor ki:
“Bu Allahın inanan ve iyi işlerde bulunan kullarına müjdesidir: (Ey Muhammed) de ki: Sizden dünyalık bir şey (dünya malı) istemiyorum. İstediğim yanlızca Ehl-i Beytime sevgidir.”
İşte İmam Şafii bu Kuransal gerçeği dile getiriyordu.
Bilindiği üzere, Peygamber Medineye hicretten sonra geçim sıkıntısına düşmüş, halk da ona mal vermek istemişti. Bu ayet, o sırada inerek, peygamberin halktan sadece sevgi istediğini dile getirmiştir.
Gerek Kuran, gerek Peygamberimizin sözleri ve davranışları, Ehl-i Beytin kendisi, kızı Fatıma, damadı Ali ve iki torunu olduğunu ortaya koymaktadır. Bunu açıklayan en somut ayetlerden birisi de “Mübahele Ayeti”dir. “Al-i Imran Suresi”nin (3. Sure) 61. ayeti bu durumu somutlaştırır.
Bu ayet Necrandaki Hıristiyanlar ile peygamber arasında çıkan bir tartışma üzerine inmiştir. Hıristiyanlar Kuranda kendileri ve Isa Peygamberle ilgili olarak söylenenlere karşı çıkmışlar ve cizye vermek istemişlerdi. Onlar, Peygamberi yalancılıkla suçluyorlardı.
Bunun üzerine şu ayet indi: (Ey Muhammed!) sana, bilgi (vahiy) geldikten sonra gene seninle tartışmaya kalkışana artık de ki: Gelin; biz oğullarımızı, siz de oğullarınızı; biz kadınlarımızı, siz de kadınlarınızı; biz kendimizi (nefsimizi) siz de kendinizi çağıralım; sonra mübahele de bulunalım; artık Allahın lanetini yalancılara yönlendirelim.”
Peygamber, kendisine inanmayan Hıristiyanlara haber yollayarak onları yalancı kim ise lanetlemeye çağırdı. Bu lanetleşme önerisi üzerine Hıristiyan kesim, kuşkuya düştü. Dediler ki, eğer lanetleşmek için yanına kendi ailesini alırsa, demek ki doğru diyor, gidip laneti üzerimize çekmeyelim. Eğer başka birileri ile gelirse, gideriz, lanetleşiriz. Baktılar ki Peygamber yanına genç bir adam, bir kadın ve iki çocuk almış geliyor. Sordular ve öğrendiler ki bunlar, Onun Ehl-i Beytim deyip sevdiği ailesidir, onun üzerine Hıristiyan rahipleri, Peygamber Muhammed ile Allah katında karşılaşmaktan çekinip kaçtılar.
Bu olayın içyüzüne ve Allahın Peygambere verdiği emre dikkat edince, Ehl-i Beytin kimler olduğunu, tanrısal emrin yerine getirilmesi sürecinde anlıyoruz. Allah, Peygambere diyor ki: Ey Peygamber; sen, senin kendi nefsin gibi bildiğin o kişi, kadınlarımızı temsil eden o kadın, oğul yerine geçen o çocuklar gidin, onlarla lanetleşerek sınayın.
Burada şuna dikkat ediniz: Ayette, Allah, Peygambere emrederken, “Biz kendimizi çağıralım, siz de kendinizi” derken, kendisi gibi bildiği birisi ile karşıdan ona eş birisini istiyor. Burada, Peygamberin kendisi gibi gösterilen kişi Alidir. Peygamber mübaheleye giderken kendisi gibi bildiği şahıs olarak Allah emri gereği onu yanına almıştır.
Özetle, Allah emri üzerine Peygamber yanına damadı Aliyi, kızı Fatımayı ve torunları Hasan ile Hüseyini alarak Hıristiyanlarla lanetleşmeye gitmiştir. Yani, Peygamber, Allahın da işareti ve emri ile Ehl-i Beyt olarak bu insanları seçmiştir.
Kurana inanan, Peygamberin sünnetine (davranışlarına) uyan bir Müslüman, Ehl-i Beyt olarak bu kutsal beşliyi kabul etmek, onları kılavuz almak zorundadır.
Ne yazık ki Ehl-i Beyti katleden Emeviler bile Haşimilerle akrabalıklarını gerekçe göstererek Ehl-i Beyten olma iddiasında bulunmuşlardır.
Bu iddiayı en ciddi biçimde ise Peygamberin amcası Abbasın soyundan gelenler savundular. Onlar, Emevilere karşı halkı örgütlerken kendilerinin de Ehl-i Beyten olduğunu yayıp Ali evladına halkın yönelmesini engellemeye çalışmışlardır.
Kuranda Ehl-i Beyti işaret eden dolaylı ayetlerden birisi de “Enfal Suresi”nin (8. sure) 75. ayetidir. Bu ayet şöyle diyor: “Allahın takdirinde sabit olduğu üzere, bir kısım yakınlar, bir kısmından daha fazla velayete sahiptir.”
Velayet, velilik, peygamberlik hükmünün yürütülmesinde, dinin daha sonraki açıklamasında yüklenilen önderliği anlatır. Bu anlamda gerçek velayet sahibi Alidir. ona bu yüzden Şah-ı velayet (Velilerin Şahı) denilmiştir.
Ayet, akrabalığın yetmediğini, Allahın takdiri ile bazı akrabaların velayetle yükümlendiğini dile getiriyor ki işte o akjrabalar Ali, Fatıma, Hasan-Hüseyindir. Bu ayet Abbasilerin Ehl-i Beyten olma iddialarını da çürütmektedir.
622 yılında Mekke ileri gelenleri peygamberi ortadan kaldırmaya karar verirler: Bunu öğrenen Peygamber, yatağına Aliyi yatırarak gizlice Medineye gider. “Bakara Suresi”nin (2. Sure) 207. ayeti bu konuyu anlatırken, Alinin Allah yolunda hiç çekinmeden canını vermeye hazır gerçek bir önder olduğunu dile getirir. Ayet diyor ki: “İnsanların öylesi vardır ki Allahın rızasına kavuşmak için canını satar.”
“Ahzab Suresi”nin 25. ayeti Alinin Hendek Savaşındaki kahramanlığını, yararlığını anlatmak üzere indirilmiştir. Allah diyor ki: “Allah kafirleri, hiddetleriyle şiddetleriyle def etti; hiçbir kazanç elde edemediler. Ve Allah savaş hususunda inananlara yetti. Gerçekten de Allah pek güçlü olandır., üstün bulunandır.”
Unutulmasın ki Hendek Savaşı sırasında Müslümanlar korkularından abdest yapmaya bile çıkamıyorlardı. Bunu Muattip bin Kuşayr o zamanda söylüyor. (Teberi, V. Cilt, s. 476)
Buna karşın Ali ortaya çıkıp müşriklerin en büyük savaşçısı Amr bin Abdiveddii öldürünce Mekkeliler çekilmek zorunda kalmışlardı. Ayet, bu olayı anlatmaktadır.
“Nahl Suresi”nin (16. Sure) 42. ayeti de Ehl-i Beyti işaret eder. Ali ile ilgili olarak indirilen sure şöyle der: “Bilmiyorsanız, zikir ehline sorun artık.” Zikir ehlinin Ali olduğunda İslam düşünürleri karar kılmışlardır.
“Maide Suresi”nin (5.Sure) 55. ayeti de Ehl-i Beyti işaret eder. Mescitte namaz kılınırken bir dilenci gelmiş ve sadaka istemiştir. Kimse birşey vermemiştir. Bu sırada secdede olan Ali, dilenciye parmağındaki yüzüğü alıp gittikten sonra bu ayet bu olayı anlatmak üzere inmiştir. Allah burada diyor ki: “Sizin veliniz ancak Allahtır ve resuldur ve iman edenlerdir ki, onlar, namaz kılarlar ve rüku halindeyken zekat verirler.”
“Tevbe Suresi”nin (9. Sure) 119. ayetinin de Ali için indiği kabul edilmiştir. Ayet diyor ki: “Ey insanlar, Allahtan çekinin ve gerçeklerle beraber olun.” Burda gerçekle anlatılanın Ali olduğu kabul edilmiştir.
Ehl-i Beyt yoksul biçimde yaşamıştı. İmam Ali ailesi üç gün üst üste yiyeceğini gelen bir dilenciye, bir öksüze ve bir esire vermek zorunda kalmıştı. “İnsan Suresi”nin (76. Sure) 8. ayeti bu olayı işaret etmek ve örneklemek üzere inmiştir. Ayet diyor ki: “Onlar, içleri çektiği halde, yiyeceklerini yoksula, öksüze ve esire verirler.”