"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Osmanın hilafeti

Osman; Emevilerin en gözde kişilerinden ve İslamiyeti en önce kabul edenlerdendi. Onun için Muhammedin sevgisini kazanmış, gözde eshap arasına geçmişti.
Osmanın Muhammedin sevgisini kazanmış ve ilk müslümanlığı kabul eden kişi olduğu için, pek çok kimse, Osmanın hilafet makamına geçirilmesine karşı çıkmamıştı.
Ama Emevilerin takip ettikleri politikayı bilenler, derhal itiraz etmiş; Peygamberin amcazadesi
Ve Haşimilerin başkanı Ebu Talibin oğlu imam Alinin hilafete geçmesini istemişlerdi.
İtiraz, birdenbire anlaşmazlık şekline girmiş ve büyümek istidadını göstermişti. Ama; ilmi, zekası, yeteneği ve bütün bunların üstünde, ahlaki faziletleriyle üstünlük gösteren imam Ali, derhal mescide giderek, Osmanın halifeliğini kabul etmiş; kanlı bir olayın önüne geçmişti.
Gerçi Osman; bugüne kadar Emevi rekabetinden doğan davanın başına geçmemiş, bu davayı güdenlerle açıkça birleşmemişti.
Fakat, kendi ailesi erkanına karşı kalben mağlup ve zayıftı. Aynı zamanda, çok yaşlı olduğu için hükümet idaresinden de acizdi. Akrabalarının ve özelikleMuaviyenin telkini üzerine, gene Emevilerin önemli kişilerinden Mervanı katip sıfatıyla yanına almış, hükümetin idaresini ona teslim etmiştir.
Mervan, denilen adam, Muhammed zamanında vahiy katipliğine atanmış. Ama yaptığı hile sebebiyle peygamber, onu Medineden sürmüş ve Medineye girmesini yasaklamıştır.
Emevilerin bekledikleri gün, işte gelmişti. Ebu Bekir ve Ömer zamanında atanan valiler ve memurlar, azledilerek yerlerine hep Emevi memurları geçirilmişti. Bu yeni valiler ve memurların hemen hepsi de cahil, zalim ve servete haristi.
Ömer zamanında Asyanın ortalarından, Afrikanın büyük Sahrasına kadar dayanan İslam ülkesinde, derhal bir zulüm ve soygunculuk baş göstermişti.
Her taraftan şikayet sesleri yükselmişti. Ama halife, bunları işitecek ve Ömerin adalet sistemini uygulayacak durumunda değildi.
Gerçi fütuhat devam ediyordu. İslam orduları, Afrikanın kuzey kıyılarından batıya doğru ilerliyor, ilk İslam donanması kıbrıs adasını ele geçiriyor; Mısırı kurtarmaya gelen büyük Roma donanması, İskenderiye açıklarında tahrip ve perişan ediliyordu. Ama bütün bunlara karşı zulüm ve hakaret gören halkın şikayetleri dinmiyordu.
Bu şikayetlerin birçokları, Medineye geliyorlar; maruz kaldıkları faciayı, imam Aliye anlatarak ondan medet umuyorlardı.
İmam Ali, devlet işlerine karışmak istemiyordu. İmam Al, Medinede; felsefe, mantık, tarih ve hukuka dair dersler ve vaizler vermekle halkın fikren ve ilmen yükselmesine çalışıyor: başka bir şeye karışmıyordu.
Onun için, önce bu şikayetçilere; öğütler vermiş, sabır ve tahammül göstermelerini tavsiye etmişti. Ama, bu şikayetler dayanılmaz bir hale gelince, artık mecbur kalıp Osmana gitmiş: Hükümetin idaresini, ehliyetsiz ve zalim ellere bırakıyorsun. Halkı isyana mecbur edeceksin. Ve önüne geçilmeyecek kadar büyük felaketlere sebebiyet vereceksin… demişti.
Şikayetler artıkça, Alinin de Osmana başvurması tekrarlanmışltı. Ama Osman, her defasında velilere halka, adaletle muamele hakkında emirler göndereceğini vaat etmişse de bunları yanlız katibi Mervana söylemekle yetinmişti.
Günler geçtikçe, durumdaki vahamet de artmaktaydı. Nihayet Mısırdan, Kufeden, Basradan şikayetçi halk murahhasları gelmişler, Medine sokaklarında, başlarındaki sarıkları çıkarıp yerlerde sürüklemişlerdi. Osmanın sarayı kapısında döktükleri göz yeşlerı ve hıçkırıklara karışan feryatları ile Medine halkını galyana getirmişlerdi.
Osman, bu durumda fena halde telaş ederek şikayetçileri huzuruna getirtmiş ve imam Aliye haber göndermişti.
İmam Ali, halife Osmanın sarayına geldikten sonra; Osman, imam Alinin huzurunda: «Kuran ve sünnet üzerine icrayi hilafet» edeceğine dair bir ahitname yazarak şikayetçilere vermiş; buna kefil ve şahit olmak üzere de imam Aliyi göstermişti.
Şikayetçiler, bu ahitnameyi almışlar; sevinerek memleketlerine dönmüşlerdi.
Hainlik
Muhammed, çok üzgündü. Elinde bulunan ve halifenin mührünü taşıyan mektubu göstermiş: bakınız! Halife, bir taraftan beni Mısıra vali gönderiyor, öte yandan da beni öldürmek için emirler veriyor… demişti.
Mektubu okuyanlar, Muhammede hak vermişler: Artık, Osmanın hilafet makamında kalması caiz değildir. Medineye dönelim, onu mevkiinden, zorla düşürelim… karşılığını vermişlerdi.
Osmanın ölümüyle sonuçlanan bu mektup meselesi de, şundan ibaretti: Mısır valisi Abdullahı azli gerekmişti. O azledilirken, Medinede bulunan ashap, Osmana baş vurarak Mısır valiliğine, Ebu Bekirin oğlu Muhammedin tayinini rica etmişlerdi. Osman bu ricayı reddetmemişti, Muhammed!i Mısıra vali atamıştı.
Muhammed, Mısıra gitmek için yola çıkmış, tam Akabe dolaylarında biraz hastalanmış, Mısıra girmesi gecikmişti.
O sırada, Medineden gelen ve çabucak Mısıra giden bir tatar gözüne ilişmişti. Muhammedin kalbine birden bir şüphe girmiş, tatarı tutuklatarak üzerini arattığı zaman, bir mektup eline geçmişti.
Mısır valisine yazılan bu mektup, halifenin mühriyle mühürlü idi. Mektupta kısaca şu satırlar vardı: «Mısıra gelir gelmez, Muhammedi öldürün» (Bazı söylentilere göre, Osmanın bu nitelikte haberi yoktu. Katibi olan Mervan, bu mektubu noktasız olarak yazmış, Osmana mühürletmiş, sonra da bir noktanın yerini değiştirerek Ebu Bekirin oğlunu öldürtmek istemişti.)
Bu mektup, büyük bir ihaneti gösteriyordu. Bu sebeple, Osman tarafından ellerine ahitname verilmiş olan halk murahhaslarının halifeye karşı emniyetleri kalmamıştı. Bunlar, Ebu Bekirin oğlu Muhammedle Medineye dönmüşlerdi.
Ama, garip bir rastlantı eseri olarak yolda üç tatara daha rastlamışlar, derhal bu tatarları yakalatıp üzerlerini aratmışlar. Basra, Kufe ve Suriyevalilerine hitaben yazılmış ve Mervan tarafından mühürlenmiş üç mektup bulmuşlardı. … Bu mektuplarda da şu kısa satırlar vardı: «Halk namına buraya şikayetçi olarak gelen murahhaslar, bazı vaat ve teminat ile geri gönderilmişlerdir. Oraya geldikleri zaman bunları derhal öldürünüz.»
Bu mektupları okuyanlar, öfkelerinden çılgın bir hale gelerek, hainleri cezalandırmak üzere ahdetmiş ve medineye koşmuşlardı. Bu haber Medineler üzerinde fena bir etki yapmış ve halk ayaklanmıştı.
Osmandan ahitname alanlarsa imam Aliye gelerek, gerek Osmanın gerek Mervanın mektuplarını göstermiş: işte, senin kefalet ettiğin adamın yaptıkları…. Bize ahitname yazdıktan ve teminat verdikten sonra, öldürülmemizi emrediyor. Şeran bu adamın katli lazımdır…. demişlerdi.
İmam Ali, bunları teskin etmeye çalışarak Osmanla görüşeceğini, bu işi hal edeceğini söylemiş ve Osmanın sarayına gitmişti.
Osman, imam Aliye bu işlerden haberi olmadığını, Mervanın mektupları yazarak kendisine mühürlettiğini ve sonradan yazıları değiştirdiğini söylemişti.
İmam Ali: Öyleyse, Mervanı halka teslim et, sen de kurtul… demişse de, Osman bunu da kabul etmediğinden, imam Ali bir şey yapmadan geri dönmüştü.
Kentteki galiyan artmış, binlerce kişi tarafından Osmanın sarayı sarılmış. Her tarafta: kitap ve sünnet ayaklar altında çiğnendi. Zalim ve hilekar Mervanı bize teslim et. Sende hilafetten çekil!… feryatları yükselmişti.
Mervan, halkın bu galeyandan korkarak bir tarafta gizlenmişti. Fakat Osman ondan daha cesur davranarak bir yere saklanmadığı gibi, hilafetten de istifa etmiyeceğinisöylemişti.
Osmanın bu sözleri, halkı bir kat daha heyecan ve galeyana getirmişti. Ellerinde yalınkılıçlar parlayan halk, birkaç kere sarayın kapılarına saldırmışlardı.
İmam Ali, bunu haber alır almaz, Osmanı korumak için oğulları Hasanla Hüseyini kendi mensuplarından bir kafile ile Osmanın sarayına göndermişti.
Ölüm
İmam Hasan ve Hüseyin, halkı teskin edip dağıtmak için ellerinden geleni yapmışlarsa da, bunu başaramayınca, sarayı silahlarıyla zoruyla savunmak zorunda kalmışlardı.
Bu aralık, atılan oklardan imam Hasan yaralanmış ve imam Alinin kölesi Kamberin başı parçalanmıştı.
Saldırıcılar, imam Hasanın yaralandığını görünce, işin büyümesinden korkmuş ve hücumdan vazgeçer gibi görünmüşlerdi.
Ama, mukadderatın acı sonucunun önüne geçmek mümkün değildi. Sarayın arka duvarından atlayan birkaç kişi, çabucak Osmanın odasına girmiş. Üçüncü halife Osmanın hayatıyle Medinedeki Emevi saltanatına kanlı bir darbe ile son vermişlerdi.
Osmanın katledilmesi, imam Aliyi çok üzmüştü. Onu layıkiyle savunup koruyamadıkları için imam Hasan ve Hüseyini şidetle tekdir ederek: Siz de onun yanında düşüp ölmeliydiniz…. diyecek kadar mertlik ve fedakarlık göstermişti.
Medine eşrafiyle Medinede bulunan ashap, derhal toplanmış: içlerinden bir tek muhalif ve itiraz eden çıkmadan, imam Alinin hemen hilafet makamına getirilmesine karar vermişlerdi.
Bu karar, tabii idi. Çünkü, ilk üç halife zamanında imam Ali, resmi bir görev kabul etmemekle beraber, daima üç halifeye fikren ve fiilen yardım etmiş, adeta hükmet şurasının en kıymetli rükmü gibi, hizmetten çekinmemişti.
Ebu Bekir, imam Alinin pek çok yardımlarına mazhar olduğu gibi, Ömer de en bunaldığı zaman ona baş vurur, fikirlerinden ve oylarından yaralanırdı.
İmam Ali, halk heyeti tarafından yapılan hilafet teklifini kabul etmeden: halka hitaben, durumu anlatmış ve Osmanın katillerini şidetle kınamıştı. Sonunda da: Ey nas(halk, cemaat, ahali)….. Bana hilafet teklif ediyorsunuz. Bu süretle de, omuzlarıma ağır ve sorumlu bir yük yükletiyorsunuz. Ben, bunu kabul edersem, yanlız birşey için kabul edeceğim ki, o da Hakka ve halka hizmetten ibarettir. Şimdi bende size bir soru soracağım: içinizde, bu makama benden daha ehil(layık), benden daha muktedirbir kimse yokmu? demişti. halk, hayır…. bu mevkiye ancak sen ehilsin.. cevabını vermişlerdi.
İmam Ali, bu soruyu üç kere tekrar ederek, aynı cevabı aldıktan sonra: Pekela…. Ben de hilafeti kabul ediyorum. Fakat, şu şartla ki: Benden daha ehli birini bulursanız, derhal bu makamdan çekilerek ona biat etmeye amadeyim…. demiş, bu suretle de kalbinde zerre kadar mevki ve makam hırsı olmadığı ispat etmişti.
İsyan, derhal yatışmış; işler çarçabuk yoluna girmişti. İmam Alinin maddi ve manevi faziletlerini bilen ve takdir edenler, artık Medineden başlayarak bütün İslam ülkelerinde bir sükün ve mutluluk devri açılacağına hükmetmişlerdi.
Ama, olaylar bunun büsbütün tersini göstermişti.