“Din muhafızlığı kisvesine bürünenlerin;
Hakikati düşünebilenler, söyliyebilenler,
Söyliyebilenler hakkında reva gördükleri
Zulüm ve işkenceler, insanlık tarihinde
Daima kirli facialar olarak kalacaktır.” (Gazi Mustafa Kemal Atatürk)
Kuran, aynı zamanda bir ‘dinler tarihi eleştiricisi olarak algılanabilir, algılanmalıdır. Kuranı dikkatle okuyan herkesin ilk fark edeceği şeylerden biri de bu tanrısal kitabın insanlık tarihini dinler ve din temsilcileri açısından da bir eleştiriye tabi tutmuş olduğu gerçeğidir.
Kuranın en büyük mucizelerinden biri işte bu eleştiriden biri işte bu eleştiride yatmaktadır. O eleştiriyi gereğince irdeleyip, yeterince anlamadan Kuranın insan hayatına sokmak istedikleri yakalamanız mümkün olmaz.
Bu ‘mucize eleştirinin omurga ayetlerinden biri, belki de birincisi Bakara Suresi 213, ayettir. Diğer beyyinelerin en önemlileri şunlardır: 2/44, 79; 3/19; 9/34; 22/8-9.
Kuran, Bakara 213te, din adına insanlığa yön verme göreviyle sahneye çıkanları insanlığın çekişme, didişme ve sapmalarının temel sorumlusu olarak göstermektedir. Dinler tarihinde böyle bir mesajın Kuran dışında bir kutsal metinde verildiğine biz tanık olmadık.
Bakara 213, insanlığın ilk kavga ve çekişmelerinin sebebi olarak dini temsil edenlerin olumsuzluklarını göstermektedir. Ayet şöyle diyor:
“İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, peygamberleri müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak gönderdi. Onlarla beraber, anlaşmazlıklara düştükleri konularda, insanlar arasında hükmetsinler diye gerçeği taşıyan kitabı hak olarak indirdi. O kitapta anlaşmazlığa düşenler, o kitap kendilerine verilmiş olanlardan başkaları değildi. Bunlar, kendilerine açık kanıtlar geldikten sonra sırf aralarındaki kıskançlık/doymazlık/azgınlık/denge noktasından sapma/yalancılık/zulüm/kibir/zinakarlık yüzünden çekişmeye girdiler. Sonra Allah, kendi izniyle, inananları, üzerinde tartışmaya girdikleri gerçeğe tekrar ulaştırdı. Allah, dilediği kişiyi/dileyenidosdoğru yola iletir.”
Demek olur ki, başlangıçta tek ve mutlu bir topluluk olan insanlığın daha iyiye ve kemale gitmesi için gönderilen din, onu temsil etme görevini üstlenenlerin tutulduğu iletler yüzünden insanlığın perişenlığına kaynaklık eden bir zulüm ve dehşet kurumuna dönüştü.
Kuran işte böyle diyor…. Ve bu söylediğini, ehlikitap din adamlarının yaptıklarını anlatırken Bakara 213teki temel sözcüğü (bağy) kullanarak bir kez daha tekrarlıyor:
“Allah katında din İslamdır/barış ve esenlik için Allaha teslim olmaktır. Kendilerine kitap verilmiş olanlara gelince onlar, kendilerine ilimgeldikten sonra, aralarındaki kıskançlık/doymazlık/azgınlık/denge noktasından sapma/yalancılık/zulüm/kibir/zinakarlık yüzünden ihtilafa düştü. Kim Allahın ayetlerinenankörlük ederse Allah, hesabı çabucak görecektir.” (Ali imran, 19)
Demek oluyor ki, din maskeli ve gerekçeli bütün zulümve ahlaksızlar din adına sözcülük yapmak ve din savunuculuğu rolüne soyunmak için ortaya fırlayan zümreler tarafından sergilenmekte ve din, bunların kötülükleri yüzünden kavga ve mutsuzluk kurumuna dönüşmektedir.
Din temsilcilerinin tarihsel kötülüklerinin eleştirilmesinin bir insanlık görevi olduğu bugün artık herkesçe, hatta din temsilcilerin en önde gelenlerince kabul edilmektedir. Bunun en tipik örneği katolik aleminin başı Papanın dünya önünde insanlıktan özür dileyen bildirgesidir. Benzerlerini diğer din temsilcilerindem de beklediğimizi ifade ederek, bir basın organında ‘Papalığın Trihsel Özürü başlığıyla yayınlanan deklarasyonu buraya alıyoruz:
“Papa 2. Paul ve Vatikanın 7 kardinali kilisenin bir günahını dile getirip insanlıktan özür diliyor.”
“Bu günahları şöyle sıralıyorlar:
1- Dinler arası savaşlarla başka kök ve soydan gelen kitlelerin hakları yaralanmış, onların kültür ve inançlarına saygısızlık edilmiştir. Bu savaşların en büyüğü, kuşkusuz, müslümanlara karşı sürdürülen Haçlı Seferlerdir. Küdüse doğru yürürken her yanı yağmanlanmış, yakıp yıkmışlardır.
2- Engizisyon mahkemelerinde işkence ve katliamlar yapılmıştır. O mahkemelerde, dinsel doğmalara karşı olanlara, kiliseye iman etmek yerine akıl yolunu seçenlere karşı bir kırım uygulanmıştır.
3- Engizisyonun, kilisenin bölünmesinde ve Protestanlığın ortaya çıkmasında tarihsel bir günahı vardır.
4-Yahudilere karşı sürekli düşmanca tavır sergilenerek de günah işlenmiştir.
5- Amerikanın keşfinden sonra yerli halk arasında zorla misyonerlik yürütülmüştür.
6- Kadınlara ve öteki ırklara karşı eşit davranılmamıştır.
7- İnsan hakları çiğnenmiştir.
“Papa, aurıca, Katolik kilisenin ateistlere karşı tavrından dolayı da özür dilemiştir. Papa, ateizmin de insanlardan dolayı da özür dilemiştir. Papa, ateizmin de insanlar için bir dinsel inanç gibi hak olduğunu kabul etmiştir.”
“Tüm bu günahları kabul edip özür dilemesine karşın Avrupalı aydınlar bunu yeterli görmüyor. Örneğin Faşizme (Ve tabii Nazizme) karşı kilisenin sessiz kalışı dahil, her suçun sayılıp dökülmesi, hepsi için özür dilenmesi isteniyor…” (Cumhuriyet Gazetesi, 24 Mayıs 2000)
Bu günahlar ve itiraf listesine, sanıyoruz, son Papa 16. Benediktusun, Muhammedle ilgili yaptığı ve o yüce Peygamberi ‘kan, şiddet ve şerrin yayıcısı olarak gösteren talihsiz sözleri için de ayrı bir özür ve günah çıkarma deklarasyonun eklenmesi gerekir.
İtiraf edelim ki, İslam dünyasının da bu anlamda dileyeceği epey özür vardır. Özelikle öz Peygamberlerinin evladına ve kendi dinindeki düşünce öncülerine karşı işlediği zulümler yüzünden. Bu zulümler listesinin mağdurları binleri bulmaktadır.
Şunu da içimiz sızlayarak itiraf etmek zorundayız: Ortaçağın aksine, din adına insan hakları ihlalinin başını bugün ne yazık ki kendisini İslamın temsilcisi gören ‘sözde Müslüman birtakım insanlar çıkıyor. Haçlı emperyalizm ve sömürü zalimleri bu işi artık kendileri yapmıyor, işbirliği kurdukları sözde ‘Müslüman bazı hainlere yaptırıyorlar. Bunlar, yüzlerindeki maskenin görünen kısmına ‘Allah yazıp, içeride, menfaatlerine tapan adamlardır. Çıkarlarına ters düşen hiç kimseye insan hakkı ve dindarlık imkanı tanımazlar. Tüm muarızlarına karşı zulüm sergilemektedirler. Bu zulümler bazen fiili tecavüz şeklinde ama daha çok iftira ve tekfir yani kafir ilan etme biçiminde uygulanmaktadır.