Hz.Muhammedin babası; Abdülmuttalibin en küçük oğlu Abdullah idi.
Anadan doğmadan Muhammedin babası ölmüştü. Abdulmuttalib, sevgili oğlunun bu küçük yavrusunu; bağrına basmış ve onu pek ziyade sevmeye başlamıştı.
Hz.Muhammed, gitgide büyüyordu. Onun, ileride üstün bir kişiliği olacağı daha küçük yaşında belliydi. Bu aralık Abdulmüttalib ölmüş, onun yerine oğlu Ebu Talib geçmişti.
Abdülmuttalib ölüm döşeğinde iken, on bir oğlunu yatağı etrafına topladı ve onlara, küçük torunu Muhammede iyi bakmalarını vasiyet etti ve: Muhammed, istikbalin bir nurudur. O, pek büyük işler görecektir. Ona bakmayı ve hizmet etmeyi hepinize vesiyet ederim. Hanginiz ona bakacaksa, bana söz vermelidir… dedi.
Hazır bulunanlardan hepsi de, Muhammede bakmaya ve ona ellerinden gelen hizmeti yapmaya hazır olduklarını söz verdiler. İçlerinden Ebu Talib: Babacığım, bir de Muhammede sorunuz. O, hangimizi isterse, Muhammede o baksın… demişti.
Abdülmuttalip, küçük torununa sormuş ve 0 sıralarda altı yaşlarında bulunan Muhammed, hemen amcası Ebbu Talibin kucağına atılmış ve onun boynuna sarılmıştı. Abdulmuttalib, torunun Ebu Talibi seçtiğini anlamış ve her ikisine de hayır dualarda bulunmuştu.
Daha dünyaya gelmeden babasını ve dört yaşında iken annesini kaybeden Muhammed, böylece amcası Ebu Talibin evine yerleşti. Ebu Talib, ona kendi evlatlarından daha iyi bakıyor; karısı Fatma da ona, bütün çocuklarından üstün tutuyordu.
Hz.Muhammed, büyüdükçe kendisini görenlerin sevgisini; iyi huylarıyle herkesin saygısını kazanıyordu.
Daha genç yaşında iken, fazileti ve emniyeti sebebiyle halk arasında Muhammedilemin adını almıştı.
Ümeyyeoğulları, Haşimilerin hiç bir hareketlerini gözden kaçırmıyor; Mekke başkanlığını onların elinden almak ve onların yerine geçmek için fırsat kolluyorlardı.
Hz.Muhammed, İslam dinini yaymaya başlar başlamaz; Ümmeyeoğullarının ellerine çok büyük bir fırsat geçmiş: Haşimilerden olan Muhammed: dinimizi tahkir ediyor… Bizi, aba ecdadımızın taptığı putlardan ayırmak istiyor… diye, bir feryat yükselmişti.
Cahil Mekkeliler, Muhammede düşman kesilmişlerdi.. Onu öldürmek için fırsat arıyorlardı. Fakat, Mekkenin başkanı bulunan Ebu Talib, yeğenini koruduğu için, ona ilişemiyorlardı.
Tarihte Emeviler adını alan Ümeyyeoğullarının, Haşimiler adını alan Muhammed ailesine düşmanlıkları bütün şidetiyle ortaya atılmıştı.
Hz.Muhammed, kırk yaşında iken, peygamberliğini ilan etmişti. Ona ilk iman edenler, imam Ali ile eşi Hadice-tül Kibriya olmuştu.
İmam Ali, Ebu Talibin küçük oğlu idi. Bir kıtlık yılı, Ebu Talib, bütün sevetini fakirlere dağıtmış, kendisi sıkıntı içinde kalmıştı. Ailesi kalabalıktı. Akrabaları ona yardım etmek maksadıyle her biri onun çocuklarından birini kendi yanına almak istedi. Muhammed de imam Aliyi amcasından aldı. Daha küçük yaşında iken imam Ali, Muhammedin evine yerleşti ve Mekke başkanı bulunan Ebu Talib de sıkıntıdan kurtuldu.
İmam Ali, Muhammedin terbiyesi altında büyüyor ve gelişiyordu. İmam Alinin yüksek zekası, görenleri hayran edecek derecede idi. Ahlakı, meziyetleri, kendisi ile temas edenler üzerinde büyük bir etki bırakıyordu.
İlk vahiy indiği zaman, imam Ali, on iki yaşında idi. Muhammed, bu sırrı eşi Hadice-tül Kibriyaya ve imam Aliye açtı. İmam Ali, terredüt etmeden Muhammede iman etti.
Ertesi gün Ebu Talib, Muhammedi görmeye gitmişti. Onu evde bulamayınca, nerede olduğunu sordu. Hadice de imam Ali ile birlikte Harra dağına gittiklerini söyledi.
Hz.Muhammed, son yıllarında sık sık Harra dağına gider, orada ibadet ederdi. Ebu Talib, Harra dağına giderek, mağarada Muhammedin imam Ali ile birlikte ibadet ettiklerini gördü ve onların ibadetlerini bitirmesini bekledi. Sonra Muhammede: bu yaptığın ibadetin ne olduğunu anlatır mısın? diye sordu.
Hz.Muhammed: Amca, ben, yerleri ve gökleri yaratan Allah-ü Taalanın Peygamberiyim. Bana Allah tarafından vahiy geldi. Ona ibadet ediyorum… cevabını verdi.
Ebu Talib, oğlu Aliye: Oğlum…. Amcan oğlu, Hak dininin rehberidir. Onun gittiği yol, doğru yoldur. Sakın ondan ayrılma ve daima onunla birlik ol!… dedi.
Sonra da Muhammede: ya Muhammed! Mekkeliler, seni hoş görmiyecekler. Onlara iyi muamele et. Fakat korkma, ben sağ oldukça, sana kimse bir şey yapamaz…. dedi ve oradan ayrıldı.
Ertesi gün Ebu Talib, büyük oğlu Caferi alarak Harra dağına gitti. Yine Muhammed ile imam Ali, ibadet yapıyorlardı. Ebu Talib, oğlu Cafere: Oğlum… Amcan oğlu Muhammed, Allahın elçisidir. Onun dini, Hak dinidir. Kardeşin Ali, onun sağında ibadet ibadet ediyor. Sende onun soluna geç ve ona tabi ol! dedi. Ebu talib, ilk müminlerindendir. Fakat imanını belli etmemiştir. Hikmeti de şu idi: Bütün ada cehalet içindeydi. Kanun, nizam, ahlak nedir, bilinmiyordu. Bir kadının doğurduğu çocuk kız olursa, babası kumu açıyor, çocuğu kumun içine gömüyordu.
Her Kabilenin kendine mahsus bir putu vardı. Seyyar kabileler, put bulamadıkları zaman, çakıl taşlarını topluyor, develerini üzerine işetiyor ve bu taş yığınlarına tapıyorlardı.
Ahlak adına bir şey yoktu. Bir kadın, aynı zamanda ondan fazla erkekle birden evlenebiliyordu. Bazı aile kadınları damlarına bayrak dikiyor ve onca adamlarla zina ediyorlardı. Doğurdukları çocuğa, kadının gösterdiği adam, baba olmak zorundaydı. Bunun gibi onca çağdışı ahlaksızlıklar mevcuttu.
Emevilerin başkanı Ebu Süfyan, bu sıradan zina yapan kadınlardan biriyle temas etmiş ve doğan çocuğu evlatlığa kabul etmek zorunda kalmıştı.
İşte oda böyle bir cehalet içinde yüzerken, Muhammed meydana çıktı. Onun getirdiği din, bütün düşünceleri altüst ediyor, bütün akideleri yıkıyordu. Emeviler, bundan yaralanmanın yolunu bulmuşlardı. Yukarıda anlatığımız gibi, halkı Muhammedin ve daha doğrusu Haşimilerin aleyhine kışkırtıyorlardı. Amaçları, başkanlığı, Haşimilerin elinden almaktı.
Halk, Muhammedi öldürmeye hazırdı. Ama Mekke başkanı Ebu Talib, Muhammedi koruyordu. Bu nedenle kimse ona ileşemiyordu.
İşte Ebu Talibin imanını açığa vurması Muhammedi korumak düşüncesinden ileri geliyordu.
İslamiyet, gidgide büyümeye ve her sınıf halk arasında taraftar bulmaya başladı. En fakir ailelerden, en soylu ailelere kadar İslamiyeti kabul edenler vardı. Soylu ailelerden olan müslümanlara pek eza ve cefa edilemiyordu. Ama fakir müslümanlar, pek büyük işkence görüyordu. Örneğin, Kafirler(İnaçsızlar) ilk müslümanlardan Ammar Yaserin babasıyle annesini yakalayıp, Muhammede sövmeleri için onları tazyik etmişlerdi. Fakat bu saf temiz müminler, onların isteğini yapmamışlardı. Bu nedenle ikisinin de derileri diri diri yüzülmüştü. Anasıyla babasını böylece şehit ettikten sonra, sıra Ammara gelmişti (Lütfullah Ahmet – Muhammedin Hayatı ve Kuduğu Dinin Esasları adlı eserden.).
Ammar Yaserin derisini yüzmeye başlarken bu haber, Muhammede geldi. Muhammed Ona: dinsizlerin isteğini söyle ve kendini kurtar…. diye haber göderdi.
Ammar da öyle yaptı ve kurtuldu. Bu olay üzerine Muhammed, müslümanlara göç etmelerini emretti. Müslümanlar da kafile kafile Habeşe göç etmeye başladılar.
Emeviler, bütün kabileleri müslümanlar aleyhine kışkırtıyor, onları koruyan Haşimilere boykot yapmalarını teklif ediyorlardı. Sonunda istedikleri oldu. Müslümanlar şaabı Ebu Talip denilen, Ebu Talip mahallesine sığınmak zorunda kaldılar. Bu kuşatma, üç yıl sürdü. Bununda bir sonuç vermediğini gören Kureyşiler, kuşatmadan vaz geçtiler.
Bu sırada Muhammedin sevgili karısı Hadice, üç gün sonra da sevgili amcası Ebu Talip dünyasını değiştirdi(öldü).
Hz.Muhammed koruyucusuz kalmıştı. Medineye göç etmeye karar verdi ve bu sırrı, sırdaşı imam Aliye bildirdi.
Mekke başkanları, Muhammedi öldürmek için tertibat almışlardı. Haşimiler tarafından kan davası çıkmaması için her kabileden bir başkan seçilmişti. Yedi kabilenin seçtiği yedi başkan, gece Muhammedin evine girerek, Onu, yatağında öldüreceklerdi.
Belli gün gelmiş, gece olmuştu. Yedi kabile başkanı, Muhammedin evinin etrafında pusu kurmuşlardı. Ev halkının uyumasını bekliyorlardı. Fakat gece epeyce ilerlediği halde, henüz evde uyumayanlar vardı. Sonunda ışıklar södürülmüş, herkes yatağına çekilmişti.
Kapı aralığından bakan Ebu Sufyan, Muhammedin bahçede yattığını söyledi ve biraz daha bekledikten sonra, yedi kişiden birisi bahçe duvarından sessizce inerek kapıyı açtı. Hava sıcak olduğu için muhammed bahçede yatıyordu. Daima örttüğü yeşil örtüsü de üzerindeydi.
Yalınkılıç yürüyen başkanlar, yatağa yaklaştıkları sırada, birdenbire birisi yataktan fırladı. Elinde kılıç bulunan bu adam, imam Ali idi. Ali, herkesi titreten gür bir sesle: Kimdir o? diye haykırmıştı.
Kabile başkanları, Muhammedin yatağından Alinin fırladığını görünce, şaşırmışlardı. Ne yapacaklarını bilmiyecek bir halde idiler. İmam Aliye saldıracak olurlarsa, içlerinde birkaçının öleceği muhakaktı. Hem, amaç da hasıl olmıyacaktı. Çünkü onlar Muhammedi öldürmeye gelmişlerdi. Bunu düşünen başkanlar, geriye dönmüşlerdi.
Hz.Muhammed, alaca karanlıkta, Ebu Bekirle birlikte arka kapıdan çıkmış, Medine yolunu tutmuştu. Birkaç gün sonra da imam Ali, Muhammedin kızı ana Fatimayı alarak Medineye gitti.
Medine, İslam Peygamberinin büyük bir heyecanla karşılamıştı. Muhammed, Mdineye göç ettikten sonra da Emeviler, boş durmuyorlardı. İlk çarpışmalar, Bedir denilen yerde oldu. Burada yüz müslümana karşı kafir ordusu binden fazlaydı. Fakat gerçek müslümanların saldırıları ve Muhammedin amcası Hamza ile amcası oğlu imam Alinin kahramanlıkları sayesinde savaş, kafirler aleyhine bitmişti. Emevi başkanlarından birçoğu ölüler arasında bulunuyordu.
Emeviler, Bedir intikamını almak için, üç bin kişilik bir ordu toplamış, Medine üzerine yürümüşlerdi. Bu savaş da Uhud dağı eteklerinde oldu. Üç bin kişilik emevi ordusuna karşılık müslümanlar dokuz yüz kişiden fazla değildi. Silahları da eksikti. Ama imam Ali ile, Peygamberin amcası Hamzanın saldırıları karşısında kafirlerin mukavemeti kırılmış ve orduları perişan olmuştu.
Bu sırada Emevi ordusunun süvari komutanı bulunan Halid ibni Velidin, arkadan saldırmasıyla müslümanlar, fena bir duruma düştü ve Peygamberin sevgili amcası Hamza şehit edildi.
Emeviler başkanı Ebu Sufyanın karısı Hinde, Bedir intikamını almak için ahdetmişti. Kölesi vahşiye: şu üç adamdan, Muhammed, imam Ali ve Hamzadan birisini öldürecek olursan, istediğini yaparım….. demişti.
Hindeyi seven Vahşi, fırsat ararken birdenbire İslam ordusu bozulmuş, «Muhammed öldürüldü» diye bir ses yükselmişti. Bu sesi işiten Hamza, Peygamberin bulunduğu yere koşarken Vahşi, pusudan fırlamış, elindeki harbe(kısa mızrak) ile Hamzanın sol böğrünü yarmıştı ve Onu kanlar içinde yere yuvarlandığını görünce, Hindeye koşarak müjdesini vermişti.
Bu haberi alan Hinde, büyük bir sevinçle Hamzanın düştüğü yere koşmuş ve Hamzanın çiğerini çıkararak çiy çiy yemişti. Bu nedenle Hindeye, Akiletülekbad = ciğerler yiyen adı verilmişti.
Hz.Muhammedin öldüğü haberini alan imam Ali, Muhammedin bulunduğu yere koşmuş, Onun bir çukura yuvarlandığını görmüş, çukurdan çıkarıldıktan sonra önüne geçerek kılıcı kırılmaya kadar Peygamberi savunmuştu.
Hz.Alinin kılıcının kırıldığını gören Peygamber, belindeki kılıcını imam Aliye vermiş. imam Ali de bu Zülfikar kılıcıyla ortalık kararıncaya kadar Peygamberi savunmuş ve Uhud savaşı da böylece bitmişti.
Emeviler, müslümanları yok etmek için son son bir harekete daha geçmişlerdi. Bütün Arap kabilelerini bir araya getirerek, on bin kişilik bir kuvvetle Medine üstüne yürümüşlerdi. Hendek savaşı adı verilen bu savaşta da imam Alinin kahramanlığı, Muhammedi kurtarmıştı.
Bundan sonra savaş, Emevilere yüz çevirmiş, İslamiyet bir tarafta dal budak salmaya başlamış ve Haşimilerin şerefini bir kat daha yükseltmişti.
Bu durum, Emevilerin, Haşimilere karşı besledikleri rekabet hislerini, artık sönmek bilmeyen bir ateş haline getirmişti.
Sonunda, günden güne kuvvetlenen Muhammed, Mekkeye girmiş, Emevi başkanları da kılıçtan kurtulmak için müslümanlığı kabul etmişlerdi.
Hz.Muhammedin bu başarısı büyük bir etki meydana getirmişti. Aradan geçen savaşlardan Ebu Cehil gibi bir takım fesat başılar öldürülmüştü. Ebu Sufyan ile taraftarları da artık Muhammedin kudretine boyun eğmek zorunda kalmışlardı.
Bu nedenle ortalığa bir sükünet gelmiş ve bu sükünet, Muhammedin vefatına kadar devam etmişti. Fakat; Muhammedin ölümü, üzerini kül kaplayan ateşin tekrar ateşlenmesine sebebiyet vermişti.
Ebu Bekirin hilafet zamanında Emevilerin eski aile rekabeti, yavaş yavaş amacını değiştirmiş, İslam topluluğunun başıra geçerek, başkanlığı elde etmek isteyen bir kuvvet şekline girmişti. Ümmeyenin torunlarıyle taraftarları, adeta siyasi bir fırka niteliği almışlardı.
Emeviler, ustaca düzenlenmiş bir programla hareket etmektelerdi. Bu proğram esası da, şunda ibaretti: açıktan açığa muhalefet göstermemek ve sonucu, şüpheli olan mücadelelere girişmiyerek, barışcı hareket etmek…..
Önemli memuriyetleri birer birer ele geçirdikten sonra; Emevi ailesinden bir zatı, başkanlık makamına getirmek….
İkinci halife Ömer zamanında Ebu Sufyanın oğlu Muaviye, Suriye valiliğine atandı. Yine Emevilerden Amr As da kırk bin kişilik bir ordu ile Mısıra giderek orayı istila etmişti.
Halife Ömerin bir hançer darbesiyle ölümüne kadar bu program başarıyla uygulanmıştı; Emevilerin gizli faaliyet şebekesi, her tarafa gerilmişti.
Ömer, hançer darbesi yer yemez ölmemişti. Ölüm döşeğinde, kendisine bir halife tayin etmesi tavsiye edilmişti. Fakat, o, bunu kabul etmeyerek, ölümünden sonra halife geçimini altı kışiden kurulu bir komisyona havale etmişti.
Bu komisyonu teşkil eden kişilerin bir kısmı Emevilerdendi. Bir kısmı da derhal Emeviler tarafından elde edilmişlerdi. Onun için, Ömer ölünce, toplanmışlar, hilafet makamına, Emevilerin en yaşlısı olan Osmanı seçmişlerdi.