"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Kasım bin Hasan

İşte o zaman, kardeşinin kanlı cesedi karşısında dünyanın en dayanılmaz acısını duyan ve bu üzüntü ile bütün varlığını unutan Kasım; korkunç bir nara atmış: Ya Abdullah… işte, intikamını almaya gidiyorum… diye bağırmış ve kılıcına sarılmıştı.
Orada duran bir atın üzerine, çelik bir yay gibi sıçramış: yıldırım hızıyla düşman saflarının üzerine atılmıştı. Beyaz Emevi bayrağının karşısına gelince, atının başını çekmiş; Ömer ve arkadaşlarına en acı sözleri söylemişti. Ondan sonra er dilemişti. Kasım, henüz çok gençti. Her kalpte sevgi ve ilgi uyandıracak derecede güzeldi. Bütün gözler ona çevrilmişti. İmam Alinin bu dilber ve yiğit torunu, bütün kalpleri cezbetmişti. Onun için hiç kimse ona kıymak istememişti. Ama, Ömerin gür ve endişeli sesi yükselmişti: Ey Şamlı Ezrak!… çıksana…
Ezrak, Şamın en namlı mübarizlerindendi ve Şam süvarilerinin komutanıydı. Ezrak, omuzlarını silkerek: Şamda, beni bin mübarize karşı tutarlar; Şimdi, böyle bir çocuğun karşısına çıkarak ünümü ayaklar altında çiğnetmem, diye mağrurane cevap vermiş ve dört oğlundan birini, Kasımın karşısına göndermişti.
Kasım, Ezrakın dört oğlunu da birbiri ardınca tepelemiş, yeniden er dilemişti. Oğullarının ölümü ile yüreği kan ağlayan Ezrak, kendini tutamamaış ve atını dört nala Kasımın üzerine sürmüştü. O zaman, herkesin kanlarını durduran korkunç bir çarpışma baş göstermişti. Herkes, Erzakın bir darbesiyle Kasımın yere yuvarlanacağını beklemekte idi. ama, harikulade ve hiç beklenmeyen bir sonuç meydana gelmişti.
Kasımın kılıcı, yarısına kadar Erzakın boğazına girmiş, bu heybetli adam,bir ağaç gövdesi gibi, atının üzerinden yere yuvarlanıvermişti. Kasım, bu çarpışmalarla aldığı yaralardan, bitkin bir hale gelmişti. Hayatının son deminde sevgili amcasını, matemler içinde kalan eşini ve annesini görmek istemiş; atını imam Hüseyinin karargahına doğru çevirmişti.
İmam Hüseyin, Kasımı görünce, kardeşlerinden birkaç kişi ile koşmuş; sevgili kardeşlerini atından indirmiş; koluna girerek, karargaha getirmiştiler. Onu bu halde görenkadınların feryatları, dayanılmayacak bir hale gelmişti. Aldığı yaraların etkisiyle hafif bir baygınlık geçiren Kasım, bir aralık, gözlerini açmış; amcası imam Hüseyinin yüzüne gülümsemiş: Ya imam!… görevimi yaptım mı? demişti…
İmam Hüseyin, üzüntüsünden cevağ verecek bir halde değildi. Matenetini toplamaya çalışmış; çadırından çıkarak, Kasımı kadınlarla baş başa bırakmıştı. İmam Hüseyinin çadırdan çıktığını gören Zeynep, Fatimeyi Kasımın yanına getirmişti. Bu siyah duvaklı gelin, onun yanına gelir gelmez, kendini zaptedememiş yarı baygın bir halde, onun yanına çöküvermişti:
Kasım, sevgili eşinin ellerini tutarak gögsününüstüne çekmişti: Ya Fatime!… Yakın gel… Sana yakın oldukça, ölüm acısını duymuyorum…. demişti ve… kalbi, Fatimenin aşkıyla titreye titreye can vermişti.