Alevilik, genel anlamda; İslam dünyasında Alinin tarafını tutan insanların dünya görüşüdür. Alevi sözü, başlangıçta “Ali soyundan olanlar” anlamına gelirken, zamanla Ali yandaşı anlamını kazanmıştır. Ali yandaşı arapça “Şiat-u Ali” demektir. Bu terim Ali ve imam Hüseyin yandaşları için daha da o dönemlerde kullanılmaya başlanmıştır. Zamanla “Şia” terimi yerleşmiştir. Şia, Ali yanını tutanı anlattığı için Alevi anlamına gelmektedir.
İlahiyatta Alevi ise, Alinin imametini nas ile (Kurana dayalı zorunlukla) ve tayinle (peygamberin işareti ile) kabul eden insandır. Türkiyede Ali yandaşları kendilerini “Şii” olarak değil, “Alevi” olarak anlatırlar.
Bugünkü anlamıyla örgütlü Şia, silahlı bir güç olarak 683 yılında Tevvebin hareketi (Kerbela İntikamcıları) olarak ortaya çıkmıştır. Bunun çekirdeğini fe Ali çevresinde birleşen sahabeler oluşturmuştur.
Aleviliğin tanımından da anlaşılacağı gibi, bu kavramın ortaya çıkması Ali dönemine değin uzanır. Alevilik, genel anlamda, İslamiyet içinde ortaya çıkan bir “yan tutma” olayıdır.
İslamiyet, Muhammedin Arabitana getirdiği bir din olarak görülse bile, özünde sosyal ve siyasal harekettir. Bu toplumsal hareket, eski sistemin yenilenmesi ve güç odaklarının değiştirilmesini hedefliyordu. Bu yüzden de çıkış noktası olan Mekkedeki tüccarlar ve boy beyleri ile Muhammed yandaşları arasında sert mücadeleler ortaya çıktı. Bu mücadelelerde belirleyici güçlerden birisi de kabilecilik zihniyeti (asabiyet) idi. İslamiyetin kuruluş mücadelesi bu yüzden Haşimoğulları ile Ümeyyeoğulları arasında bir egemenlik savaşı gibi yürütüldü. İslam tarihinin sonraki dönemlerinde de sürecek olan bu mücadele, iki akraba kabilenin kanlı savaşı haline geldi. bu kavganın başlıca kişileri, aslında akrabadırlar. Haşimoğullarının (Haşimiler) advericisi Haşim ile Ümeyyeoğullarının (Emeviler) atası Abduşems kardeştirler. Bunların babası Abdümenaf, dedeleri ise Kabeyi yeniden yaptıran Kusaydır. Peygamberin babası Abdullah, Abdülmütalibin oğludur, o ise Haşimin oğludur. Aynı biçimde Ali, Ebu Talibin oğludur; Ebu Talib ise Abdülmütalibin oğludur.
Karşı kanadı oluşturan Ebu Süfyan, Muaviyenin babasıdır. Ebu Süfyan, Harbin oğludur; Harb ise kabiliye ad veren Ümeyyenin oğludur. Ümeyyenin babası ise Abdüşems olup Haşim ile kardeştir.
Haşimilere karşı mücadele eden isimlerden Osman da Ümeyyeoğullarındandır ve soyu şöyledir: Osman, Affan, Ebül Asi, Ümeyye… Bir başka kol olan Mervan ailesinin soyu da Ümeyyeye çıkar ve şöyledir: Mervan, Hakem, Ebül Asi, Ümeyye… yani, Ali karşısındaki temel gücü oluşturan Muaviye, Osman ve Mervan yakın akrabadırlar.
İslamiyet, siyasal (yönetsel) ve ekonomik mücadelenin yeni bir biçimi olarak Mekkeye ve Medineye damgasını vurmuştur. Bu mücadele peygamberin Hakka yürümesinden sonra da sert bir biçimde sürdürülmüştür. İşte Alevilik, Arabistanda önce Peygamber ailesinin başlattığı mücadeleyi sürdürmek biçiminde, İslamı savunma ilkesi altında başlatılmıştır.
Bu hareketin “siyaset bir tavır” olduğu tarihsel verilerle ortaya çıkmaktadır.
Bu anlamda, İslamiyet de siyasi bir hareket olarak doğmuştur. İslamiyetin dine, inanca, Tanrıya aitgörüşleri, topluma yeni bir biçim vermenin araçları olmuştur. Alevilik, bu biçimlenişteki tavırlardan birisidir.
a) Alevilerin inançlarına göre,
b) Yaşayan Alevilik geleneğine göre,
c) Tarihi bilgilere göre,
d) Alevi felsefesine göre değerlendirirsek;
1- Alevilik İslamiyetin içindedir.
2- Muhammed, İslamiyetin kurucusu olarak Alevilikte de temeldir.
3- Bazılarının göstermek istediği gibi Alevilikten İslamiyet ve Muhammed dışlanamaz. Fakat, İslam ve Muhammed kavramlarının yorumu Sünnilikten çok farklıdır. Sünnilikte Zahir (dış / şekil) önde iken Alevilikte batın (iç / öz) öndedir.
İslamiyetin Arabistana egemen olup kurumlarını oluşturmasıyla birlikte, bu kurumların yönetimini ele geçirebilmek için ekonomik kesimler arasında mücadele başladı. Bu mücadele, peygamber Muhammed hayattayken başlamıştı.
Arap egemen kesimi, Müslüman olduktan sonra, yeni devletin yönetimini ele geçirme savaşına girişti. Müslümanların köle ve yoksul kesimi de bu eski sömürücü takımına karşı tavır aldı.
Hz.Ali, başlangıçtan beri Arap egemen kesimine karşı Muhammedin militanlığını yapmış, İslamiyet uğruna canını pekçok kez tehlikeye atmıştı. İmam Ali, Muhammed ve yeni din için Arap ileri gelenlerinden birçoğunu da savaşlar sırasında öldürmüş, pek çok boyun düşmanlığını kazanmıştı. Bu düşman boyların içinde en önemlisi de, Mekke ticaretinin önemli bir bölümünü denetleyen Emevi ailesiydi.
Hz.imam Alinin düşünce yapısı, kişisel tavırları, aile yaşantısı yoksul kesimden yanaydı. Eşitliğe son derece önem veriyordu. Egemen kesime karşı tavır alan halk kesimi, kendilerine lider olarak Aliyi görüyorlardı. Alinin peygamberin en yakını olması, aralarında maddi olduğu kadar manevi yakınlık da bulunması, Alinin yoksul kesimin lideri olarak seçilmesinde bir başka etken oluyordu.
Hz.imam Alinin İslamiyetin yayılması, yerleştirilmesi için başlangıçtan beri savaşım veren kesimler tarafından manevi ve dünyevi lider olarak tercih edilmesi, bilinçli olarak yapılan bir seçimin sonucudur.
Açık biçimde vurgulamak gerekiyor ki, Alevilik ( Ali yandaşlığı) başlangıçta şu veya bu biçimde ibadet etmek; şu veya bu biçimde inanmak olarak değil, sosyal ve siyasi tavır olarak ortaya çıktı. Bu siyasi tavrın altında eşitce “yaşama isteği” yatıyordu.
Kabaca 1400 sene öncesinin koşullarında, insanlar, siyasal tavırlarını bazı dinsel kalıpların içine sokarak ortaya vuruyorlardı. Bu nedenle, Alevilik, siyasal bir tavır alış olmasına karşılık, bu tutumunu, dinsel ideolojiyle örerek dışa vurdu. Bugünkü açık siyasal anlayışın yerine, dinsel giysili ideoloji ile tavır takınan Aleviler, yüzyıllar boyunca bu ideolojilerini geliştirdiler. Alevilik ülkeden ülkeye, bölgeden bölgeye, dönemden döneme gelişerek, değişerek, yeni biçimler alarak İslamiyetin gittiği bütün ülkelere yayıldı.
Anadolu Aleviliği diye tanımlanan Alevilikte kültürel ve çoğrafi açıdan özelleşerek, İslam içinde kendine özgü bir inanç ve yaşama biçimi olarak yüzyılları kapsayan bir süreçte şekillendi.
Alevilik, siyasi bir tavır olarak ortaya çıkarken, bu tavrın karşısında oluşan şeriatçı ideoloji de siyasal bir içerik kazandı. Onun görüntüsü de dinseldi. Dinsel giysiler içinde tam bir siyasi tavır alış olan Sünnilik; değiştirildi, bütün İslam ülkelerinde yönetim kesimlerinin sarıldığı bir siyasal içerik oldu.
Aslında, başlangıçta Alevilik ile Sünnilik arasında inanç ayrılığından daha fazla siyasal tavır ayrılığı vardır. Siyasal mücadele kızıştıkça, inanca ilişkin ayrılıklar da derinleşmiştir.
Halk Mezhebi
İslam topluluklarının yaşadığı sınıf kavgalarında; kabaca; alt katmanlar Aleviliği, üst katmanlar ise Sünniliği ideoloji olarak benimsediler. Elbette, üst katmanlar içinden Alevi çıktığı gibi, alt katmanlardan da Sünni çıktı. Fakat, bunlar, Alevilik ve Sünniliğin, birbiriyle okonomik çıkar çatışmasında olan iki genel katman ideolojisi olduğu gerçeğini değiştirmedi…..
Alevilik, alt katmanların yaşam anlayışı olarak biçimlendiği için, yüzyıllar boyunca değişe gelişe, bugünlere değin ulaştı. Eğer o, salt bir dinsel tavır, bir ibadet biçimi olsaydı, diğer tarikatlar (yollar) gibi belli bir süre sonra tarihin derinliklerine gömülür giderdi.
Genel Alevilik çizgisi içinde, Türkiye Aleviliğinin yeri halk Aleviliği bölümündedir. Bu Aleviliğin özelikleri ile yönetim gruplarının Aleviliği arasında oldukça farklar vardır.
Ortaçağ boyunca İslam ülkelerinde, alternatif düşünce üreten ve Batıni adı verilen kitleler, Alevilerdir. İslam toplumlarında, en başından beri, Alevi topluluklarından başka Batıniler de olmamıştır. Daha sonra görüleceği gibi, Batınilik, Alevilerin felsefesidir. Batınilik, Alevilerin kendi ideolojilerini açıklama, olayları çözme yöntemidir. Buna “Batın ilmi” denilir.
Alevilik inanç okulu bir yaşama biçimi olduğundan, kendisine özgü kültürü, sanatı, sosyal düzeni olmuş bulunuyor. Çağımızın insan ilişkileri, Aleviliğin Anadoluda yarattığı ilişkiyi geride bırakacak bir olgunluğa ulaşmış görünüyor. İnsanlarımızın manevi gereksinimlerini giderilmesinde, Alevilik olgusunun sunduğu önerilerden daha olgununu bulmak olanağı da ufakta gözükmüyor. Anadoluda ortaya çıkan halk Aleviliğinin küresel değerleri, bugünde tüm insanlara canlı, sıcak öğeler olarak sunabilecek nitelikler taşıyor. Alevi düşüncesinin yok edildiği veya etkisizleştrildiği İslam topluluklarının ne denli bağnazlaştıkları bir bakışta anlaşılacaktır. Türkiyede şeriatçı anlayışın yıkılmasında, Türk toplumu içinde önemli sayıda Alevinin bulunmasının çok büyük etkisi olmuştur. Müslüman ülkeler içinde Türkiye tek laik ülke ise, bunun bir nedeni de Türkiyedeki halk Aleviliğidir.