"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Karbela

Ertesi sabah, kervan hareket etmişti. Hürün müfrezası de onu takip ediyordu. Öğleye doğru birkaç süvarinin süratle geldiği görüldü. Bunlardan biri, Hüre yaklaşarak; selam vermiş ve getirdiği mektubu ona uzatmıştı.
Bu mektup, İbni Ziyad tarafından yazılmıştı. Deniliyordu ki: «Ya Hür! Hüseyini tutuklamak için seni gönderdim. Bu mektubumu aldığın anda onu tutuklar; etrafındakilerle birlikte susuz ve otsuz bir yere kondurursun. Yoksa müfrezenin idaresini, mektubu getirene teslim etmelisin; senin yerine atanmıştır. »
Hür, mektubu okuduktan sonra, imam Hüseyine vermiş: Ya Hüseyin!… Aldığım emri yapmak zorundayım… bundan dolayı çok üzülüyorum, ama elimden başka bir şey gelmez… demişti.
İmam Hüseyinin adamlarından imam Zübeyr bin Kayn: Ya İmam!… Müsade buyurunuz da bunlara kılıçla cevap verelim. Çünkü İbni Ziyadın asıl kuvvetleri arkadadır. O kuvvetlere karşı koymak, bizim için daha güç olacaktır… demiş; imam Hüseyin de: Hayır ya Zubeyr… bizim tarafımızdan kan dökülmemesi için çabalayalım…. cevabını vermiş ve işi kadere bırakmıştı.
Kafile, yavaş yavaş yürüyordu. Hür, bir aralık: Buradan ileriye geçmenize müsade edemeyeceğim. Hem de burası Fırat nehrine yakındır…. demesiyle imam Hüseyin: Ey, yerleri ve gökleri yaradan kadir Allah!… Senin sır ve hikmetine akıl erdirmek mümkün değildir… demiş ve arkadaşlarına: Her tarafından uğursuzluk kaynayan burası, neresidir? diye sormuştu.
İmam Hüseyinin sadık eshabından biri, sanki meçhul bir korku ile titriyormuş gibi, dişlerini sıkarak: Ya İmam!… işte Kerbela denilen yer, burasıdır… diye cevap vermişti.
O zaman imam Hüseyin, garip bir ilhamın etkisine kapılarak, bir daha etrafa göz gezdirmişti. Üzüntüyle titreyen sesi: Alahüekber!… Burası, Kerbela değil… kerb ve beladır (Kerb: Musibet, uğursuz)… diye yükseltmişti.
Durum vahimdi… kuş uçmayan ve kervan geçmeyen bu ıssız çölde, insanın ruhuna derin bir acı ve melal veren bir yalnızlık ve yabancılık hissetmişlerdi. Hiç bir insan varlığı olmayan bu vahşi çölde; etrafları üstün bir düşman kuvvetiyle çevrilecek olursa, hiç bir taraftan en küçük bir imdat bile yetişmeden, sessiz sedasız kılıçtan geçirilebilirlerdi.
İmam Hüseyin, yüklerin indirilmesini ve çadırların kurulmasını söylemişti; yükler indirilmiş ve çadırlar kurulmuştu.