"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Hür ibni Riyah

Hür, üçgün çölde gezmiş, ama imam Hüseyine rastlamamıştı.
Ertesi gün, akşama kadar beklemekle geçmişti. Hürün askerleri o kızgın çölde, hayvanların gölgelerine sığınarak, büyük bir sabırsızlık içinde imam Hüseyinin kafilesini beklemişlerdi.
Akşama doğru, çölün sakin ve tenha ufuklarından, kervan baş göstermişti.
Hürün askerleri büyük bir sevinç içinde, atlarına binmişler, kervanı sarmak için harekete geçmek istemişlerdi. Fakat Hür, derhal bu hareketin önüne geçmiş: Aceleye gerek yok… Kervan, nasıl olsa geceyi burada geçirecek… Sabahı bekleyelim. Ortalık ağarırken Hüseyini tutuklayalım…. demişti.
İmam Hüseyinin kervanı gelmiş; oradaki kuyunun başında durmuştu. Kervan halkı, Hürün askerlerini görür görmez, telaş göstermişlerdi. Fakat, bu atlıların kendilerine saldırmayacağını gören bazıları: Bunlar, bizi karşılamak için gelmiş olmasınlar?… diye garip bir ümide düşmüşlerdi.
İmam Hüseyin, meselenin niteliğini anlamak için: Biriniz gidin. Bu atlıların serdarını (baş komutan, sorumlu) çağırın.. bakalım, burada ne maksatla bekliyorlar… demişti.
Hür, imam Hüseyinin bu teklifini kabul etmiş; derhal gelerek imam Hüseyinin çadırına girmiş; saygı ile selam vermişti. O zaman imam Hüseyinle Hür arasında şu kısa konuşma geçmişti:
→Ben.. Resulü Ekremin torunu, imam Alinin oğlu, Hüseyinim…. sen kimsin?
→Ya imam! Ben, Hür ibni Riyayım. Kufeden geliyorum.
→Bize yardıma mı geldin; düşmanlık göstermeye mi?…
→Ya Hüseyin!.. Basra ve Kufe valisi İbni Ziyad tarafından gönderildim. Ne yazık ki, seni tutuklamaya mecburum. Yarın sabah doğruca Kufeye gideceğiz.
→Ya gitmek istemezsem?
→Üzülerek söyliyeyim ki, o zaman zor kullanmaya mecburum.
İmam Hüseyin, bu sözleri büyük bir üzüntüyle dinlemiş: Lahavla vela kuvvete illa billah… dedikten sonra: pekala… şimdi ibadet vaktidir. İbadetimi yaptıktan sonra, gereken şeyleri konuşalım… diye cevap vermişti.
Hür, imam Hüseyinin gösterdiği bu sükünet ve tevvekül karşısında hayrette kalarak Onun ibadetini bitirmesini beklemişti.
İmam Hüseyin, ibadetini yaptıktan sonra, ayağa kalkmış; ordusunun başında bulunan Hürün karşısına gelerek, kılıcına dayanmış, vakur bir sesle söze başlamıştı: Ya Hür!… Ya Muhammed ümmeti… İbni Ziyad, beni niçin tutuklamak istiyor? Benim suçum nedir? Yezide biat etmediğimizi bir suç sayıyorsa ve maksadı beni zorla Yezide biat ettirmekse, İbni Ziyad bundan çok aldanıyor. Çünkü ben, Yezid gibi, fasık ve facir bir sarhoşa biat edemem. Ben bunu yapamam. Ceddim Resulü Ekremin ve babam Alinin şerefini ayaklar altında çiğnetemem….
Ya Hür!… soruyorum sana: Ben, Yezid ile rekabete mi kalkıştım? Ona karşı bir isyan bayrağı mı açtım? Halkı isyana teşvik mi ettim? Haşa… Bunları aklımda bile geçirmedim. Mukadderata boyun eğdim. Mekkede, Medinede bir köşeye çekilerek yıllarca Muaviyenin ve Yezidin haksız saldırılarına büyük bir sabır ve sükunetle gögüs gerdim. Yezidin zulmü dayanılmaz bir hal alınca, artık sabredemedim; Arabistan diyarında barınmama imkan olmadığını hissettim. Bundan haberdar olan Kufeliler, bana baş vurdular, yüzlerce mektup gönderdiler. Vaktiyle babama ve kardeşime yaptıkları hareketten pişmanlık göstererek, bana biat etmekistediler. Şimdi cevap ver bana, ya İbni Riyah!… Elini kalbine ve vicdanının üzerine koy da bana cevap ver. Benim yerimde sen olsaydın, ne yapardın?… demişti.
Hür, bu sözler karşısında başını eğmiş; susmuştu.
İmam Hüseyin, kısa bir susuştan sonra, yine o etkili lisaniyle sözlerine devam etmişti: Ya Hür!.. Hiç çekinmeden söyle: Benim sana söylediğim şu gerçeklere rağmen, beni ve benim tamamıyle suçsuz olan Ehl-i Beytimi tutuklayarak İbni Ziyada götürme fikrinde isen, açıkça söyle. O zaman sen ve ben, talih ve mukadderatımızı şu kılıca havale edelim. Davamızı mertlikle hal ve fesleyleyelim. Yok, Hakka ve gerçeğe saygın varsa, söyle de, başka bir çare düşünelim…. dedikten sonra, Hürün cevabını beklemişti.
Hür, birdenbire cevap vermemişti. Gözlerini dalgın dalgın etrafında gezdirmişti. Bu dalgın gözler, çadırlar arasındadolaşan kadınlar, oynaşan çocuklar üzerinde ayrı ayrı durmuştu.
Güneşin yarısı, çölün derin ufkuna girmişti. Kıpkızıl bir renk, bu kadınların ve bu çocukların yüzlerine aksetmişti.
Hür, bir rüyadan uyanır gibi silkinerek: Ya İmam!.. Ben, size mektup yazanlardan ve davet edenlerden değilim!… Ben, beni tanıyanlar arasında, yiğitlik ve mübarezedeki şiddetiyle ünlü bir adamım ve İbni Ziyad tarafından sizi tutuklamaya memurum. Fakat şu anda, kendimde büyük bir aciz hissediyorum. Sana ve şu suçsuz yavrulara kılıç çekmeyeceğim. Fakat, İbni Ziyada karşı sorumluluktan kurtulmam için de bir çare bulmanızı rica ederim… demişti.
İmam Hüseyin, Hürün bu mertçe teklifinden memnun olmuş: Ya Hür!… Baban sana tam layık olduğun adı koymuştur. Sen, sahiden hür bir adamsın… cevabını vermiş ve aralarında yaptıkları müzekereden sonra, şu kararı vermişlerdi: Kervan, o geceyi orada geçirerek, ertesi gün, ne Hicaz, ne de Kufe yoluna gitmeyecek; Iraktan dışarı gitmek üzere, üçüncü bir yol takip edecekti.