İki tarafın kuvveti, son derece nispetsizdi. Serdar Ömerin komuta ettiği kuvvet; yedi bin piyade ve süvari idi (Bunların bini Hür ile, dört bini Ömer Sad ile, iki bini de Şimr ve arkadaşları ile gelmişti.
Bazı tarihler: Kufedeki askerin, yirmi, otuz bin olduğunu yazarlarsa da, bunlar, her taraftan akın akın gelen, ama facia gününe kadar yetişmeyen kuvvetler olsa gerektir. (Tabi: Nasi Kasım).
İmam Hüseyinin, eli silah tutan muharip kuvveti ise, kendisi de dahil olmak üzere, yetmişin üzerinde idiler.
Bunların içinde, altmış ve hatta yetmiş yaşını geçmiş bazı ihtiyarlar vardı. Bir kısmı da, henüz hiç bir savaş denemesi görmemiş olan küçük yaşta gençlerdi.
Bu muhariplerin, büyük çoğunluğu Ehl-i Beyt erkanından olmak üzere öteki kısmı da Muhammede ve onun sevgililerine karşı candan, samimi, rıyasız, hiç bir menfaat gütmeyen derin bir aşk ve bağlılık besleyen muhiplerdi.
İmam Hüseyin, Mekkeden hareket ederken, onun kafilesini teşkil edenler; üçyüz kişiden fazla iken, bunların bir kısmı, kafilenin felakete doğru sürüklendiğini hisseder etmez; konak yerlerinde dağılıvermişlerdi. Ancak, menfaatleri uğruna değilde gerçekten gönül verenler; her şeye, her felakete ve hatta muhakkak olan ölüme karşı bile, imam Hüseyini ve Ehl-i Beytini terk etmemişlerdi.