İranda devlet eğemenliğinde yaşayan Şii İslam, Sünni İslam şeriatçılığıyla örtüşmektedir. Buradaki Şiiliğin Anadoluya ihracı, son yıllarda yoğunluk kazanmaktadır. Kimi kentlerde, özelikle İstanbulda örgütlenen Şiiler, kendi camilerini yaparak ibadetlerini sürdürürlerken, Anadolu Alevileriyle de ilişkiye geçmekte ve Caferi mezhebine mensubiyetleri nedeniyle kendilerini Alevi sayarak Anadolu Alevilerini camiye çekmeye çalışmaktadırlar.
Öte yandan kitap üretimine de geçen Şiiler, imam Cafer Buyruğundan hareketle Anadolu Alevilerinin beynini çelmek (yıkamak) istemektedirler.
Örneğin: kendisini peygamberin evlatlarından olarak tanıtan Seyyid Hoca Efendi oğlu (Mandi) Seyyid Veysel Şeker, “Alevi İslam İlmihali” (Caferi Mezhebi Fıkhı) adıyla hazırladığı kitabında, Anadolu Aleviliğinin asimile edilmesi için herşeyi Ehli sünnet vel Cemaat (Sünniler) anlayışına göre düzenlenmiş ve İran Şiiliğini, Anadolu Aleviliğine giydirmeye çalışmış. Kuşkusuz bu giydirmeyi, imam Cafer Buyruğuna bağlıyarak yapmış. Böylece Caferilik; Alevilik, Şiilik eşittir Sünnilik olarak belirlemiş.
Şimdi bu kitabtan bazı alıntılar yaparak, Anadolu Alevisinin nasıl eritilmek istenmesine dikkat çekmek istiyoruz:
“Alevinin Babası: İmam Caferüs Sadıktır.
Alevinin Dedesi: imam Muhammed Bakırdır.
Alevinin Dedesinin Babası: imam Zeynel Abbidindir.
Alevinin Dedesinin Dedesi: imam Hüseyindir.
Alevinin Dedesinin Dedesinin Babası: imam Alidir.”
Bu soy bağlantısına bir bağlantı daha yapılıyor. O da şöyle:
“Alevinin Dedesinin Üvey Torunu: imam Ebu Hanefidir.
Alevinin Dedesinin üvey Torununun Büyük Kardeşi: imam Maliki Bin Enestir.
Alevinin Dedesinin Üvey Torununun Küçük Kardeşi: imam Muhammed İdris Şafidir.
Alevinin Dedesinin Üvey Torunununen Küçük Kardeşi: imam Ahmed Bin Hanbeldir.
Soy zinciri yine Aliye dek devam ediyor. Sonra Sünni gözlük takıp şunları gösteriyorlar:
“Sünninin Babası: imam Ebu Hanifedir.
Sünninin Büyük Amcası: imam Malik Ebu Enesdir.
Sünninin Küçük Amcası: imam Muhammed İdris Şafidir.
Sünninin en Küçük Amcası: imam Ahmed Bin Hanbeldir.
Sünninin Dedesi: imam Caferüs sadıktır.
Böylece Caferi; Hanefi, Maliki, Şafi ve Hanbali dört halifenin hısımlığına geçiliyor:
“Sünninin ve Alevinin biatla seçilmiş hak imam ve halifesi Ali Bin Ebu Talip, Osmanın bacanağıdır. Ali Bin Ebu Talip, Ömerin kayın babasıdır. Ebubekir, Ali Bin Ebu Talibin kayın babasıdır.”
Şiilerin biat ettikleri Ehl-i Beyt imamları, Anadolu Alevilerinin de kabul ettikleri Oniki imamlardır.
Sünnilerin biat ettikleri Ehl-i Sünnet imamları şunlardır:
1- Ebu Hanefi: Hanefi mezhebinin kurucusudur. Hicretten 150 yıl sonra (Miladi 772) şehit edilmiştir.
2- Malik bin Enes: Maliki mezhebinin kurucusudur. Hicretten 176 yıl sonra (Miladi 798) eceliyle ölmüştür.
3- Muhammed İdris Şafi: Şafii mezhebinin kurucusudur. Hicretten 204 yıl sonra (Miladi 826) öldürülerek yaşamını yitirmiştir.
4- Ahmet bir Hanbel: Hanbali mezhebenin kurucusudur. Hicretten 237 yıl sonra (Miladi 859) öldürülerek yaşamını yitirmiştir.
Mezheb, sözcük anlamı itibariyle gidilen, tutulan yol demektir. Dinin şubelerinden (kollarından) her biri olarak da algılanmaktadır.
İfade edildiğine göre, Şiilerin şeriatçılığı, imam Cafer-i Sadıkın, Miladi 765te Hakka yürümesinden 257 yıl sonra Ebu Hasan el Eşari adlı birinin çağrısı üzerine toplanan Şii ve Sünni önderlerin, itikadi yol olarak Ehli Sünnet vel Cemaat anlayışını kabul etmeleriyle hazırlanan Caferi Buyruğuna dayanmaktadır. Bu Şii-Sünni ittifakının yapıldığı yıl (922), “Enel Hak” dediği için Hallac-ı Mansur acımasız biçimde katledilmektedir. Şimdi, Anadolu Alevisinin pek çok yerine katılmadığı bu Buyruktan bazı alıntılar yaparak konuyu değerlendirmenize sunmak istiyoruz:
Buyruk 2: Günde 5 vakit namaz kıl. (Aleviler 5 vakit namaz kılmaz.)
Buyruk 26: Allahı çok zikret, oruç tut, namaz kıl ki, bizim şiimiz olasın.
Buyruk 36: Camilerde namaz kılarsan sevap artar. Mümkün mertebe namazını camide eda et. (Aleviler, camiye gitmez).
Buyruk 63: Evli bir insanın kıldığı iki rekat namaz, evlenmemiş bir kişinin kıldığı 70 rekat namazdan daha iyidir. (Aleviler, bu özendirmeye ilgi duymaz.)
Buyruk 99: Resulullah, “Namazı küçümseyen ve ona önem vermiyen benden değildir. Böyle bir kimse kevser havuzunun kenarında benim yanıma gelmiyecektir.” buyurdu. (Aleviler, bu dayatmaya itibar etmez.)
Buyruk 100: Biz Ehl-i Beyt (olarak) namazı hakir ve küçük görenlere şefaat etmiyeceğiz.
Buyruk 1001: Resulullah şöyle buyurdu: Şeytan, namaz kılan insanoğullarından kaçar, uzaklaşır; namaz kılmayana karşı cüret edip onu büyük günahlara sokar. (Aleviler, bu korkutmaya kulak asmaz.)
Buyruk 4: Beytullahı ziyaret için Hacc et. (Alevi inancına göre, insanın Beytullahı kendi gönlündedir.) Ozanın deyişiyle “Benim Kabem insandır, Kuran da kurtaran da insan oğlu insandır.”
Vaktidolu diyor ki:
Aşk ile imanı sana vermiş Hak
Musanın Turunu vücuduna bak.
Gönül kalesini eder insan pak
Kabe gelsin seni tavaf eylesin.
Buyruk 102: Bir kimsenin Ebu Kabus dağı kadar altını olup dağıtsa, onu Allah yolunda kullansa, yine de Hacsevabı ile eşit olmaz. (Hadi canım sen de! Komşusu aç olanın, Haccı makbul olmaz! Bugün Türkiye, yedisinden yetmişine dış dünyayaborçludur. Ulusal gelirden birey başına düşen miktar ise bin dolar dolayındadır. 1995 yılı Hac kontenjanı ise 60 bindir. Serbest bırakılsa bu sayı yüzbinleri aşacaktır. 60 bin hacının Türkiyeye faturası 6 milyon 156 milyardır. Bu miktarın 4 tirilyon 100 milyorn, şeriata yandaş olan Diyanet İşleri Bakanlığına; 2 trilyon 56 milyarı şeriatı besleyen şirketlerin kasasına akmaktadır. Suudi Arabistanın kişi başına net kazancı ise 220 dolardan toplam 568 milyar TL. dir. Arabı zengin eden bu uygulamaya itibar etmeyen nice gerçek müslüman insanımız var ki, Hacca gitmektense, bulunduğu yöreye okul, yol, çeşme gibi hayır işleri yapmayı, ya da yoksulu giydirip doyurmayı daha daha yararlı saymaktadır.)
Buyruk 103: Halk Hacca gitmezse, müslümanların o anki imamı, onları Hacca gitmeye icbar etsin. Onlar istemeseler de, imam böyle emretmelidir. (Hani, dinde zorlama yoktu?)
Buyruk 5: Ramazanda bir ay oruç tut. (Alevi, Ramazanda oruç tutmaz; Muharrem ayında oniki gün yası matem orucu tutar.)
Buyruk 145: Şiime derim ki; Ecdadım Resulullah, Muharremin ilk on günü oruç tutardı. Sonra Ramazan orucu farz olduğunda, o on günü terketti.
Buyruk 15: Allahın kaza ve kaderine (hayrına ve şerrine) razı ol. (Alevi, Tanrının şer vermesine inanmaz.) Ali buyurur ki; “Şer ile hayır diliyenin aklı da bozulmuştur, duygusu da.” Ademi topraktan yaratıp “irade-i cüziye “sini (aklıyla hareket etmesini) eline veren Tanrı, Rum suresinin 24. ayetinde diyor ki; “Size korku ve umudu veren şimşeği göstermesi, gökten su indirip (yağmur yağdırıp) ölümünün ardından yeri onunla diriltmesi (doğayı canlandırması) da Onun delillerindendir. Kuşkusuz bunlarda da, aklını kulanan kavimler için alınacak dersler vardır.”
Buyruk 19: İlahi emre teslim ol, iyi veya fena, başına gelen herşeye rıza göster. (Alevi, kaderci değil, akılcıdır. Akıl insan iradesinin padişahıdır.) Ali buyurur ki; “Bilgi tükenmeyen bir hazinedir, akıl, eskimiyen, yıpranmıyan bir elbisedir. Bilgin kişinin rütbesi, rütbelerin en yücesidir.”
Buyruk 112: Şiamız bize uyarsa Kurana uyar, gerçek buyruk Kurandır. Ali diyor ki: “Konuşan Kuran benim.” Hünkar Hacı Bektaş diyor ki: “İnsan Kuranı natıktır.” (konuşan Kuran insandır) Yine diyor ki: “Okunaçak en büyük kitab insandır.” Aleviler, Kuranın akli ve insani yanına inanır.
Örneğin: İnsan öldürmeyi emreden Tevbe Suresinin 5. ayetine rağmen Alevi insan öldürmez.
Buyruk 118: Şiama derim ki, Ehli Kuranın mertebe ve derecesi, peygamberlerden sonra en büyük derecesidir. Şiam gençken Kuranı oku hıfzet.
Buyruk 109: Halife Cafer Mansurun yanında idim, şarap getirince hemen kalkıp huzuru terkettim. İçkili bir yeri siz de, benim Şiam hemen terkedin.
Buyruk 110: Bir kimse şarap ve öteki içkiler helaldir derse, bu şahıs İslam dinine, Kuran hükmüne, İslam ahlakına, Ehl-i Beyt imamları olan bizlerin yoluna zıd söylemiş olur.
Evet, kitapta yer alan 170 buyruğun hemen hepsi imam Cafer-i sadık adına camili Sünni Emevi İslamlığını seslendirmektedir. Ve bunları hiç birisi Anadolu Alevisinin yaşam biçimine, inanç ve ibadet şekline uymamaktadır.
Kitabın 146. sayfasından başlayıp devam eden “Aleviye Sorular Cevaplar” bölümünde de Anadolu Aleviliğiyle bağdaşmayan görüşler yer almaktadır.
Biz, kitabın kenar boşluklarına notlar düşmüşüz. Şöyle demişiz: Anadolu Alevisini, Şiilik yoluyla eritmek, asimile etmek için hin oğlu hince hazırlanmış soru-cevaplar….
işte örnekler:
“Eğer iadre ve hükümet baskı ile ve düşmanca bir tavır sergilerse: can, ırz, mal gibi değerlerin korunması için Türkiyeye tam uyar. İdareden ve hükümetlerden İslamı ve mezhebi haklarını taleb etmez, dikkat çekmez, dünyanın her yerinde sabır zırhına bürünür; Cuma namazı haricindeki namazlarını evlerinde eda eder, vakit namazlarında ise camide Sünni imam ve cemaate hatır için Takkiyeyi uygular, uyarlar.”
Tanrıya yakarış hiç hatır için yapılır mı, be düzenbaz!…
Soru: İtikadi Alevi-Sünni birleşmesi ne zaman ve kimin önderliğinde olmuştur?
Cevap: Hicretin 268. yılından sonra Sünni ve Şii (Alevi) halk, Hıristiyan ve Yahudi ve dinsizlerce yolları bozulmak istendi. Çünki, Sünninin dört imamı ile Şii Alevinin onbir imamının vefatı ve onikinci imam Mehdinin kayıp olduğu anda bir boşluk doğmuştu. İşte bu hengeme 35 yıl sürdü. Hicretin 300. yılında 40 yaşındaki Ebu Hasan El Eşari adlı imam, Şii ve Sünni alim ve önderlerini toplayarak itikadi yol olan Şii ve Sünni imamları birleştiren ve halkı da ferahlatan Ehli Sünnet vel cemaat yolunu kurdu. Buna (Hz.Muhammedin sünneti saniyesini taklit eden birleşik cemaat müminler topluluğu) denildi.
Önce de söylediğimiz gibi, buyrun değerlendirmeyi siz yapın…..
Yanlız bir kez daha vurgulayalım ki, Anadolu Aleviliği, her ne denli Caferi mezhebine mensubiyeti varsa da; ya da diğer bir deyişle Caferi mezhebinin bir alt kolu olarak değerlendiriliyorsa da, uygulamada görülen odur ki, batıni yönüyle kendini geliştiren tasavvufi bir inanç sistemidir: zahiren Caferi değildir….