"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Alevilik Ve Kadın

Gel benim ey güzel selvi çınarım
Yüreğime ateş düştü yanarım
Kıblem sensin, yüzüm sana dönerim
Mihrabımdır kaşlarının arası
Pir Sultan Abdal
Bütün orta çağ boyunca, dinsel anlatımda insan kavramı genelde erkeği anlatmak için kullanılmıştır. Alevi düşüncesinde, insan için söylenen özelikler, kadın içinde geçerlidir. Alevi kadını, savaşta bile rekeğin yanındadır. Anadolunun Türkleşmesinde Bacıyan-ı Rumun (Anadolu Bacıları) büyük katkısı olduğu bilinmektedir. Çok zor durumlarda, düşmana karşı, kadın, erkek, çoluk çucuk birlikte çarpışmışlardır. Babalılar ayaklanması ve 16. yüzyıldaki bazı ayaklanmalarda bu durumu açıkça görmekteyiz.
Kadın; üretimin ayrılmaz bir parçasıdır. Kadının çalışması demek, Alevi ailesinin açlığa mahküm olması demektir. Tarlada erkekle birlikte çalışmak zorunda olan kadının, erkekden ayrı bir yerde, hem de peçe altında iş yapması olanaksızdır. Bu durumda, Alevi kadını ile erkeği, bir arada bulunmanın felsefesini yaratmış ve adına da Alevilik demiştir. Alevilikten, kadını soyutlarsanız, ortada ne dinsel-töresel olarak, ne de kültürel ve sanatsal olarak geriye bir şeyin kalmadığını görürsünüz. Alevilik felsefesi ve uygulaması içinden kadın öğesini çıkardığınızda bu sistemin gümbür gümbür yıkıldığını görürsünüz. Bu durum; Alevilik olgusunun temelinde kadının erkekle eşitliğinin bulunduğunu açıkça ortaya koyar.
Kadın-erkek birlikteliğini; Sünni Islam kabul etmez. Arap Islam diyebileceğimiz anlayışta; kadın toplumsal yaşamdan dışlanmıştır. Kadını, erkekle eşit duruma getiren yorum; dayanağını eski Türklerin toplumsal yaşamından alır.
Kadın-erkek birlikteliği ve eşitliği; kesinlikle Türklere özgüdür. Eski Türk yaşamında, ata kadar da ana önemlidir. Hakanın yanında hatun da yönetici güç sahibi olarak yer alır. Orhun yazıtlarında bu gerçek açıkça görülür. Zaten Arap genginlerinin Müslüman olmayan Türk halkları arasında byaptıkları gözlemler de bu gerçeği çok açık biçimde göstermektedir. İtil Bulgarları içinde kadınların ve erkeklerin aynı ırmakta birlikte yıkandıkları tespit edilmiş bulunuyor.türk kızlarının eşlerini seçme özgürlüğü olduğunu kaynaklar ortaya koyuyor. İslam dinine geçen yerlerde bile kadının erkek gibi yöneticilik yaptığını tarihler gösteriyor. (Buna ilişkin ayrıntıları Yabancı Kaynaklara Göre Türk Kimliği isimli çalışmamızda ortaya koyduk.) anadolu Aleviliğinin Türk kimliğini işte bu olgu en çarpıcı biçimde ispat etmektedir.
Kadının erkeğe eş, daha doğrusu eşit olması sonucu, Alevilerde tek eşle evlilik yerleşmiştir. İslam öncesinde de Türkler arasında tek eşli evlilik egemendir.
Alevilerde görülen boşanma yasağı, bu eşitliğin bir yansımasıdır. Sünnilikte, erkeğin iki dudağı arasında çıkan “Boş ol!” sözüyle, bir anda düzeni yıkabilen kadın, Anadolu Aleviliğinde, bu tehlikeden korunmuştur. Özelikle Hacı Bektaş Veli, kadına olaganüstübir önem vererek, onu ulusal kültüründeki yerine oturtmuştur.
Velayetnamede anlatıldığına göre, Hacı Bektaş Velinin Anadoluya ayak bastığını; diğer din uluları anlayamaz da Kadıncık Ana anlar. Bu durum, kadını, erkeğin bile önüne geçiren bir yaklaşımı sergiler.
Alevilikte, kadının erkeği istememesi, erkeğin kadını istememesinden daha kolay şartlara bağlanmıştır.
Alevilerde kadın, kardeş gibi saygı görür. Tümü de bacıdır. İbadette bile kadınla erkek yan yanadır. Alevi din adamı dede gibi, onun eşi de (Ana, denilir) saygındır. Kadında da Tanrının belirdiğine inanan Alevi gruplarının 16. yüzyıldaki tavırları aydınlatıcıdır.
Osmanlı tarih yazıcısı Latifi Efendi, Tezkiresinde (Yaşam Öyküsü Kitabında) Temennayi adlı bir Kalenderi ozanı anlatırken şu bilgileri veriyor:
“Temennayi: Kayseri yakınlarından olan bu adam, bir Kalenderi idi. “Insan ot gibi biter ve ot gibi yiter” diyen küfür söyleyicilerden birisi idi. Harf ilmine ve tenasüh mezhebine ilişkin kitaplar topladı. Çevresinde birçok dinsiz ve sapık -Allahın laneti onlara olsun- toplanmıştı. Bunlar “Adem, alem-i kübra ve mazhar-ı hüdadır,” deyüb, “Ey senem, sen Mazharallahsın, nüshayı cümle Kelamullahsın.” Diyerek, gördükleri güzele secde ederlerdi. Secdelerini de yanlış yaptıkları için, Şeytenın yoluna giderlerdi. O sapık topluluk, mezheplerinin genişliği nedeniyle -Allah korusun- bütün yasakları helal ve uygun sayarlardı. Ayrıca gökten inmiş kitapların tümüne, biçimce anlam vererek, bu geçersiz inanç uğrunda can vermeyi şehitlik düzeyinde bir derece sayarlar idi.”
Göçmen Alevilerle ilgili bu belede dikkat etmemiz gereken şudur: Alevi insanı için kadın da Tanrısaldır. Erkek gibi onun yüzünde de Tanrının belirtisini bulmak mümkündür. Bu belge, Alevilikte kadın erkek ayrımı olmadığını felsefi düzlemde bile ortaya koymaktadır.
Pir Sultan Abdalın şiiri incelenirse, sevgilisi için söylediği şiirlerde onu kutsallaştırdığını görülür. Bu kutsallık, ozanın, insanı kutsal görme felsefesinden kaynaklanmaktadır.
Kadınlara saygı göstermek, Alevi yolunda bir iman belirtisi ve büyüklük göstergesidir. Bu saygı nedeniyle, Anadolu Alevilerinde geçici nikah (Muta) ortaya çıkmamıştır. Bütün bu düzen; geleneğe bağlı olan Alevi topluluklarının eski ulusal kimliklerinin sürdürmeleri üzerine kurulmuştur.