"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Emevilerin endişeleri

Muaviyenin bütün maksadı, oğlu Yezidi resmen veliaht tayin etmekti. Ama bu, o kadar kolay bir şey değildi. İmam Hasanın ölümünden doğan dedikodular, birdenbire tehlikeli bir cereyan alabilirdi. Bunun için Muaviye, bir süre tereddüt etmiş, ortalığa sükün gelmesini beklemişti.
Ama öteki Emevi başkanlar da, başka türlü bir endişe içindelerdi. Günden güne yaşlanan Muaviye, birdenbire ortadan kayboluverirse, Emevi saltanatı göçecek, istikbalden beklenen ümitler yok olup gidecekti.
Onun için, Ebu Süfyanın gayri meşru oğlu Ziyad ile Mugayre gibi nüfuzlu Emeviler, Muaviyeye baş vurmuşlar, veliahtlık meselesinin bir an önce hallini istemişlerdi.
Muaviye, Mekke ve Medineye adamlar göndermiş; halkın çoğu, bu meseleye karşı kayıtsız bulunmaktaydı. Yanlız adları yukarda sayılı dört kişi, böyle bir şeye şiddetle muhalefet göstermişler: Biz, Muaviyenin hilafetini tanımıyoruz ki oğlu Yezidin veliahtlığını kabul edelim. Muaviyenin bu hareketi, İran Kesralarını taklit etmektir. Bu ise, bidattır. (Bidat: Sonradan uydurma ve fenalık için yapılan icat demektir.). Resulü Ekrem, saltanat kurmayı hiç bir zaman aklından geçirmemiştir.
İslamiyet, bir Cumhurdan ibarettir. Bu da, birçok olaylarla sabittir. Hal böyle iken, Muaviye kim oluyor da saltanat kurmak ve oğlunu yerine geçirmek istiyor? Muaviyenin bu hareketi, İslam topluluğuna karşı açık bir ihanettir.
Muaviye, bir süre böyle vakit geçirmişti ve bu süre içinde de her tarafa adamlar göndermiş; bol paralar ve vaatlerle, bu dört kişinin taraftarlarını elde etmişti ve artık hiç bir mualefet karşısında kalmıyacağına emin olduktan sonra, harekete geçmişti.
Yine Şam saraylarında, politik bir komedyaya karar verilmişti. Her tarafta tellallar bağırmış, halk camiye davet edilmişti.
Muaviye mimbere çıkmış, uzun bir hutbe irat etmişti ve bu hutbede, birçok uzun sözlerden sonra; «Emirülmüminin olan zatın emirlerine itaat etmek aynen farz» olduğunu söylemişti.
Muaviye, hutbesini bitirir bitirmez, kendi müşavirlerinden Dahhak ayağa kalkmış: ya Emirülmüminin!… İslam başkanlığında bulunmak, bir çeşit padişahlıktır. Padişahlara ise, bir veliaht lazımdır… Oğlun Yezid, yiğit ve kerem sahibidir. Halkın saygı ve sevgisini kazanmıştır. Sana bir emri hak vaki olursa, seni aratmayacaktır. Onu veliaht ataman gerekir… demişti.
Dahhakın bu sözlerine, Muaviyenin adamlarından birkaç kişi daha katılmıştı. Muaviye ile Yezidi methü sena ettikten sonra, onlar da Yezidin veliahtlığını istemişlerdi.
Bunlardan sonra, yine Muaviyenin hareretli taraftarlarından İbni Mukni yerinden fırlamış; belindeki kılıcı sıyırarak başının üstünda sallamış: Ey nas!… Her kim Yezidin veliahtlığını kabul etmezse, layıkı budur!… diye bağırmıştı.
Bu heybetli hitap, halkı yıldırmış; herkes, başını önüne eğmişti. Görülen manzara, Muaviyenin hoşuna gitmişti. Başını yanındakilere çevirmiş; gülümseyerek: İşte, en büyük hatip budur…. demişti.
Bu sırada gözü İbni Ahnefe ilişmişti. Aralarında şöyle bir konuşma geçmişti: Muaviye: sen niçin, susuyorsun?… Bir şey söylemez misin? deyince, İbni Ahef şöyle cevap verdi: Ne söyliyeyim? Doğru söylesem, senden korkarım; yalan söylesem, senin tanrından korkarım.
Sen, oğlun Yezidi hepimizden iyi bilirsin. Ona biat etmeye Hakkın rızası olacağını aklın kesiyorsa, hiç kimse ile meşveret etmeden onu veliaht tayin et. Bizim söyliyeceğimiz bir şey varsa, o da şudır: Dinledik ve itaat ettik.
Yezidin veliahtlığı böylece kabul edilmişti. Ama halkın zeki ve aydın kısmı, kalplerinde derin bir acı ve üzüntü hissetmişlerdi. Hatta bazı şairler, Yezid aleyhinde birtakım hicivler söylemişlerdi.
Muaviye, dedikoduların önünü almak için yine bir plan düzenlemişti. Halkın gözlerini kamaştırmak maksadıyle yeni veliaht Yezidi, muhteşem bir alayla Mekkeye göndermişti.
Yezid, haccetmiş ve halka avuç avuç altın serpmişti ve bu altınların çınlayan sadaları, bütün kalpleri büyüleyecek dedikodular da sona ermişti.
Ama yukarıda adlarını yazdığımız dört kişiden Ebu Bekir oğlu Abdurrahman, bu hali hazmedememişti. Medinede mimbere çıkarak Yezidin veliahtlığı aleyhinde şiddetli tenkitlere girişmişti.
İmam Hasanı zehirletmesine mükafat olarak, Medine valiliğine atanan Mervan derhal mescide koşmuş, Abdurrahmanı mimberinden indirmişti. Aralarında şiddetli mücadele baş göstermişti.
Halkın bazıları Ayşenin evine koşmuşlar; olayı haber vermişlerdi. Ayşe, derhal adamlarını toplayarak kardeşi Abdurrahmanı kurtarmaya gelmişti.
Mervan, Ayşeyi görür görmez, telaş etmişti. Koşarak onun önüne gitmiş: Ya Ayşe!… Sen, Resulü Ekreme zevcelik ettin. Hiç şüphesiz, her işte doğru söylersin. Emirülmümine itaat farz değil mi? demişti.
Ayşe, Mervanın bu sözlerine büsbütün kızmıştı. Halk karşısında Abdurrahmanın hakarete uğraması, Ayşenin fena halde güçüne gitmişti. Onun için derhal Mervanın üzerine atılmış: Sen kim oluyorsun?… Sen kim oluyorun ki, Ebu Bekirin oğluna ve benim kardeşime hakarette bulunuyorsun? Ya melün!… Resulü Ekrem, seni ve senin babanı telin etti. Buna, ben şahidim. Sen, kentten kovulmuş olan bir adamsın… diye bağırmıştı.
Mervan şaşırmıştı. Söyleyecek söz bulamamıştı. Derhal mescitten çıkarak evine gitmişti. Olayı bir mektupla Muaviyeye bildirmişti.