Bu suvariler, tam zamanında Kufeye girmişlerdi. Çünkü İbni Ziyad, Muhammed Kesiyr ile oğlunu parçalamakla beraber, bunun sonucundan gerçekten tasalanmakta idi.
İbni Ziyad, Şamdan gelen bu müfrezeyi derhal Kufenin kapılarına yerleştirerek, Muhammed Kesiyre mensup kabilelerin muhtemel saldırılarını bu suretle karşılamıştı. Bu tedbiri aldıktan sonra onun konağının basılarak orada saklı bulunan Müslimin ele geçirilmesini emretmişti.
Onak basılınca; her taraf, inceden inceye aranmış; ama, Müslim ele geçirilmişti. Çünkü o, Muhammed Kesiyrin Darülemarede parçalandığını duyar duymaz, kara talihine lanet okuyarak, gizlice konaktan ayrılmıştı; kendisini ustaca saklayarak, İbni Ziyadın casusları arasından geçmiş; kentten çıkabilmek, ümidiyle Hisar kapısına ilerlemişti.
Ama burada, İbni Ziyadın oğlu Halid tarafından kumanda edilen bir müfrezeye rast gelmişti.
Bu müfrezenin karakolları, Müslimi sorguya çekmişlerdi:
→Hey Kimsin?..
→Ben, Fezare kabilesindenim. İşim vardı; iki gün önce kasabaya gelmiştim. Şimdi işim bitti, kabileme dönmek isterim…
→Yasak… dön geri!…
Müslim, bu emir karşısında mücadeleye girişmeninbeyhude olduğunu anlamış; mahzun ve müstessir bir halde geri dönmek zorunluğunu hissetmişti.
Fakat, oradan uzaklaşır uzaklaşmaz, İbni Ziyadın adamlarının kalbine bir şüphe girmişti: Bu adam, sakın Müslim olmasın?…. demişlerdi ve bu şüpheyi halletmek için, derhal Müslimi takibe girişmişlerdi.
Acı düşünceler altında, şehrin Dülgerler pazarı tarafına doğru ilerleyen Müslim takip edildiğini hisseder etmez, hemen orada bulunan küçük bir mescidin harebesine can atmış; yıkık duvarlar altında güçlükle gizlenebilmişti.
Takip ettikleri adamın böylece ortadan kaybolması, İbni Ziyadın adamlarını büsbütün şüphelendirmişti. Olayı, derhal Ziyada haber vermişlerdi.
İbni Ziyad, bu kadar kuvvet ve faaliyetine rağmen, Müslim gibi, tek başına kalmış olan bir adamı ele geçiremediğinden dolayı son derecede öfke ve üzüntü içindeydi. Şimdi bu haberi de alınca büsbütün öfkelenmiş: Derhal şehrin her tarafında telallar çağrılsın, Müslimi her kim bize teslim eder veyahut saklandığı yeri haber verirse, iki bin dirhem mükafat vereceğim. Fakar her kim onu saklar, veya saklandığı yeri bildiği halde bize haber vermezse, en şiddetli azap ve işkenceler altında öldüreceğim… diye emir vermişti.
Müslim, saklandığı yerden, bu telalların çağrısını işitmişti. Bu garip diyarda, bu kadar kuvvetli bir düşman kitlesi arasında, tek başına kalan zavalı Müslim; kendi aleyhinde verilen bu korkunç kararı işitir işitmez artık saklandığı yerden kımıldamaya cesaret edememiş, üç gün, üç gece harabede açlığa ve susuzluğa göğüs germişti.