"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Takva bu mu?

Takva veya dindarlık unvanını kendilerinden başkasına bırakmayan ‘Allah ile aldatma ekipleri yıllardan beri çok tutarsız, çok kaygı verici örneklerle toplumun gündemine oturmaktalar. Bu örnekler içinde, yüzyılımıza damga tutarsızlıklar vardır. İşte bir tanesi:
7-8 Ağustos 2005 tarihli gazeteler, İstanbulda yeri yerinden oynatan bir düğün haberini manşetlere çekti.bu düğün, Peygamber topraklarının ülkesi Suudi Arabistanın petrol eski bakanı Zeki Yamaninin kızının düğünüydü. Çırağın sarayında yapılan düğünün patlayan haberi, bakan Yamaninin şu isteği veya siparişi idi:
Misafirine içecek ikram etmek için, içki değmemiş 30 bin altın işlemeli bardak istiyordu. Şeyh Yamani. İçki, yani alkol değmemiş, ama altın işletmeli, Nasıl? Beğendiniz mi? İçki değmesin ama 30 bin altın işlemeli bardağın parası ödensin.
Bu ‘İçki değmemiş bardak kafadır ki, İslam aleminin kaderini değiştirecek atılım ve uygulamalara öncülük etmiş, işgalciliğin, sömürgeciliğin, zulmün amansız düşmanı olarak tarihe geçmiş Atatürkü, içtiği rakılar yüzünden ‘din dışı ilan etmiştir. Çünkü ‘içki değmemiş bardak dinciliğini bu ‘şampiyon müslümanlara, petrol ve parayı kendine ayıran İngiliz lordları, Allah ile aldatanların zihniyet yapılarını böyle oluşturmuştur. İngilizin istediği mi, Muhammedin istediği mi? Haçlı şefaati mi, peygamber şefaati mi? AKPnin kurmayları, “Ankaranın şerrinden Brükselin şefaatine sığındık” dediklerine göre, Suutlu şampiyon müslümanlar da aynı şerden Londranın şefaatine sığınıyor olabilirler. Zaten Araplar, Osmalıyı arkadan vurdukları günden beri hep ingilizlerin şefaatine sığınmışlardır. Müslümanlıkla, Brükselin veya Londranın şafaatı yan yana nasıl gelebiliyor? Bu soruya cevap bulan varsa beri gelsin!
Yamani, İstanbuldaki düğüne, kendi yatıyla (dünyanın en büyük yatlarından birisi) geldi. Konuklarını dünyanın orasından-burasından 17 özel jet oçağı İstanbula taşıdı. Düğün münasebetiyle yüz limuzin otomobil hizmet verdi. ‘İçki değmiş bardakların sokulmadığı islami düğüne renk katmak için Çırağın Sarayının bahçesine özel koşullarda getirilmiş 40 palmiye ağacı ile 100 adet çam ağacı dikildi.
Esas ibret bundan sonrası.
8 Ağustos tarihli Cumhuriyet, ünlü düğünden çok ibret verici bir fotoğrafyayınlandı. Bir grup erkek, omuzlarında Yamaninin kızı (gelin hanım) ve damat bey havalarda. Gelinin başı ve gögsü açık, dekolte bir gelinlik giymiş. Damat bey, smokinli. Onca namahrem erkeğin omuzlarında havalara atıldığına göre, gelinlikte-giyimde bir gariplik yok. O fotograftaki şu iki noktada:
1. Zeki Yamaninin ülkesinde kadınların durumunu düşünün. Burunlarını bile rahat açarak doyasıya nefes alamıyorlar. Omuzlarda havaları gezen gelin hanım da Peygamber beldesi Suut ülkesine gelince aynı şekildegiyecek. Hani, din öyle emrediyor ya! Suut ülkesi de dinimizin şampiyon ve hami ülkesi ya. Güzel de, biz şuna cevap arıyoruz: İslamın tanıttığı Allah, sadece Suut Arabistanı ve İran gibi bazı şampiyon ülkelerde hüküm fermanı olup diğer ülkelerde ahkamını geri mi çekiyor? Eğer öyle değilse, bu şampiyon ülkelerin din diye yaşadıklarına ‘riya dini denmez de ne denir?
2. Yamaninin kızı hanımefendinin omuzlarda havalarda kaldırıldığı fotografın arka planında bir büyük ibret daha seyrediliyor: Türkiye Cumhuriyetinin o günkü dişişler bakanı Abdullah Gül ve eşi hanımefendi, otomobillerinin arka koltuğunda yan yanalar. Hanımefendinin başı türbanlı, sıkıca sarılmış. Gel de bu akıl zorlayan tezadı görme!
Peygamber topraklarında kurulmuş ‘şampiyon müslüman bir ülkenin bakanının kızı, erkeklerin omuzlarında. Öte yanda, törenin bir parçası olan, ‘ikinci veya üçüncü sınıf müslüman sayılan bir ülkenin bakanının eşi pür tesettür: Yüzünün bir kısmından başka yeri görünmüyor, otomobilin arkasında eşinin yanında oturuyor.
Dünya sormaz mı: bu nasıl dindir, nasıl imandır, nasıl anlayıştır? Siz bunca tezatla bugünkü dünyanın önünde ayakta nasıl duracaksınız? Sözü ne uzatıyoruz, riya, müslüman dünyanın bahtını karartmaya devam ediyor.
Son olarak, şölendeki fotografların (ve onlarla ilgili haber ve yorumların) ortak ibret yanlarına bakalım:
Birincisi, bu fotograflar, İslam dünyasının, o arada Türkiyenin bir riya saltanatının hegomonyasına sokulduğunu, bu riya cehenneminde çürütüldüğünü, vicdanı ve aklı çürümemiş her insana haykırarak söylemektedir.
İkincisi, bu fotograflar, İslam dünyasında, yalan, hile, ikiyüzlülük, aldatma gibi temelolumsuzlukların başını çekenlerin dincilik söylem ve siyasetleriyle öne çıkan kişi ve gruplar olduğunun şaşmaz kanıtı olarak insanlığın önündedir.
İslam dünyasında, o arada Türkiyede, dinci söylem ve yaygaranın yüksek olduğu her yerde ahlaksızlık, riyakarlık ve erdemsizlik de yüksek orandadır.
Bu fotograflar göstermektedir ki, İslam dünyasının son yüzyıldan en samimi ve güven verici İslami yaşam, gelişim ve oluşumları, Mustafa Kemal Atatürkün vücut verdiği zihniyetin ürünü olarak Cumhuriyet Türkiyesinde gerçekleşmiş, Atatürk mirasından geriye gidiş, İslamın gerçek anlam ve yaşantısından da bir geriye gidiş olmuştur.
İslam dünyasında din şampiyonu geçinen zihniyetlerin Atatürke din ve islam adına saldırmaları, dinin gerçek anlamında bakıldığında, tam bir dindışılık ve alçaklık ürünüdür. Bu ürünler, İslam düşmanı Haçlılrca tezgahlanıp pazarlanmakta, böylece, İslam dünyası denen aldatılmış kitlelerin uyanışı, şeytani Haçlı siyasetleriyle önlenmektedir.
İslam dünyası, önce evlad-ı Resule, sonra Ali Osmana, daha sonra da Mustafa Kemal Atatürke reva gördüğü nankörlük ve zulmün bedelini çok ağır bir kahır faturasıyla ödemeye devam etmektedir.
Takva ve İslamı temsilde şampiyon Suut ğlkesinin, müteveffa kralı fahdın ölümü üzerine yayınlanan fotograflar da muhteşem bir ibret tablosudur. Bize göre, çağın en önemli ibret tablolarından biridir. Çünkü bu çağda, Allah ile aldatmanın Haçlı engizisyon icraatı olmaktan çıkıp ‘şampiyon müslüman icraatı haline geldiğini en yaman belgelerinden biri de Kral Fahdın cenazesi münasebetiyle yayınlanan fotograflardır. Sadece Türkiye değil, bütün dünya bu fograflardaki kralın hayatı, mirası ve zihniyetiyle ilgili pek çok haber yayınladı, yorum yaptı.
Müteveffanın geride bıraktığı servet:
32 milyar dolar nakit para, Riyal ve Ciddede 5 milyar dolar değerinde iki saray, Fransız Rivierasında bir şato, Boeing 747 tipi bir uçak, Cadillac marka onlarca araba, İspanyanın Marbella kasabasında 250 dönüm alanda yaptırılmış bir saray.
Verilen bilgiye göre, Peygamber Beldesi Kralının Marbelladaki sarayında 800 kişilik bir hizmet ekibi çalışmakta, şöferlere 5 bin, diğer hizmetçilere 3 bin dolar aylık verilmektedir. Sarayın hizmeti için 4 uçak, 600 Mercedes otomobil, 50 limuzin, seçkin otellerde 300 oda ve ayrıca aylığı 180 bin Euroluk villalar kiralanmış.
Kral, her yıl, 100 milyon dolar değerindeki el-diriyah yatıyla Fransız kıyılarını dolaşırdı. 1987de Monaco kumarhanelerinde 6 milyon dolar kaybederek medyanın gündemine oturmuştu. 3 karısı ve 8 0ğlu var. Kızlarının olup olmadığı, varsa sayıları her ne hikmetse bildirilmiyor. Kral, 83 yaşında öldü. Son yıllarında bol bol cami yaptırdığı söyleniyor. Bu durum akla hemen şu soruyu getiriyor:
İslam dünyasında ve ‘geleneksel müslüman tipin hayat ve icraatında cami neyin maskelenmesinde kullanılıyor ve neyi ifade ediyor?
İslam dünyasında cami sayısı arttıkça ahlak, irfan, izan, basiret, hürriyet, bağımsızlık ve insana saygı gibi temel değerlerin paydası düşüyor. Bunun anlamı, İslam dünyasının yanlış bir rotada ilerlediği, kendisini, kitleleri ve Allahı aldatmayı hüner sandığı merkezindedir.
Kıralın dünya ölçeğinde hamisi, garantörü, bilindiği gibi, ABD idi.
İslam dünyası denen bir buçuk milyarlık kitle, bu anlayışla, felaket ve hezimetten başka hiçbir şey elde edemez. Kuranın, dafalarca tekrarladığı şu cümle hakkın ta kendisidir:
“All