"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

İmam Ali Oğulları

Kasımın şehadetinden sonra, imam Hüseyinin kardeşlerinden Avn, Avf, Fazl, Cafer, Abdullah sıra ile çarpışmaya girişmişler; hepsi de aynı surette ruhunu Hakka teslim etmişlerdi.
Abbas
İmam Hüseyinin kardeşleri arasında Abbas, şecaat ve kahramanlığı ile tanınmıştı. Uzun boylu, geniş omuzlu, uzun kollu idi. durduğu vakit, bütün erkekler arasında, ta uzaktanseçilirdi. O gün de çok yaptığı gibi, imam Hüseyinin bayrağını da o taşımakta idi. bütün dostlarının, akrabalarının, kardeşlerinin birer birer şehadetini gören Abbas, sıra kendisine geldiğini anlamıştı. Ama, ölmezden önce minimini yavrulara biraz su getirmekle son görevini yapmak istedi. Esasen, imam Hüseyinin bütün sahabesinin öldüğünü gören askerler, Fırat kıyılarını bırakarak savaşma hattını gevşetmişlerdi.
Abbas, bu düşüncesini imam Hüseyine anlattıktan ve müsade aldıktan sonra, atına atladı. Bir tulumu sol omuzuna, kalkanının altına asmıştı. Sağ eliyle kılıcının kabzasını tutuyordu. Abbasın bindiği at, en cins Arap atlarından biri idi. Uçar gibi koşan bu ata Ukab (kartaldan büyük bir kuştur. Türkçede adına karakuş denir.) adı verilmişti.
Abbas, atının dizginlerini gevşetti. Fırat nehrine doğru, burnunu açarak, geniş nefesler ala ala dört nala koşan Ukab, Fırata yaklaşmış ve suya girmişti. Su, Ukrabın gögsüne kadar çıkmakta idi. üç günden beri, çiğeri kavrulan, dudakları çatlayan Abbas, suyun serin havasını tenefüs eder etmez, uzun kollarını uzatmış; avucunu su ile doldurmuş, dudaklarına kadar götürmüştü. Ama, o dakika, imam Hüseyinin minimini kızı Sakinehatırına geldi. biraz önce küçük yavru ona; «Kahraman amca, ne olur, bir yudum su!…» demiş ve bacaklarına sarılmıştı. Bunları aklından geçiren Abbas, kendi kendine şu sözleri söyledi: Yazıklar olsun Abbas!… Ey kahraman Alinin oğlu! Kadınlar, çocuklar susuzluktan inim inim inlerken; senin burada serin suları içmen, kahramanlığına yakışır mı?…
Abbas, bunu düşünür düşünmez, suları Fırata serpmiş, tulumu doldurmuş, sol omuzuna asmıştı. Ukab, çadırlara doğru kuş gibi uçarken, düşman komutanlarından Şimr, Abbası görmüş: Bırakmayın!… demiş ve saldırı emrini vermişti.
Abbas, düşmanın saldırısını görünce, kılıcını çekmiş, ama, etrafı daireler halinde çevirmeye başlamıştılar. Maksadı, bu suyu, hayatının bu son hediyesini; çadırlara götürmek; Peygamberin yavrularına içirmekti. Abbasın yanına kimse yaklaşamıyordu. Onun kahramanlığını bilenler, yanına yaklaşmayı çesaret edemiyorlardı. Gitgide Fıratan uzaklaşan Abbasın, bir anda feryadı işitilmiş ve kılıcı yere düşmüştü. Düşmandan birisi, düzenlediği pusudan çıkarak, savurduğu bir kılıçla onun sağ kolunu uçurmuştu. Abbasın, kalkan tuttuğu sol kolu, sağlamdı. Kalkanla tulumu siper almış, dizleriyle hayvanın karnını sıkıştırmıştı. Ukab, binicinin maksadını anlamış gibiydi. Abbası bir an önce çadırlara götürmek için, kuş gibi uçarken, ikinci bir kılıç onun sol kolunu da uçurmuştu.
İki kolunun kesildiğini gören Abbas, Mute savaşında iki kolu da kesilen amcası Cafer Tayyeri hatırlamış (Mute savaşı: Peygamber zamanında olmuştu. Orduya komuta eden Caferin sağ kolu kesilmişti. Cafer, kılıcı sol eline alarak, savaşadevam ederken, sol kolu da kesilerek şehit edilmişti. İki kolu kesildiği için: Peygamber; «Kolları yerine, Cennette ona kanaat verildi» demiş ve adı Cafer Tayyar “uçan Cafer” kalmıştı. Cafer Tayyar, Abbasın amcasıydı. (Tabi: Naci Kasım), metanetini kaybetmemiş, suyu çadırlara götürmek için atını «Ya Ukab!…» diye tevşik etmeye başlamıştı. Hassas hayvan, çadırlara doğru doludizgin giderken, Abbas, bacaklarına akan bir serinlik hissetti. Tuluma bakınca, onun okla delindiğini ve suların akmakta olduğunu gördü. O zaman, Abbasın bütün umudu kesildi.: Artık hangi yüzle çocuklara görüneyim… sözlerini mırıldanarak atın üzerine düştü. İnen darbeler, Abbasın at üstünden yere devirmişti.
İmam Hüseyin, kardeşinin etrafının sarıldığını görünce, atını mahmuzlamış, oraya yetiştiği zaman kardeşinin al kanlar içinde yattığını görmüştü. Abbasın bu halini gören imam Hüseyin, atından yere atılmış: İşte, şimdi belkemiğim kırıldı…. diyerek Abbasın yanına koşmuş ve onun başını dizleri üzerine koymuştu.
İmam Hüseyinin meydana geldiğini gören düşman askerleri gerilemiş, Onu Abbasın yanına bırakmışlardı. O ana kadar, hıçkıra hıçkıra ağladığı görülmeyen imam Hüseyin, Abbasın bu halini görünce: hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı. Abbas, gözlerini açmış, imam Hüseyine bakmış ve gülümsemeye çalışmıştı.
İmam Hüseyin, Abbasa son bir vesiyet olup olmadığını sorunca, Abbas: Ya İmam!.. senden bir ricam: Sakın beni çadırlara götürme!… Çünkü Sakineye, su getirmek için söz vermiştim…. ve ruhunu teslim etmişti.