Anadolu Aleviliğindeki Ali; yukarıda anlattığımız tarihi kişiliği de kapsayan ama onu çok çok aşan bir sembole dönüşmüştür. Türkler; Aliyi kendilerinin bir kahramanına hatta Tanrısına çevirmişlerdir. Bu gerçeği Alevi edebiyatında açıkça görmekteyiz.
Ayine tuttum yüzüme
Ali göründü gözüme
Hasret kaldım mah yüzüne
Veli göründü gözüme
adem Baba Hava ile
Hem Allemel esma ile
Çarh-ı felek sema ile
Ali göründü gözüme
Hazret-i Nuh Naciyullah
Hem Ibrahim Halilullah
Sinadaki Kelimullah
Ali göründü gözüme
Isayı Ruhullah oldur
Iki alemde Şah oldur
Müminlere penah oldur
Ali göründü gözüme
Ali evel Ali Ahir
Ali batın Ali zahir
Ali Tayyip Ali Tahir
Ali göründü gözüme
Ali candır Ali canan
Ali dindir Ali iman
Ali Rahim Ali Rahman
Ali göründü gözüme
Hilmi gedayi bir kemter
Görür gözüm dilim söyler
Her nereye kılsam nazar
Ali göründü gözüme
Mehmet Ali Hilmi Dedebaba
Yeri gögü arşı kürsi yaratan
Men Aliden başka Tanrı görmedim
Yaradup kulunun kısmetin veren
Men Aliden başka Tanrı görmedim
Binbir ismi vardır bir ismi Allah
Eğer inanmazsan hem vallah billah
ademi görmüşüm elhamdülillah
Men Aliden başka Tanrı görmedim
Cennet-i alanın altundur taşı
Her ne görür isen hikmettir işi
Yüz yirmi dört bin nebiler başı
Men Aliden başka Tanrı görmedim
Ali gibi er gelmedi cihana
Ana da buldular dürlü bahane
Yedi kez uğradım ulu divana
Men Aliden başka Tanrı görmedim
Derviş Alinin bu ikrara belidir
Diim söyler ama kendim delidir
Allah bir Muhammed Tanrı Alidir
Men Aliden başka Tanrı görmedim
Derviş Ali, 19. yy.
Yukarıdaki naatte, Alevi aşığı Derviş Ali; açık açık Aliyi Allah olarak tanımlamaktadır. Bu yaklaşım; Anadolu Aleviliğinin kılcal damarlarında bulunan bir anlayıştır. Bu anlayış, Muhammed Ali yolunun ulularını da kapsayacak biçimde genişletilme özelliği de göstermiştir.
Şu dörtlükte Derviş Ali genel bir eğilimi dillendirir:
“Ali Muhammedir Muhammed Ali
Sırr-ı Mürtezadır Bektaş-i Veli
Sevdiği aşıka içirir dolu
Ali gibi huluskara ne dersin”
Burada; Hacı Bektaş Veli, Alinin sırı (onun devamı) gibi gösterilerek Alinin Tanrısallığı Hacı Bektaş-ı Veliye de ilişkilendirilir.
Hz.Ali; daha önceki birçok ozan tarafından da Allahın özellikleri ile tasarlanarak övülmüştür. Aşağıdaki naatte olduğu gibi:
Ya Ali ya Ilya Şah-ı sultanım Ali
Ya Ali ya Ilya fazl-ı Yezdanım Ali
Ya Ali ya Ilya gözlerim nuru benim
Ya Ali ya Ilya can ü cananım benim
Ya Ali ya Ilya Hayy ü Kayyum ü Kadim
Ya Ali ya Ilya mah-ı tabanım Ali
Ya Ali ya Ilya keşf-i sırr-ı Men aref
Ya Ali ya Ilya vech-i Kuranın Ali
Ya Ali ya Ilya bism-i Rahman-er-Rahim
Ya Ali ya Ilya sırr-ı Sübhanım Ali
Ya Ali ya Ilya enbiya vü evliya
Ya Ali ya Ilya dinim imanım Ali
Ya Ali ya Ilya bu Viran Abdala sen
Ya Ali ya Ilya kıl medet canım Ali
Viran Abdal (Virani Baba)
Bu naadet Viran Abdal (Virani Baba) Aliyi Tevrattaki Elia veya Ilya Peygamber olarak tanımlıyor. İlya; Ilyas Peygamberi gösterir. Bunun İmam Alinin adı olduğu, İmam Alinin çok önceden işaret edildiği, Anadolu Aleviliğinde ortak kabullerden birisidir.
16. yüzyıl ozanlarından Kanberi de şöyle der:
“Ol Alidir pişuva-yı evliya vü enbiya
anın içün dedi Isa ıncilinde Ilya”
(O Alidir bütün evliyanın ve peygamberlerin başı
Bu yüzden Isa, Incilinde ona Ilya (Ali) diye seslendi)
Virani, daha aşırı gidiyor, İmam Aliye Tanrısal nitelikler yüklüyor. Yezdan, Hayy, Kayyum, Kadim, Rahman ür Rahim, Sübhan gibi sıfatlar Allaha özgü sıfatlardır. Virani Baba İmam Aliyi bütün peygamberlerden ve velilerden de üstün tutuyor ve onu dinin, imanın kaynağı olarak görüyor.
İmam Aliyi Tanrılaştırma Türk Aleviliğin Anadoluda aldığı bir biçimdir. İrandaki El-i Haklar veya Ali Allahiler de bu çizgidedirler.
Anadolu Aleviliğinde Ali, Kırklar Meclisinde bir üzüm (engür) tanesini ezip ondan dolu yapan ve Kırklar Meclisnde bulunanlara dolu sunup onları ilahi sarhoş eden birisi olarak da tanımlanır. Kirklara katılan Peygamber Muhammed de bu doludan (tolu) içmiş, kendinden geçip semah yapmıştır.
Aşağıdaki dörtlükte Kırklar Meclisi, dolu (Engür/üzüm) olgusuna vurgu yapılmaktadır:
Alidir gönlümün tahtında köşem
Alidir sahrada morlu menekşem
Alidir kadehim Alidir şişem
Engürden ezilmiş dolumdur Ali
Yeksani, 19. yy.
Hz.Alinin Tanrılaştırılmasına 19. yüzyılın büyük Bektaşi ozanı Harabi karşı çıkmıştır. İmam Aliye Allah diyenlere şöyle karşılık veriyor:
Sırr-ı Hakka bunlar agah değildir
Hakka gidenler hemrah değildir
Ali hakdır fakat Allah değildir
Böyle zanedenler mutlak delidir.
Sonradan Bektaşiliği seçen bu büyük ozan Istanbulun okumuş tabakasındandı. Kendisini yola alan Mehmet Hilmi Dedebaba; yukarıdaki övgüsünde; Aliyi kamutanrıcı bir anlayışla her yerde görünenj Allah olarak anlatmaktadır. Yani, Harabi Babanın yetiştirildiği dergahta da İmam Alinin Allahlığına inananlar iş başındaydı.
Şunu anlamak gerekiyor: İmam Aliyi Allah gibi algılıyanlar, inananlar; genellikle şehirlerden uzak yerlerde yaşayan kitlelerdir. Bunların tümü de eski Türk inanış ve geleneğini sürdürüyorlardı. İmam Alide eski Tanrıların yankısını bulmak, onlara çok rahatlatıcı geliyordu. Bu konuyu hiç de şeriat alimlerin ölçüsü veya mantığı ile değerlendirmiyorlardı. Soyut Tanrı yerine yaşamış ve yaşamakta olan bir Tanrı peşindeydiler. Ruhun ölmezliği ve don değiştirmesi inancını da Doğu Asyadan alıp Anadoluya getirmişler; bunu Ali olarak yeniden şekillendirmişlerdi.
Böylece hem eski inançlarını sürdürüyorlar hem de Islam dini ile kendilerince bir bağ kuruyorlardı. Atalar kültü (Atalara saygı inancı), Gün Tanrı, şimşek Tanrısı gibi tasarımları İmam Alinin kişiliğinde birleştirip soyutlayarak yiğit, iyiliksever, darda kalanların imdadına yetişen, elinde mucizeler gelen bir yeni Tanrı yaratmışlardı. Bu Tanrı Ali; tamamne Türk tasarımı bir Tanrıdır…. Işte Alevilik bu topraklarda yer yer Musa yer yer Ilya, çok kez Isa gibi tasarlanan ve Muhammedin de özü (ruhu, batını) gibi gösterilen Ali kavramıçevresinde şekillenip yayılmıştır. Bu anlayış Anadoludan Balkanlara ve Güneydoğu Avrupaya kadar da uzanmıştır.
Men dahi nesne bilmezem
Allah bir Muhammed Ali
Özüm gurbete salmazam
Allah bir Muhammed Ali
Onlar birdir bir olubdur
Balkılanan nur olubdur
Dört köşede sırrolubdur
Allah bir Muhammed Ali
(…….)
Hatayi bu yolda serdür
Serin sevenler de erdür
Ayda sırdur Günde nurdur
Allah bir Muhammed Ali
Anadolu Aleviliğinin 7 ulu Ozanından olan ve bu yola son biçimini veren Şah Ismail Hatayi; yukarıdaki şiirinde Muhammed Alinin tek varlık olduğunu dile getirir. Bu Muhammed Ali kavramı, son dörtlükte açıkça görüldüğü gibi eski Türklerdeki Gün-Ay (Kün-Ay) kavramının ve iki Tanrının birlikte oluşturduğu evrenin bir başka anlatımıdır.
Bu, Anadolu Aleviliğinde “Yeşil Nur/Muhammed” ve Ak Nur/Ali” kavramlarıyla da anlatılmıştır. Evren yaratılmadan bu iki nurun varolduğu inancı, Alevi yaradılış efsanesinde yer almaktadır. Bu nurların güneşin ve ayın ışıkları olduğu ve Asyadan Anadoluya getirildiği hemen anlaşılmaktadır.
Türk ulularının ölmezliği inancı, Asyadan getirilerek Aliye de giydirilmiştir.
İmam Ali öldüğünde yüzü kapalı bir Arap gelmiş; İmam Alinin tabutunu ak bir deveye yükleyip götürmüştür. Oğulları Hasan ile Hüseyin devecinin ardından kim olduğunu öğrenmek istemişler; o sırada Arap yüzündeki örtüyü kaldırdığında bunun Ali olduğunu görmüşler.
İşte bu öykü aynen Hacı Bektaş Veli için de tekrarlanmıştır. Ayrıntısı da Hünkarın menakıpnamesinde yazılıdır.
Her Alevinin doğruluğuna yürekten inandığı bu olayı tasvir eden minyatürler, hali vakti yerinde olan her Alevinin evinde bulunurdu. Hemen hemen her Alevi Ozanın anlattığı bu olayı Kul Bayram şöyle dillendirmiştir:
Mümin isen gel boyun eğ bu yola
Aldanma her gördüğün kil ü kale
Tabuttun götürüp ak deve ile
Yedüp menziline Giden Alidir.
Kuzey ve Doğu Asya hattından Ortadoğuya doğru kayan Guz boyları Islam içine girdiklerinde; artık yeni kutsal kuşlar edinmişlerdir. Bunlardan birisi de turnadır. Hünkar Hacı Bektaş-ı Veliye ilişkin Menakıpnamede Türkistan ulularının turna şekline girip uçtukları yazılıdır. İmam Alinin sesi de turna sesine benzetilir. Pir Sultan da havada semah ettiklerine inandığı turnalara sorarken öyle der:
Kim buldu deryada balık izini
Eğildim öptüm Kamberin gözünü
Turnalardan işittim avazını
Turnalar Aliyi görmediniz mi?