"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

İmam Hüseyinin Mekkeden Kufeye gidişi

Yukarıdaki olaylar Kufede olurken, Mekkede de önemli olaylar oluyordu.
İmam Hüseyin, Müslimden Kufeye gelmesi için yazılan mektubu almış ve Kufeye gitmeye karar vermişti. Ortaya yayılan bu haberden, Ehl-i Beytin gerçek dostları mahzun olmuşlardı.
İmam Hüseyini yürekten sevenler ona: Ya Hüseyin!… Sakın Kufeye gitme… orada sana ve dostlarına fenalıktan başka bir şey gelmez; Kufeliler, babana ve kardeşine yaptıkları hıyaneti, senin hakkında da esirgemezler, demişlerdi.
Mekke eşrafının birçoğu, imam Hüseyinin Kufeye gitmesinden mahzun oluyorlardı. Yanlız Abdullah Zubeyr, görünüşte imam Hüseyinin Kufeye gitmesine razı olmuyormuş gibi yapıyorsa da gerçekten onu Kufeye gitmeye teşvik etmekteydi.
Abdullah Abbas, imam Hüseyine: Ya Hüseyin!… Sakın Mekkeden ayrılma!… Eğer bir maksadın varsa, Yemen diyarına git. Yemenliler, senin babanın sadık dostlarıdır. Sana itaat ederler. Yemenin ileri gelenlerini etrafa gönder, sana yardım için, halkı davet etsinler. Ondan sonra Emeviler sana bir şey yapamazlar…. demişse de, imam Hüseyin: Ya İbni Abbas! Kufeliler bana iki yüz mektup gönderdiler ve beni davet ettiler. müslim, benim tarafımdan Kufeye gideceğime dair onlara söz vermiştir. Ben sözümden geri dönemem… cevabını vermişti.
Abdullah Abbas, imam Hüseyinin bu sözlerinden pek üzülmüş: Ya Hüseyin!… Senin bu sözlerinden İbni Zübeyr, ne kadar memnun olacaktır. Çünkü sen burada oldukça ona kimse kıymet vermediği halde, senden sonra halk biat edecek ve o da hilafeti ilan etmede gecikmeyecektir…. demiş; Hüseyin de: kaderde ne yazılıyorsa, onun olması mukadderdir!… cevabını vermiştir.
Abdullah Abbas, imam Hüseyinin Kufeye gitmekten vazgeçmiyeceğini anlamış: Öyleyse, kadınları ve çocukları götürme…. Senin başına gelecek feleketi, bari onlar görmesinler… demişse de, imam Hüseyin; bütün ailesini götüreceğini ve bu fikrininkesin olduğunu Abdullah Abbasa anlatmış, o da büyük bir üzüntü ile oradan ayrılmıştı.
İmam Hüseyin, Abdullah Abbas ile yaptığı müzakerelerden birinde şu sözleri söylemişti.: «Siz de bilirsiniz ki; Emevi oğullarının bu saltanatları uzun sürmeyecektir. İslam dininin mukadderatı, Türklerin ve İranlılarınegemenliğine geçecektir. Ceddim Resulü Ekrem; kaç kere Türkleri meth ü sena etmiş ve birçok defalar da: «Ümmetimin idaresi sonunda Türklerin eline geçecektir.» demiş, bizi gelecek hakkında ikaz etmiştir. Hiç şüphe etmiyorum ki, bu hadisi şerifin ahkamı çok geçmeden tahakkuk edecektir. Özelikle Müslim, Küfeye gider gitmez, bize mektup göndermiş; Küfelilerin bize karşı olan hassiyatını bidirmiştir. Onun bu mektubunu Kufelilere de doğruladılar. Onlar da bir çok mektuplar gönderdiler.
«Vaktiyle babam imam Aliye ve kardeşim imam Hasana karşı yaptıkları muameleye pişman olduklarından söz ederek beni ve Ehl-i Beytimi, bütün varlıklariyle koruyacaklarına teminat verdiler. Bunun için bir an önce Ehl-i Beytimi toplayıp hareket etmeliyim…» demişti ve bütün rica ve ısrarlara rağmen hazırlıklarını bitirdikten sonra, Hicretin 64üncü yılı zilhicce ayının 10uncu günü, Kabeyi ziyaret ve tavaf etmiş; O gece, Mekkeden hareket eylemişti (Bazı tarihler, imam Hüseyinin hareket gününü, Hicretin 60ıncı yılı ve zilhicce ayının üçüncü veyahut on sekizinci günü olarak kaydederler).
İmam Hüseyinin hareketi, Mekkede bulunan Ali ve Resul mensuplariyle, onları sevenleri çok üzmüştü. Bunlar, artık imam Hüseyinin hayat ve akıbetinden iyice ümitlerini kesmişlerdi.
Nitekim; kafile Mekkeden hareket eder etmez; uğursuzluk baş göstermişti: O tarihte Mekke valisi olan Amr ibni Said, kuş gibi uçan bir hecinli (bir deve cinsi) ile Şama, Yezidin sarayına bir mektup uçurmakla beraber, derhal imam Hüseyinin arkasından adamlar göndermiş; onu geri çevirmek istemişti.
Fakat, imam Hüseyin, valinin adamlarına karşı koymuş: Boş yere mücadeleye girişmeyin. Geri dönemem… demişti.
Vali, bu hususta Yezidden kesin direktif almadığı için, fazla ileriye gidememişti. Sadece, imam Hüseyinin küçük kervanını, uzaktan takip ettirmekle yetinmişti.
İmam Hüseyinin kafilesi ağır ağır ilerlemekte idi. Yolda, Basra ve Kufe tarafından gelen bazı yolculara rast gelmişler; bunları sorguya çekmişlerdi. Alınan haberler, birbirine uygun değildi.
Bunlardan bazıları, halkın, Ehl-i Beyt ve özellikle imam Hüseyine besledikleri sevgi ve bağlılık hakkında teminat vermişlerken, bazıları da, Emevi idaresinin kökleştiğinden ve Ehl-i Beyt sevgisinin artık eski kuvvetini kaybettiğinden söz etmektelerdi.
Bu yolcular, günlerce önce basra Basra ve Kufeden çıktıkları için oralarda geçen son olaylardan habersizdiler.
O taraflardangelen şair Ferezdak, Safah denilen yerde imam Hüseyinle karşılaşmıştı. Ferezdak, söz arasında: Ya imam!… Kufelilerin kalbi seninledir… fakat, onların kılıçları da senin üzerine çevrilmiştir… demiş ve Kufelilerin iki yüzlülüğünü anlatmak istemişti.
İmam Hüseyin, Batnirremiye‘ye gelince, Abdullah Mutia rastlanmıştı. Abdullah, imam Hüseyine pek ziyade rice ve ısrar ederek, Kufeye gitmesine engel olmak istemiş: Allaha yemin ederim ki, Kufeliler, sizi kılıçla karşılayacaklardır…. demişti: imam Hüseyin, Abdullaha: Yazılan şeyleri bozmak, bizim elimizde değildir. Takdir ne ise, onu göreceğiz… demiş ve yoluna devam etmişti.
İmam Hüseyin, daha ileride Ruz denilen vahada birçok çadır görmüş: bunların başkanları Zübeyr bin Kayni kendi yanına istemişti.
Zübeyr, imam Hüseyinle görüştükten sonra, onun yanından çıkmış ve adamlarına feryat ederek: Ben, imam Hüseyinin yanında ölmek için, sizden ayrılıyorum. İçinizde benimle beraber gelmek isteyen varsa, gelsin!… demiş ve imam Hüseyinin maiyeti arasına karışıvermişti.
İmam Hüseyin, Ruzdan ayrıldıktan sonra, bir yolcu ile karşılaşmış; o da, Müslimin ve Haninin öldürüldüğünü ve Kufede geçen olayları imam Hüseyine anlatmış: Kufelileri gördüm. Onlar, Müslimin cesedini, ayağından yapışarak sürüklüyorlardı…. diyerek imam Hüseyinin Kufeye gitmemesi için pek çok ricada bulunmuştu.
İmam Hüseyin, bu haberi işittikten sonra: artık bundan sonra yaşamakta hayır kalmadı…. demiş ve yolcuya dua ederek, yoluna devam etmişti.
Kafile, bu haberi aldıktan sonra, Male konak yerine gelmişti. Burada, devesi köpükler içinde kalan bir adama rastlamışlardı. Bu adam, süratle Kufeden geldiğini söylemiş, koynundan çıkardığı mektubu imam Hüseyine vermişti.
Bu mektup, Kufedeki Ömer bin Saaddandı. İçinde: «Ya Hüseyin ibni Ali! Bu mektubum sana vasıl olduğu zaman bil ki; Müslim bin Akiyl, şehit edilmiştir ve onu müteakip, iki veladı da aynı feci akıbete kurban gitmiştir.
«Müslim, şehadetinden biraz önce beni istedi ve bazı vasiyetler etti. Bu vasiyetler arasında, senin buraya gelmekten vazgeçmeni söyledi. Şehidin vasiyetini yerine getiriyorum. Sana bu mektubu gönderiyorum. Canabı Hakkın selameti, senin ve cümle ümmeti Muhammed2in üzerine olsun…» diye yazılıydı.
Mektup, imam Hüseyinin kafilesine dehşet vermişti. Özelikle mektubu getiren adamın, Kufeden geçenkanlı olayları anlatması, kervan halkının tüylerini ürpertmişti.
Geri dönmek için birçok ısrarlar baş göstermişti. Fakat imam Hüseyin, bu ısrarlar karşısında mukavemet etmişti: Yezidin hüküm sürdüğü her yerde, bizim için tehlike var…. Geri dönmek, bize ne yarar sağlayacak?… Takdiri ilahi ne ise, o olur!… Bununla beraber, ben kimseyi bu yolculuğa zorlamıyorum… İsteyenler, benimle gelsinler; arzu etmeyenler geri dönsünler… diye, son cevabını vermişti.
O gece, devecilerden bazıları, kervanı terk etmişlerdi. Odun toplamak, çadır kurmak gibi hizmetler için alınan geçici hizmetçiler de, korkularından birer tarafa dağılıvermişlerdi.
Kafilenin üstüne, sanki bir hüzün ve yas perdesi gerilmişti. Herkesin yüzünde derin bir tasanın, elemli ifadesi belirmişti. Çevresini bu kadar mahzun ve üzgün gören imam Hüseyinde, kalben büyük bir üzüntü hissetmekteydi. Fakat O, zihnen son kararını vermişti: Yazidin korktuğu, çekindiği kişi, sedece benim… bir saldırı karşısında kalırsak; ben, kendimi feda ederim. Ehl-i Beytimin ve sadık dostlarımın hayatını kurtarabilirim…. demişti.