Her taraftan yükselen bu alevler, düşman safları arasında bir hareket meydana gelmişti.
Yezidler önce imam Hüseyinin, bütün karargahının ateşlendiğine hükmetmişlerdi. Serdar Ömer, meselenin niteliğini anlamak için, sadık adamlarından Maliki göndermişti.
Malik, atına binerek, imam Hüseyinin karargahının karşısına gelmişti. Orada, yanan şeylerin çalı çırpı olduğunu görür görmez; gülümseyip bir kahkaha koyuverdikten sonra: Hüseyin!… cehennem ateşinden önce, dünyada kendini ateşlere mi yakıyorsun… diye seslenmişti.
Ehl-i Beytin yetişkinlerinden ve sadık sahabelerinden bazıları yerlerinden fırlamışlar onun üzerine saldırmak istemişlerdi. Ama imam Hüseyin, onları teskin ederek alıkoyduktan sonra: Ey, Resulullah hanedanının düşmanı!… Ateşten sen kork. Çünkü cenabı Hak, ateşi ancak senin ve efendilerin gibi zalimler için yaratmıştır… demekle yetinmişti.
Ne tuhaftır ki, o anda garip bir rastlantı, adeta bir mucize etkisi meydana getirmiş, Malikin bindiği at, birdenbire ürkmüş, çılgın bir hale gelmişti. Malik, şahlanan atın üstünde tutunamayarak; yere yuvarlanmıştı. Ama bir ayağını üzenginden kurtaramamıştı. Alevlerin etkisinden ve süvarisinin düşmesinden, büsbütün çılgın bir hale gelen at; Maliki, ateş dolu hendeklerden birine atmış ve onu korkunç bir ölüme sürüklemişti.