Anadlu Alevileri; geçmısten beri yürütükleri kadın-erkek birlikteliğini, Islam cemberine girdikten sonra da sürdürdüler.sünni kesimin bu konudaki itirazlarına da Islam içinden cevap yarattılar. Alevi ulularından yaptıkları aktarmalar bu yöndedir.
İmam Cafer-i Sadıka göre, erkekler, kadınlara ne kadar sevgi gösterirlerse, inançlarının değeri o kadar artar.
İmam Cafer-i Sadık “Evleniniz, fakat boşanmayınız. Zira boşanma, gökteki melekleri ve Arş-ı ilahide oturanları titretir, sarsar.” demek suretiyle ailenin parçalanmaması için kural koymuştur. Bu konuda Muhammed, “Benim ümmetimin en iyi erkekleri, kendi ailelerine büyüklük taslamayanlardır, ailelerine karşı yumuşak ve sevecen olan, yüreği yanan ve onlara zulüm etmeyenlerdir.” demiştir.
Yine Muhammed, “Sizin en iyileriniz, zevceleri hakkında hayırlı olanlardır” diyerek kadına saygıyı istemiştir.
Birinci İmam Ali, kadınlara, o zamana değin görülmeyen davranışlarıyla saygı göstermiş ve örnek olmuştur. Çocuklarından birisine söylediği su sözler önemlidir: “Kadın, çiçek tabiatlı, çiçekyaratılışlıdır. Kadın bir kahraman değildir. Her hl ve surette onunbla anlaşınız. Kendisiyle iyi, gereği gibi ve makbul görülecek, herkes tarafından beğenilecek bir tarzda yaşayınız. Ona öyle bir hayat arkadaşı olunuz ki, o, yaşamının tadını tatsın.”
Aleviler, Alinin bu yaklaşımına uygun davranmaya çalışırlar. Onlar için kız evlat, erkek evlat gibi değerlidir.
Hz.Ali ile Ana Fatıma arasındaki tek eşli evlilik, Alevi yaşam biçiminin temel dayanaklarından birisi olarak gösterilir. Böylece; Islam öncesi yaşam biçimine Islam içinden gerekçe bulunur.
Tasavvuf Insanı
Tasavvuf, Islam felsefesine derinetkiler olmuş bir akımdır. Bu anlayışa göre, yaratılan diye bir şey yoktur. Var olan her şey, Tanrının zahiri (hayali) bir görüntüsünden ibarettir. Yani, canlı, cansız her şey, Tanrının bir aynaya yansıyan görüntüsü gibidir.
9. yüzyıl başlarında ortaya çıkan bu anlayış, yaratan-yaratılan anlamına karşı çıkar. Yaratılan diye bir şey bulunmadığı çin yaratan demek de doğru olmaz. Madenler, bitkiler, hayvanlar ve insanlar, aşamalı görüntülerdir. Bunlar tek varlığın (Tanrının) değişik zahiri görünümleridir. Bu görünümler, tasavvufta, gerçek bir varlığın (Tanrı,nın) bir aynaya yansıyan görüntüsüne benzetilebilir.
Böyle olunca, insan Tanrının bir görüntüsü olarak kutsaldır. Çünkü, zahiri (hayali) bile olsa, o Tanrı,dır. Bu nedenle Hallac-ı Mansur, “Enel Hak” demiştir. “Ben Tanrıyım” anlamına gelen bu sözü, Sünni din adamları anlayamamış ve onu öldürmüşlerdir (922).
Aynı sözü, daha sonra birçok tasavvuf yolcusu, bu arada Yunus Emre de söylemiştir. Fakat, Azeri Türk ozanı Seyyid Imadettin Nesimi, aynı görüşleri dile getirince 1417 yılında o da öldürüldü. Bu büyük Türk ozanı, Alevilerin yedi büyük ozanlarından birisidir.
Gerek Hallac-ı Mansur, gerek bir Aleviozanı olan Seyyid Nesimi, Alevi edebiyatına derinden etki yaptı. İnsanın, Tarının hayali bir görüntüsü olduğu görüşü, Alevilik fesefesini besleyen bir kaynak olmuştur.
Alevilikte insanın kutsalsayılmasının bir kaynağı olan tasavvuf, ancak bu yönüyle alınmış, positif yönü kabul görmemiştir.
Alevilikte çilecilik, insanın kendine eziyet etmesi gibi özellikler yoktur. Alevilikte evlenmemek diye bir kavram da yoktur. Bu anlayış Islamiyette zaten hiçbir zaman bulunmamıştır. Daha sonra ortaya çıkan çileci felsefenin bir yansıması olan mücerretlik (evlenmeme) kentlerdeki Bektaşiler arasında, ancak çok sınırlı insanlar arasında uygulanabilmiştir. Bu dünya hayatı kötülenmez. Yaşamak bir hak, bir ödevdir.
Hurufilikin Etkisi
Alevilik Anadoluda çok güçlü bir akım olarak yaşadığı için devletler ne kadar baskı uygularlarsa uygulasınlar, yok edememiştir. Fakat, küçük tarikatlar kolayca ezilmiştir.
Bunlardan birisi de Hurufiliktir. Bu anlayşı sistemleştiren Fazlullah-ı Hurufi 1394 yılında Timurun adamları tarafından Alınca Kentinde öldürülünce, yandaşları, Irandan kaçıp Anadoludaki Alevilerin arasına karışarak varlıklarını sürdürdüler.
Alevilikte insanın kutsal olduğu inancı, Hurufilik akımının etkisiyle daha da gelişti. İnsanın yüz cizgilerinde Arap harfleri ile Allah, Muhammed Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin yazılı olduğu inancı benimsendi. Giderek bütün vücut çizgileri belirli harflere benzetildi. İnsan, Allahla dolu, Allah yazılı bir kutsal varlık gibi çizilmeye başlandı.
Yedi büyük Alevi ozanından birisi sayılan 16. yüzyılın başlarında yaşayan Yemeni, bir şiirinde söyle der:
“Ey saci küfr-i siyah ü vey ruh-i imanımız
Dest-i kudretten yazılmış vechine Kuranımız.”
(Ey siyah saçlı, imanımızın özü olan sevgili! Senin yüzüne bizim Kurannımız Allahın eliyle yazılmıştır.)
Tanrının en üstün, en mükkemel, en eksiksiz yaratış gücünün sembolü sayılan insanı renklendirmede Alevi sanatçıları büyük beceri göstermişlerdir. Bu beceriye Hurufiliğin etkisi; dolaylı olup hiçbir zaman Hurufilik temel olarak algılanmamıştır.
Alevi resim sanatında çok önemli yeri olan yüz ve vücut resimleri, aslında deforme edilen harflerden oluşmaktadır.
Hurufilikten aldığı bazı değerlerle kendi felsefesini besleyen Alevilik, insanın kutsal olduğu ilkesini sürekli yenilemiştir.
Kutsal olan insanı öldürmek, Alevilikte en büyük günahtır. Bu nedenle katiller asla bağışlanmazlar; toplumun dışına atılırlar.
Aleviler, yanlız insanın değil, bütün canlıların hayatına saygı duyarlar. Bu nedenle, Aleviler avcılık yapmazlar. Kasaplık da makbul bir meslek sayılmaz.