imam Hüseyin, Ehl-i Beytini etrafına topladı: Sıra bana geldi. sonunda ben de ecel şerbetini içmeye gidiyorum ve sizden de şunu rica ediyorum: Mümkün olduğu kadar üzülmemeye ve düşmanları güldürmemeye çalışın. Sağ kalan tek oğlum Ali Zeynel Abbidini ölümden kurtarmak için ne mümkünse yapın… diye vasiyet ettikten sonra, herkesle ayrı ayrı helallaştı.
İmam Hüseyin, kılıcını aldı. Atına binerek, görenlere hayret veren bir sükün ve vakar (ağırbaşlılık) ile ölüm meydanına geldi. ömerin karargahına karşı durarak, Ceddi Muhammed ile babası Ali hakkında söylemiş olan bir recezi okumaya başladı.
Bu sırada, en hareretli Emevi taraftarları, Ömerin yanında toplanmışlardı. İmam Hüseyinin okuduğu recezin asker üzerinde yapacağı etkiden çekiniyorlar; onu bir an önce öldürmek için çare düşünüyorlardı.
İmam Hüseyin, okuduğu recezi bitirmişti. Atının üzengilleri üzerinde dikilerek: Ey Muhammedin ümmetiyim, diyenler!… Onun, henüz ana sütü emen son torununu da şimdi kucağımda şehit ettiniz. Allahın ve Resulün laneti sizin emiriniz İbni Ziyadın ve efndiniz Yezidin üzerine olsun…. Gidin, efendinize söyleyin; «Alinin oğlu Hüseyin, sana biat etmemek için, en sevgililerini feda etti. Kendisi de güle güle ölümü tercih etti ve bir gün gelip Ehl-i Beytin katillerinden ayrı ayrı intikam alınacağını söyledi, deyin…» dedi.
İmam Hüseyinin bu sözleri üzerine Şimr, meydana çıktı: Ey Fatimenin oğlu; bizden nasıl intikam alacağını söylermisin?… diyerek alaylı karışık bir soru sordu. Maksadı, imam Hüseyini mahçup etmekti.
İmam Hüseyin: Ey İbni Ziyadın köleleri… Allah, içinize anlaşmazlık sokacak ve sizi birbirinize düşürecek…. Hepiniz de, efendilerinizle beraber; aşağılık şekilde can vereceksiniz…. cevabını verdi.
Şimr, imam Hüseyinin bu sözlerine cevap bulamamış ve geri çekilmişti. İmam Hüseyin: Artık size başka sözüm kalmadı. İçinizde beni öldürmek isteyen varsa, işte meydan…. karşıma çıkın!… dedi.
Mübarizler arasında hiç kimse yerinden kımıldamaya çesaret edememişti. Yanlız Ömerin başına toplanmış olanlar arasında bir hareket görüldü. Ömer: Hüseyin, üç günden beri susuzdur. Kımıldayacak gücü kalmamıştır…. demiş ve etrafındakileri cesaretlendirmek istemişti.
Bu sözden cesaret alan Temim, meydana gelerek, imam Hüseyine hamle etti. İmam Hüseyin, Temimin bu hamlesini savdıktan sonra, «Allah-u Ekber» (Allah uludur, yücedir) diyerek, Temime hamle etmişti.
Askerler arasında bulunan eski muharipler (Savaşcılar): İşte, Alinin hamlesi… diye mırıldanmışlardı. Temim; imam Hüseyinin üçüncü hamlesinde, kanlar içinde yere yuvarlanmıştı. Onun intikamını almak için Zeyd adında bir mübariz ortaya atılmıştı. İmam Hüseyin, kılıçla onun da kalkanını paralatmış; atının bir gögüs darbesiyle Zeydi de yere çalmıştı. Bundan sonra, imam Hüseyinin karşısına gelmeye kimse cesaret edemiyordu. İmam Hüseyin, bir süre meydanda bekledikten sonra, karşısına kimsenin gelmediğini görmüş, atının başını Fırat kıyılarına çevirerek, sürmeye başlamıştı.
Ömerin emriyle, komutanlarından Şimr, Nemirin oğlu Hasin, Sinan Şebel, kendi adamlarıyle imam Hüseyinin önüne atılmışlardı. Ama imam Alinin cesur oğlu imam Hüseyin, şiddetli bir hamle ile düşman safını yarmış; nehrin kıyısına varmıştı. Şimr, imam Hüseyinin son nefesinde bile su içmemesi için; bir hile düşünmüş ve imam Hüseyinin çadırlarına hücum emrini vermişti. Bir ynadan da: Ya Hüseyin!… Çadırlarını bastılar, feryadını yükseltmişti.
İmam Hüseyin, bunu duyunca: Ey namertler!… Sizden din imandan eser yoksa; erkeklik gayreti de yok mudur? daha ben sağken, kadınlara neden saldırıyorsunuz demiş ve bu sözleriyle askerin, o tarafa hücumunu men etmişti.
İmam Hüseyin, su almaktan vaz geçmiş; yine meydana dönmüştü. Vakit ikindiye yaklaşıyordu. İmam Hüseyin meydanda geziyor, askerin hiç birisi ona ne saldırmaya, ne de uzaktan ok atmaya cesaret edemiyordu. Herkes, bu işi başkası yapsın diye bakıp duruyordu. Askerin maneviyatının sarsıldığını gören Ömer Sad; yanında duran Harmeleye: ne duruyorsunuz?… ilk oku sen at, demişse de; Harmele de tereddüt göstermişti.
Ömer Sad, onu gayrete getirmek için: Ya Harmele!… Bir yaşındaki çocukları öldürmekten çekinmiyor da, Hüseyine ok atmaktan mı korkuyorsun? demesiyle, bu sözler Harmeleye dokunduğundan, okunu yayına yerleştirmiş ve imam Hüseyinin başına nişan almıştı. Ondan soraki oklar da onun vücuduna saplanmışlardı. Şimrin de kendi maiyetindekilere: Ne duruyorsunuz?… Saldırın!… emrini vermesiyle adamlar, imam Hüseyinin üzerine saldırdılar.
Şerik bin Zur onun sol eline, başka birisi de sağ omuzuna birer kılıç vurmuş; Sinan bin Enes de arkadan indirdiği bir mızrakla onu atından düşürmüştü. Sinanın arka taraftan soktuğu bu mızrak, imam Hüseyinin vücudunu delerek, gögsünden çıkmıştı. Şimdi, dünyanın en vahşi ve en tüyler üpretici bir faciası başlamıştı. Her taraftan inen darbelerin etkisiyle imam Hüseyinin, bitap ve takatsız yere yuvarlanmıştı.
Sinan, orada bulunan Havle bin Yezide imam Hüseyinin başını kesmesini emretmiş; Havle de, elleri titrediği için, bu işi yapamadan geri çekilmişti. Sinanın emriyle, başka birisi hancerini imam Hüseyinin üzerine kaldırmış, imam Hüseyin gülümseyerek: Benim katilim sen değilsin…. demesiyle o da geri çekilmişti. Bunun üzerine Şimr, hançerini onun gıtlağına dayamıştı.
İmam Hüseyin: İşte benim katilim… işte ceddim Muhammedin söylediği ebres adam, demiş ve Şimre: haydi, ne duruyorsun kes! Tam, ceddim Muhammedin öptüğü yerden kesiyorsun, demişti.
Şimrin de maneviyetı sarsılmıştı. Oradan ayrılmayı da kibrine yediremiyordu. İmam Hüseyinin gözlerini görmemek için Onu yüzükoyun çevirmiş ve başını arkadan kesmişti.
İmam Hüseyin ile evlatları, kardeşleri ve sadık ashabı, öyle bir ayda şehit edilmişti ki, o aya Araplar arasında Şehri Haram (Muhterem ay) diyorlardı. Cahiliyet devrinden beri bu ayda savaşanlar, mücadelerden ve saireden (hareketler) sakınırlardı. Özelikle o gün Cuma akşamı idi. Cuma akşamı; müslüman ve müminlerin ibadet günü idi.
O gün de, düşmanlar birbirlerine düşmanlık etmezler; Allahın ve Peygamberin rızasını alacak hareketlerden başka, hiç bir işe girişmezlerdi.ne hazin ve ne ibrete şayandır ki, böyle bir günde: bütün İslam dünyasının, Resulü Ekremin Peygamberini tasdik ederek: “Allah size adalet ve ihsan emrediyor. Yani adaletten ayrılmamanızı; daima merhamet, şefkat ve ihsan ile hareket etmenizi; yakın ve uzak akrabalarınıza ve bütün müminlere iyilik etmenizi emrediyor. Zulmetmekten, fena işler işlemekten, kötü şeylerden sakınmanızı emrediyor. Size öğüt ediyor ki; (Siz bunları bilesiniz)” diye feryat ederken; Kerbela çöllerinde de tarihin en hazin ve en tüyler ürpertici bir cinayeti işlemişti.
O derece büyük tekrim ve saygı göstermiş olan Muhammedin en sevgili torunu da dahil olmak üzere, yetmiş iki can, kanlar içinde yerlere serilmişti.