Hz.Alinin yaşam biçimine düşüncelerine bağlanarak Muhammede uzanan Aleviliğe etki eden diğer İslami öğeler, dört büyük kişiden kaynaklanmıştır. Bunlar, Anadolu Alevilerince “dar” makamı kabul edilmişlerdir. Dar, Allahın huzurunda durmak, candan geçmek demektir.
“Dar” aynı zamanda kapı olarak; gerçeğe ve Hakka ulaştıran bir sembolik başlangıç noktasıdır.
Adına dara durulan bu dört kişiden birincisi Hallac-ı Mansurdur. Mansur, Maliki Kadısının verdiği fetva ile derisi yüzülerek şehid edilmiş büyük bir sufidir. Asıl adı Hüseyin olan ve 921 yılında Bağdatta can veren Mansur darında ayakta iken sağ el kalbin üzerinde sol el yandadır.
Anadolu Alevilerinin dara durdukları diğer isim ise Fazlullah-ı Hurufidir. 1394 yılında İranda Alınca kentinde Timur tarafından astırılan Fazlullah adına fazlı darına durulur. Bu darda sağ el karın üstünde eğilmek gerekir.
Üçüncü dar ise Nesimi darıdır. Nesimde doğan asıl adı İmadeddin olan bu ünlü ozan 1417 yılında Halepte derisi yüzülerek şehit edilmiş bir Alevi dedesi (Seyyid) idi. makamı Halep Kalesinin arkasındadır. Bu büyük ozan adına yapılan dar ise, diz üstü aturup elleri diz üzerine bırakmak biçimindedir.
Dördüncü dar ise Ehl-i Beytin annesi Fatıma adına yapılır. Ayakta, sağ ayak başparmağı, sol ayak başparmağının üzerine gelecek biçimde bir saygı duruşudur. (Bak: Şinasi Koç, Allah İnsanlardan Ne İstiyor, s. 109 vd.)
Görüldüğü gibi bu saygı duruşu, İslam dünyasında mazlumluğu temsil eden, fikri temsil eden, muhalefeti temsil eden kişiler adına yapılmaktadır.
Bu durum, Alevi fikriyatından temeldir.
Gel gör ki, Aleviliğin geleneksel yolundan çıkartmak için, “bilimcilik” yapar görünerek Alevi uluları karalanmış, kötülenmiş, bunların yerine başka isimler geçirilmeye çalışılmıştır. Kendisini Alevi gösterenlerin yaptığı bu saptırma, sıradan insanın kafasını karıştırmıştır. Şu iddia bu saptırmaların örneklerinden birisidir: “Türkmen ereni Sarı Saltık ile Kürt düşünürü Şehabettin Suhraverdi Maktulün çabaları ve öğretileridir Aleviliğin temel taşları” (Nejat Birdoğan, Anadolu ve Balkanlarda Alevi Yerleşmesi, s. 9)
Bu tek cümlede birçok yanlış ve çarpıtma bulunmaktadır: Alevilikte Sarı Saltık, Türkleri ilgilendiren bir erendir. O kadar. Onun, 13. yüzyılda yaşadığını, Hacı Bektaş Velinin öğrencisi olduğunu biliyoruz. Bu kişi, Aleviliğin temel taşı sayılamaz.
Suhreverdi Maktul ise bir düşünce şehididir ve İslam dünyasında aydınlanmacığın önderlerinden birisidir. Bu düşünür Alevilik için felsefi anlamda dolaylı bir kaynak sayılabilir. Onun temel taş olma gibi bir konumuyoktur. Çünkü, Suhreverdi Maktul, 1191 yılında şehit edilmiştir. Bu tarihte Alevilik çoktan oluşmuş, bütün İslam dünyasına yayılmıştı.
Suhreverdinin Kürt olduğu iddiası ise hiçbir bilgiye dayanmaz. Yazarın bu görüşü, 1990lar Türkiyesinde popülerlik kazanan Kürtçülüğe kanıt yaratma, Kürt milliyetçilerine şirin gözükme arzusundan kaynaklanmış olsa gerekir. Suhraverdi ile ilgili en temel kaynaklardan birisi olan İslam Ansiklopedisi (Maddeyi yazan: S. Van Den Bergh),, Suhreverdi için “Ailesi, çocukluk ve ilk tahsil hayatı hakkında bilgi yoktur” (Cilt 11, s. 89) diyor.