"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Caferilik

Yazılı kaynaklara göre; Alevi kitle, Sünni çoğunluk karşısında kendisini, Caferi olarak adlandırmıştır. Bu Caferilik, günümüzdeki İran Şiası doğrultusunda kurgulanmış olan Caferilik ile ilintili değildir. Ortak yanlar sadece Ehl-i Beyt sevgisi ve saygısıdır. Aleviler, Sünni kesimin kendilerini geçmişteki bazı din bilginlerine bağlı olarak “Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli” olarak adlandırdıklarını görünce, onlar da kendilerine imam olarak İmam Cafer-i Sadıkı temel almışlardır.
İmam Cafer-i Sadık, 765de Hakka yürüyen büyük bir düşünürdür. O, Hanefi mezhebinin kurucusu sayılan Ebu Azama da hocalık yapmıştır. İşte onun adı, Alevilere mezhep kurucusu adı olmuştur. Caferilik, de sonuçta Ehl-i Beyte bağlanan sembolik bir isim olmuştur.
Bir Alevi, mezhep açısından kendisini anlatmak isterse, “Caferiyim!” diyebilir. Yakın zamanlara kadar köylerdeki Aleviler, Sünnilere karşı kendilerini böyle anlatıyorlardı.
Bu durumu 1920lerde Besim Atalay saptamıştı. “Bektaşilik ve Edebiyatı” adlı araştırmasında (ilk yayını 1924) şöyle diyor: “Gerçekte Anadolu Bektaşileri (Aleviler) Caferi Mezhebinden olduklarını açıktan açığa söylerler. Mezhepte Caferi, tarikatte Bektaşi ve Alevi bulunduklarını itiraf ederler. (Ant Yay. S. 13)”
Alevi kitlenin kendisini Caferi kabul ettiğini, Alevi-Bektaşi ozanları en açık biçimde dile getirmişlerdir.
“İmam Cafer kullarıyız
Sohbetimiz nihan olur” diyen Şah Hatayiden 19. yüzyılın büyük ozanı Harabi Babaya kadar ulu ozanlarda bu fikri görebilirsiniz:
“Harabi sen İmam Cafere bağlan
Gayri mezheplere etme vazife”
Türkiyede Caferilik kullarını içeren İmam Cafer Buyrukları yayınlanmıştır. Bunlar Caferiliğin ilmihali gibi düzenlenmişlerdir. İmam Cafer Buyruğu adını taşıyan kitapların piyasada bulunanları, genelde Şii İran kaynaklıdır.
Anadolu Alevisinin kullandığı buyruklar, yazmalar halinde dedelerde (Seyyidlerde) ve köyün ileri gelen bir iki ailesinde bulunabiliyordu.
Bu Buyruklar, Şah İsmail Hatayinin şiirlerinde anlatılan Alevi/Kızılbaş ilkelerinin halk diliyle yazılmasından oluşuyordu.
15. yüzyılın ortalarına kadar giden buyruklara 20. yüzyıla kadar sürekli eklemeler yapıldı. Bu eklemelerle buyruk zenginleşti ama bazı yersiz bilgiler, bölümler de girdi. Bu anlamda buyrukların bugün ayıklanması kaçınılmazdır.
Buyrukları ilk kez günümüz Alfabesi ile Sefer Aytekin yayımladı. 1982de Sivastaki Şah İbrahim Ocağı dedelerinden Fuat Bozkurt dilini sadeleştirerek bastırdı.
Mehmet Yamanın basıma hazırladığı Erdebilli Şeyh Safi ve Buyruğu adlı çalışma ile Hakkı Saygı tarafından yayımlanan “Şeyh Safi Buyruğu ve Rumeli Babağan (Bektaşi) Erkanları” adlı çalışma bu türün ilginç örneklerindendir.
Buyruklar sadece Türkiyede değil bütün Balkanlarda kullanılmıştır. Bugün bile Bulgaristan, Yunanistan, Yugoslavya, Bosna, Arnavutluk gibi ülkelerdeki Alevi kitlenin elinde bölgelere az-çok uyarlanmış buyruklar bulumaktadır.
Anadolu Alevilerinin buyrukları, Anadoluda ve Balkanlarda hatta Ege Adalarında oluşan bir İslami muhalefet sentezidir.. Bu sentezin içinde büyük dinlerin tümünden insani öğeler yer alır ama bunlar ulusal özle kaynaştırılarak eritilir. Olumlu her öğeyi gönül rahatlığı ile benimseyen bu yaklaşım nedeniyle Anadolu Aleviliği insancıl/dünyacıl/doğasal bir yapı kazanmıştır.