Hür, kasırga şiddetiyle bir çark yapmış, atını çılgınca bir hızla serdar Ömerin bulunduğu yere doğru yere doğru sürmeye başlamıştı.
Safvanın üç kardeşi birden, Hürün üzerine atılmışlardı. Bunlardan biri, başına yediği kuvvetli bir kılıç darbesiyle yere serilmiş; o anda can vermişti. Öteki de, kılıç tutan kolunu kaybederek, korkunç bir feryatla haykıra haykıra çarpışma meydanını terk etmişti.
Üçüncüsüne gelince; kısa bir mücadeleden sonra, onun kanlı vücudu da, Hürün yağız atının ayakları altında çiğnenmişti.
Hürün, üç kuvvetli mübarizi, bu suretle yere sermesi, asker üzerinde derin bir etki yaratmıştı. Artık onun karşısına çıkmaya kimsede cesater kalmamıştı. Hür, birkaç kere: «Er istiyorum!» demiş ve karşısına kimsenin çıkmadığını görünce: Ya Ömer!… ya İbni Sad… Hazır ol… üzerinize geliyorum, dedikten sonra, Emevilerin beyaz bayrağını dalgalandırdığı karargah üzerine saldırmıştı.
Hürün bu saldırışı karşısında, asker geriliyor, ona yol açıyordu. Ömer Sad, Hürün kendi durduğu yere kadar gelmesinden endişeye düşmüş: Ne duruyorsunuz?…. Mızraklarınızı onun üzerine çevirsenize… diye bağırarak geri çekilmişti.
Uzun mızraklar, Hürün önünde geçilmez bir set teşkil etmişti. Bunlardan birkaçının ucu, hızını alamayan yağız atın gögsüne saplanmıştı ve Ömerin kölelerinden biri de, sokularak kuvvetli bir hançer darbesiyle atın karnını deşmişti. Yağız küheylan can acısından, birdenbire şahlanmış, kendini yer atmıştı. Atın altında kalan Hür, çevik bir hareketle kendini kurtarmak istemiş, ama başaramamıştı. İşte o zaman mızrakların ucu onun gögsüne dayanmış ve kılıçlar tepesine inmişti. Hür, inen darbelerin altında al kanlar içinde çansız olarak yere yuvarlanmıştı.
İmam Hüseyin ile etrafındakiler büyük bir heyecan ve acı ile bu kanlı faciayı seyrediyorlardı.
Kardeşinin, atı ile beraber yer yuvarlandığını gören Mısab dayanamamış; atını mahmuzlayarak, o mücadele sahnesine atılmıştı. Ama, onun da etrafını almışlar; vücudunu bir anda delik deşik ederek, meydana atmışlardı.
Hürün Ali adında bir oğlu vardı. O sırada,Fırat kıyılarını korumaya memur olanlar arasında bulunan bu genç, babasının ve amcasının bu felaketini haber alır almaz yanındaki kölesine: Kılıcını çek, arkam sıra gel… Ömeri parçalayalım. Babamın ve amcamın intikamını alalım…. diye bağırmış ve ileri atılmıştı.
Ellerindeki yalın kılıçla Ömerin çadırına kadar yaklaşan bu gençlerin de etrafı çevrilmiş; inen darbelerle vücutları parça parça edilmişti. Uzaktan bu hali gören imam Hüseyin; dayanamayarak atını meydana sürmüş: Ey Yezidin köleleri… siz ecdadımın savaş usul ve erkanını değiştiriyorsunuz. Tek muhariplerin üzerine, hep birlikten saldırıyorsunuz… hiç olmazsa, böyle bir zamanda olsun, mertliğe saygılı olun… diye bağırmıştı.
İmam Hüseyinin bu sözlerine karşı susmuşlardı. Bunu gören imam Hüseyin, kararkahına dönmüş ve çadırların etrafındaki odunlara ateşe verilmesini söylemişti.