"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Kendini bilmek

Alevi felsefesinde, insanın kutsal niteliği, Tanrıya ulaşabilmek ve gerçek insan olabilmek için bireyin tanınması ön plana getirmiştir. İnsanın Tanrıyı bilebilmesi, bulabilmesi için, kendisini bilmesi şart sayılmıştır. Bu, Alevi düşücesinde, kendini bilmek deyimi ile anlatılmıştır.
Kendini tanıyan insan, Tanrıyı kendi içinde bulacak, yücelerden yüce olduğunu görecek, bu yüceliğin de alçakgönüllülükten, yardımlaşmaktan, bölüşmekten, doğruluktan geçtiğini görecek ve kendisini küçülterek büyüklüğünü ortaya koyacaktır. Burada, insan-i kamil denilen olgun insana ulaşma hedefi vardır. İnsansal gelişmenin son basamağı olan hakikat, kişinin özünü toprak etmesi ile (ayaklar altına sermesi) ile mümkün görülmektedir. Topraktan yaratılmış olan insanın toprak olmasi, hiçleşmesi uzakdoğu etkili bir felsefenin yeniden dukunmasıdır. Burada, dünya malı için zulüm, kıyım yapılmasına dolaylı bir tepkiyi yakalamak mümkündür.
Bu yönüyle Melameti nitelikli olan Alevi düşüncesi, insanın miskinleştirilmesi demek olan dünyadan el etek çekmek felsefesi gibi anlaşılmaktadır. Zaten; dünyadan el etek çekmek, Kuranın hükümlerine de aykırıdır. Örneğin, Tahrim (66.) Suresinin birinci ayeti çok öğreticidir:
“Ey pegamber! Eşlerin rızasını gösterecek, Allahın sana helal kıldığı şey için kendine yasak ediyorsun?” diyen ayette, kadın-erkek ilişkisinde, yasaklamanın asla yerinin olmadığını, zühdün yanlış olduğu açık açık belirtilir.
Aleviler, bu nedenle, dinsel açıdan da, kendilerini, dünyanın nimetlerini en geniş anlamda tatmaya hak kazanmış görürler.
Fakat, dünya nimetlerini tatmada bencilliğin önüne set çekmenin yolu olarak kendini bilmek ilkesi yaratılmıştır.
Kendini bilen, Rabbini bilir, Rabbini bilen de kendisini…
Kendisini bilmeyen bir insanın Tanrıyı bilmesi, gerçek bir mümin olması mümkün değildir. Bu nedenden, dinin kurallarını öğrenmeden önce, insan kendini tanımayı gündeme getirmelidir.
Biat (el ele, el Hakka…)
Alevilikte, biat olayı önemlidir. Biatın aynağı, Muhammedin, Hudeybiyede bir kiraz ağacının altında yandaşlarından açıkça bağlılık sözü almasıdır…. Peygamberin eli tutularak yapılan bu bağlılık gösterisi, Alevilikte, bir mürşide (uyarıcı, aydınlatıcı) bağlanma anlamına gelir. Bu aydınlatıcı, o kişiyi (talibi) doğru yola sokacak, ona gerçekleri gösterecek, o talip de böylece Hakka ulaşacaktır.
Böyle olunca, Alevilikte talip adı altında geniş bir halk kesimi, bir de onlara yön veren mürşit (dede) kesimi meydana gelmiştir….
Mürşide biat eden, bu yaptığı işle, Muhammede biat etmiş gibi kabul edilir. Muhammede biat ise Tanrıyabiat etmek sayılır.
Bunun adına Alevilikte. “el ele, el Hakka” denilir….
Tanrıya ulaşmanın bir yolu olarak, Alevilikte pira, mürşide bağlılık sözü verilmesinin bu formülü; Alevi kitlenin bir arada tutulmasının basit ama etkili formüllerinden birisi olmuştur.
Peygambere altında biat edilen kiraz ağacı, Ömer zamanında, kutsallaştırılıyor gerekçesiyle kestirilmiş ama oradaki davranış yaşatılmıştır.
12 Imamlar
Alavilikte Sünnilikteki “imam” kavramından farklı olan bir “imam” kavramı bulunur. Bu imamlar; Muhammedin soyundan olan İmam Ali ile başlar, iki oğlu Hasan ile Hüseyin 2. ve 3. imam kabul edilir. Sonra İmam Hüseyin soyundan gelen 9 kutlu isim daha sayılır. Bunlar; Islamın batıni yüzünü temsil eden ve peygamberin istediği biçimindeki bir Islamı bildiren ve yaşatan kişiler olarakkabul edilirler. Bunlar da tıpkı İmam Ali gibi olağanüstü güç sahibi kabul edilirler.
Alevilerde imamlar, masum ve günahsız kabul edilir. Bunların soyca İmam Aliye ulaşmaları ve peygambere bağlı bulunmaları şartı aranır. Aleviler; cami imamını bu anlamda bir imam kabul etmezler. Anadolu Aleviliğinin dinsel önderleri olan Seyyidlerin (dedelerin) soyca İmam Aliye kadar ulaştıkları kabul edilmiştir.
Haklarında şiirler yazılan (Düvazimam/Düvazdeh (12 imam) ve cemlerde besteyle okunan 12 Imamların ilki İmam Alidir.