Alevi felsefesinde insanın en önemli özelliği, Tanrıyı gönül bilgisiyle tanıyabileceğidir. Bu gönül bilgisi, duyuşla olur. Birinci İmam Ali, “Taptığın Tanrıyı gördün mü?” diye sorduklarında, Görmesem (Tanımasam) tapar mıyım?” derken, fiilen bir görmeyi değil, gönül yoluyla Onu tanımayı anlatmıştır. Yine bir hadiste yer alan Tanrı kavramı şöyledir: “Yere, göğe sığmadım da kulumun gönlüne sığdım.”
Alevilikte gönül, Tanrının kavrama yoluyla belirdiği yerdir. Bu nedenle de Tanrının evi olarak anılır.
Gönül Çalabın (Tanrının) tahtı
Çalab gönüle baktı
İki cihan bedbahtı
Kim gönül yıkar ise
diyen Yunus Emrenin şiirlerinde sık sık bu gerçek vurgulanır.
Alevi felsefesinde insani biçim, Tanrısal biçimin sembolüdür. Bu nedenle de Tanrısal olanı yüklenmeye en layık olan varlık, insandır. Tarısallığı açığa çıkarma, onun görevidir, onun omuzlarındadır.
Bu nedenle Alevilikte insan
a- Tanrının sembolüdür.
b- Insan kalbi, Tanrının evidir. Bu nedenle insan gerçek kıbledir.
c- Insan, Tanrısal bilgi ile donatıldığı için kutsaldır.
ç- Kutsal olup günah basamağını geride bıraktığı için masumdur.
d- Kurallar ve yaptırımlardan oluşan dış manevi dünyadan, ebedi gerçeklerin hüküm sürdüğü iç hakikat basamağına yöneldiği için, kural ve bağlardan bağımsız kılınmıştır. Namaz, oruç, zekat, hac, onun için artık geride kalmıştır. Bu nedenle Aleviler “Namazımız kılınmış, orucumuz tutulmuştur….” derler. Buna bağlı olarak da Pir Sultan Abdal, bir şiirinde, “Alınmış andestim aldırırlarsa / Kılınmış namazım kıldırırlarsa” demiştir.
Yunus Emre, “Namaz, zekat, oruç, hac, / Hicaptır aşıklara” derken bu gerçeği açıklar.
e- ebedi hakikate gidip, Tanrısal olana doğru yükseliştir. İnsanın ebedi sırra ermesi, gerçek anlamda kıyamettir. Yani büyük ayaklanıştır. Bilg ile can bulma, insanın kıyameti, yani ayağa kalkışıdır.
Bütün Insanlar Kurtuluşa Layıktır
Alevi felsefesinde, kutsallık yanlız Alevilere özgü sayılmaz. Hacı Bektaş-ı Veli, Tanrının yanlız Müslümanlara değil, kafirlere bile rahmet ettiğini söyler. Yani Tanrı katında dindar ile dinsizin pozisyonları birdir.
Ayrıca; Kuranda, Hıristiyan, Yahudi ve Sabii dininden inanmış ve iyi kimselerin, bilim adamlarının öbür dünyada azaba uğramıyacakları, sevap içinde oldukları açık açık yer alır. Bakara Suresinin (2.) 62. ayeti şöyledir:
“Şüphesiz; inananlar, Yahudi olanlar, Hıristiyanlar ve Sabiilerden Allaha ve ahiret gününe inanıp yararlı iş yapanlarınecirleri (kazançları) Rablerinin katındadır. Onlar için artık korku yoktur, üzülmeyeceklerdir…”
“Maide Suresi”nin 82. ayeti, Hıristiyanlığı, Müslümanlığa en yakın din olarak belirtir.
Kurannın, geçerliliği sürekli olan ve değişmeyen hükümleri; insancıl hükümlerdir… Bunları dikkate alan Alevile; başka dinden insanlara kendilerinden biriymiş gibisaygı gösterirler.