"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

İbrahim Halit kürsüde

Bu arada halife, bütün devlet büyüklerini ve alimleri hilafet merkezinde toplamıştı. Basradan gelen İbrahim Halitin huzura gelip kendisine tahsis edilmiş mezhep kürsüsüne oturmasıyla birlikte meclis tamamlandı. En son olarak da Hüsniye çağrıldı salona.
Hüsniye içeri girdi, halife için dua ettikten sonra İbrahim Halitin karşısına oturdu. Halife Hüsniyeye imalı gözlerle bakınca, Hüsniye, halifenin tartışmasının başlamasını istediğini anladı. Ibrahim Halite dönüp konuşmaya başladı. Daha ilk sözlerinde lafını sakınmayacağı belli olmuştu; „Sen misin yazdığı yüz çilt kitapla ulema arasında meşhur olup, buna güvenerek Ebu Talip oğlu Aliye düşmanlık etmekte kıvanç duyan o İbrahim Halit?“
İbrahim Halit, öfkeden deliye dönmüştü. „Ey hizmetçi sen aklın sıra benimle alay mı ediyorsun“ diye bağırdıktan sonra meclise şöyle seslendi. „Ben böyle bir hizmetçi parçasıyla tartışmaya giremem. Bu alimleri küçümsemek ve onlara ihanet anlamına gelir.“
Vezir Yahya Bermeki gülerek araya girdi: „Ey İbrahim, büyüklerimiz ve atalarımız, kimin söylediğine değil, ne söylediğine bak demişlerdir. Senin ki gibi sözler alimlere yakışmaz.“
Hüsniye, „Ey İbrahim!“ diye yeniden başladı sözlerine. Allahın izni ve yardımı ile seni o kürsüye oturduğuna pişman edeceğim. Utanç içinde ineceksin o kürsüden.“
Ibrahim Halit, Hüsniyenin amacının Ehl-i Beyt yolunun Hak yolu olduğunu kanıtlamaya çalışmak olduğunu anlamıştı. O nedenle sözlerinin sonunu getirmesine fırsat vermeden araya girdi. „Ey hizmetçi, ilk soru hakkı benimdir.“
Hüsniye, istediği kadar soru sorabileceğini söyledi muhatabına. Ibrahim Halit, peşpeşe seksen kadar soru yönelti. Hüsniyenin tümüne açık ve inandırıcı cevaplar verdiği soruları burada sıralamak kitabın hacmini çok büyüteceğinden, sözü edilen soruların ve cevapların kitaba dahil edilmesinden kaçınılmıştır. Hüsniyenin bilgisi ve konuşma yeteneği halifeyi ve maiyetini hayretler içinde bırakmış, henüz yirmi yaşındaki bu genç kadın bir kaç saat içinde havayı lehine çevirmişti.
Şimdi, halife dahil salonda bulunan herkes ona sevgi ve sempati ile bakıyordu. Hüsniye tam zamanında, “İzin olursa ben de bir soru sormak istiyorum” dedi.
Ama İbrahim Halit yine araya girdi. “Üç soru daha soracağım. Onlara da cevap verebilirsen yenildiğimi Kabul edeceğim.”
Hüsniye: Sor.
İbrahim Halit (sinirli sinirli): Allahın peygamberi Muhammedin ilk halifesi kimdir?
Hüsniye; Halifelik ilk iman edenin hakkıdır.
İbrahim Halit: İlk iman eden kimdir?
Hüsniye: Muhammedin damadı ve amcasının oğlu imam Alidir.
Harun Raşidin bu sözlerden hoşlanmadığını anlayan İbrahim Halit cesaretlenerek, „İslamı ilk kabul eden kişinin Ali olduğunu neye dayanarak öne sürüyorsun?“ diye sordu.
Hüsniye: Ebu Bekir, Resulullahın çağrısına uyup İslamı kabul ettiğinde kırk yaşındaydı. İmam Ali ise küçük bir çocukken imana geldi.
İbrahim Halit: Çocuğun imanına, ibadetine, günahına ve Allahı inkarına itibar olunmaz.
Hüsniye: Çocuğun imanına, ibadetine, günahına ve Allahı inkarına itibar edildiğini kanıtlarsam, imam Alinin halife, vasi ve imam olduğunu kabul eder misin?
Ibrahim Halit: Delillerin ve belgelerin varsa kabul ederim.
Hüsniye delillerini sıralamaya başladı:
Hz.Musa peygamber ile Hızır birlikte yolculuk ederlerken, Hızırın, ölümü hak eden bir çocuğu öldürdüğünü bilirsin. (Kuranı Kerim, Kehf Suresi, 74. ayet Hızırın bu davranışı münesabetiyle indirilmiştir.): Sonunda bir oğlan çocuğuna rast geldikleri zaman, O bunu hemen öldürdü. Musa o çocuğun ölümüne razı olmayıp itiraz edince, Hızır Musaya şu cevabı verdi: Çocuğa gelince; (kendisi kafirdi ama) anası da babası da iman etmiş kişilerdi. Onun, annesini ve babasını azdırıp kafirliğe sürüklemesinden korktuk.
Ey İbrahim! Ya o çocuk ölümü hak etmişti, ya da Hızır zalimin biriydi. Yüce Allah bir zalimi Kuranda övmez. Zaten Hızır büyük peygamberlerden biridir. Şimdi ne diyeçeksiniz buna?
Ey İbrahim! Şimdi sana bir hadis açıklayacağım, ama cevabını Allah üzerine yemin ederek vermeni istiyorum. Dinle bakalım, Hadis rivayetçilerinden bu hadisi duydun mu?
Hüsniye, mecliste bulunanların da açıklayıcı hadis konusunda fikirlerini söylemelerini, doğruysa kendisine katılmalarını önemle rica etti. İbrahim Halitin „Söyle duyalım“ demesinden sonra sözlerini şöyle sürdürdü:
Ebu Mücahid Ebu Ömerden; Ebu Said de Hudriden naklen şöyle anlatırlar: „Biz Muhammedin huzurunda otururken Selman, Ebuzer, Mikdad, Ammar Yasir, Huzeyfe-i Yemani, Haşim İltihanii, Ebulfazl ve Vaile oğlu Amr Peygamberin huzuruna gelip şöyle dediler: „Ey Allahın elçisi! Haset içindeki bazı insanların amcan oğlun, kardeşin Ali hakkındaki söylediği sözler, bizi üzüntüden helak ediyor.“ Peygamber, Ali hakkında ne söylediklerini sorunca, huzurdakiler şöyle dedi: Ey Allahın elçisi! Ali henüz bir çocuk olduğu için, onun İslamı kabul etmesinde bir fazilet bulunmadığını öne sürüyorlar.“
Onlardan bunu duyunca Muhammed şöyle buyurdu: „Ben sizi bu üzüntüden kurtarayım ki, hepinizin kalbi güneş ışığı gibi aydınlansın. Beni Peygamberliğe seçen Yüce Allah adına yemin ederim ki, şimdi size söyleyeceklerimi bana O (Allah) bildirmiştir. Kuranı Kerimden daha eski kitaplarda görmüşsünüzdür; İbrahim doğduğunda zamanın zalim padişahından korkan annesi onu bir kumaş parçasına sarıp bir ırmak kenarına gizledi. İbrahim, o durumda elini yüzüne ve kafasına sürüp Kelimei Tevhidi söyledi. Bir yandan da vücudunu saran örtüyü açıp vücudunu temizliyordu. Annesi onu böyle görünce çok korktu.
“Bu olay, Kuranı kerimin Enam Suresinin 75. ayetinde şöyle anlatılır: “Biz, her şey hakkında kesin bilgilere sahip olanlardan olsun diye, İbrahimi yer ve gök hakkında da bilgi sahibi kıldık. „İmran oğlu Musa olayı da şöyledir: Firavun, Musayı öldürmek için binlerce kadının karınlarını yardırıp bebeklerini öldürttü. Musa doğar doğmazbeni bir tabuta koyup suya at, dedi. Annesi, suda boğulursun diye itiraz edecek olunca, korkma dedi Musa, Allah beni korur, sana eriştirir. Bunun üzerine annesi onu tabuta koyup suya attı. Gerçekten de Musa bir sure sonrasağlıklı olarak yeniden annesine kavuştu. Bildiğiniz gibi bu ayet hakkında da biro lay indirilmiştir. “Ve yine yüce Allah, KuranI Kerim; Meryem suresi, 24. ayet İsa hakkında şöyle buyurmuştur: Aşağıdan ona şöyle bir ses geldi: Sakın tasalanma. Rabbin, senin ayaklarının altında bir ırmak akıttı. Hurma ağacını kendine doğru silkele, üzerine taze hurma meyveleri dökülecektir. Artık ye, iç. Gözün aydın olsun.”
Gene KuranI Kerim Meryem suresi, 30. ayette, İsanın doğumuna ilişkin gerçekleri şöyle açıklıyor:
Isa dile gelip dedi ki: Ben Allahın kuluyum, o bana kitap gönderdi, beni Peygamber yaptı.
“Yüce Allah, İsa ona henüz bebekken ona kitap ve Peygamberlik bağişladı.”
‘Sizler, benim en yakın arkadaşlarım olarak da biliniz ki, Yüce Allah, beni ve Aliyi aynı nurdan yarattı ve Adem Peygamberin sülbüne getirdi. Hatta temiz nesillerden temiz rahimlere asırlar boyunca devam eden nakiller sırasında, babalarımızın belinde, annelerimizin rahminde süphanallahlarımız ve lailaheilallahlarımız işitildi. Abdulmuttalibe erişinceye kadar, ner sülbde ve rahimde nurlarımız aşikardı. Sonra o nur ikiye bölündü, yarısı babam Abdullahın, yarısıda amcam Ebu Talibin sülbüne ayrıldı.babam Abdullah ve amcam Ebu Talip insanlara o nuru görebiliyordu. Annelerimizin rahimlerine nakledilinceye kadar, bu böyle devam etti.
“Alinin doğduğu gün dostum Cebrail bana geldi. Yüce Allahın bana selam gönderdiğini ve Alinin doğumu için beni tebrik ettiğini söyledikten sonra yüce Allahın bana şöyle buyurduğunu nakletti: Şimdi senin Peygamberliğinin açıklanmasının zamanıdır. Seni kardeşin ve halifen ile destekleyip yücelttim. Yüksek derecelere ulaştırdım. Neslin, Aliden devam edecek ve yeryüzünde baki olacaktır.”
“Ey arkadaşlarım! Ali doğar doğmaz annesi onu alıp bana getirdi. Ali sağ şahadet parmağını kulağına koyup Peygamberliğime şahadet etti ve bana, ey Allahın elçisi sana okuyayım mı, diye sordu. Ben de oku bakalım dedim. Allahın kudretine ve birliğine ant olsun ki, Ademe, Şite, İdrise, İbrahime gönderilen emirleri başından sonuna kadar öyle okudu ki, eğer Şit Peygamber hazır olsaydı, Alinin bütün sayfaları ne eksik, ne fazla tamı tamına okuduğuna şahitlik ederdi. Sonra Musaya inen Tevratı öyle biro kudu ki, eğer Musa hayatta olsaydı, Tevrat indiği sıradaAlide orada hazır bulunuyordu, diye tanıklık ederdi. Daha sonra da Zebur ve İncilI tamamen ve eksiksiz olarak okudu. Öyle ki eğer Davut ve İsa hayatta olsaydılar, Alinin bu kitapların inmesi sırasında hazır olduğunu onaylarlardı. Nihayet, bugün de hafızamda olan KuranI okudu. Peygamberlere ve halifelere yakışır şekilde konuştu. Sonra onu annesine teslim ettim.”
“Ey arkadaşlarım! İçeri kıskançlık dolu olanların ve din düşmanlarının Aliye ilişkin düşünce ve sözlerine itibar edip kendinizi üzmeyiniz. Şunu biliniz ki, ben nasıl bütün Peygamberlerin en üstünüyüm, Ali de halife ve imamların en üstünüdür.”
Hz.Muhammedin bu sözleri Selman, Ebuzer ve öteki sahabelrin hepsini sevince boğdu. Muhammede salavat getirerek, sadece ulaştırdıklarını söylediler. Muhammed de onlara şöyle dedi: Allaha and olsun ki siz doğru yoldasınız. Cennet sizzler için, cehennem Ali düşmanları için yaratılmıştır.
Hüsniye bu hadisi öyle güzel ve öyle açık bir biçimde dile getirdik ki, halife Harun Raşid, alimlerin çoğu ve huzurundaki öbür ileri gelenler kendilerini tutmatıp ağlamaya başladılar. Ibrahim Halit ise derin bir sessizliğe gömülmüştü. Hüsniye sözlerine devam etti: Ey zamanımızın en büyük alimleri! Ey imam Şafii, ey Ebu Yusuf ve siz öbür büyük alimler Allahın birliği üzerine yemin ederek, dalkavukluk etmeyerek dosdoğru gerçeği söyleyiniz, aktardığım hadis doğru mudur, değil midir?
Alimlerin pek çoğu söz olarak, hadisin doğru olduğunu, inkar edecek bir şey bulunmadığını söylediler.
Bunun üzerine Hüsniye, “Ey Alimler, ey İbrahim Halit, bizim Peygamberimiz Muhammedin bütün Peygamberlerden üstün olduğuna inanıyor musunuz? diye sordu. Orada bulunan alimler hep bir ağızdan “Evet, bütün Peygamberlerin en faziletlisidir” diye onayladılar.
Bunun üzerine Hüsniye Kurani Kerimin, Aliye Muhammedin öz nefsi olarak anlatan 60. ayetini (İmran suresi) zikretti: “Artık sana kitap nazil olduktan sonra kim seninle onun hakkında çekişir ise de ki: Gelin! Oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı çağıralım. Siz de gelin bizde gelelim. Sonra hep birlikte Allaha yalvaralım da Allahın lanetini yalan söyliyenlerin üzerine kılalım.”
Hüsniye, ayeti zikrettikten sonra, bir itirazınız varsa söyleyin, ispata hazırım dedi.
İbrahim Halitin “Haşa, biz Kuranı inkar edemeyiz” demesi üzerine Hüsniye sözü tekrar alarak İbrahim Halite hücum etti:
Ey İslam dininin düşmanı, ey Ehl-i Beyt düşmanı İbrahim! Mademki Kuran ve hadise inanıyorsun, mademki Alinin nefsinin Muhammedin öz nefsi olduğunu anlatan ayetin anlamını biliyorsun, o halde imam Alinin ilk müslüman ve halifelerin en faziletlisi olduğunu nasıl inkar edersin? Muhammed ve Alinin büyük dedeleri İbrahim, İsa ve Musa doğar doğmaz konuşup imana gelmiştir. Yüce Allah, İsa ile Yahyayı henüz çocukken Peygamberlik makamına getirmiştir. Peki, bu kadar delil ortada dururken, imam Alinin çocuk yaşta İslamı kabul etmesini nasıl muteber kabul etmezsin? Oysa İslam dini, Allahın Peygamberi Muhammedin kardeşi ve amca oğlu imam Ali sayesinde ayakta durmuştur. Ayrıca imam Alinin Peygamberin öznefsi olduğu ve Veli adıyla zikredildiğini Kuran ayetleriyle sabittir. Yine şu hadis senin tarafından rivayet edilmiştir ve senin yazılıdır: Alinin Hendek savaşında vurduğu kılıcın bir darbesi, tüm insanların ve cinlerin ibadetine eşittir.
Ve kitabından aldığım şu hadisin rivayetçisi yine sensing: Her kim Ademin ilmini, Nuhun takvasını, İbrahimin sabrını, Musanın heybetini ve İsanın ibadetini görmek isterse Ebu Talibin oğlu Aliye baksın.
Hüsniye, aktardığı şu hadisi şöyle yorumladı: Mademki Allahın Peygamberi Muhammed yukarıdaki hadisiyle imam Aliyi bütün kitap sahibi Peygamber ile eşit tutmuştur; mademki pek çok Peygamberin nitelikleri imam Alide toplanmıştır; mademki seninde yazdığın gibi, imam Ali, Muhammed dışındaki bütün Peygamberlerden üstündür, daha ne delil istersin? Ayrıca tekrar edeyim, bütün müslümanlar ve pek çok hadis, Allahın henüz bebeklik çağında Peygamberin halifesi olduğunda; Zebur, Tevrat, İncil ve Kuranı ezbere bildiğinde birleşmişlerdir.
Yine şu hadis imam Ali hakkındadır: “Ali, bir an bile Allaha ortak koşmamıştır.”
Peki, Ebu Bekir ne yapmıştır? Lat ve Uzza adlı putlara ibadet etmeyi kırk yaşında terk edip İslam dinini seçmişse de, sık sık İslam Peygamberi Muhammede muhalefet etmiştir.
Sana gelince; sen, derisi, kanı, eti ve kemikleri şarapla dolu Ebu Bekirin imanına itibar ediyorsun da, yüce Allahın tertemiz ve suçsuz olduklarına Kuran ayetleriyle şahadet ettiği Ehl-i Beytin imanına itibar etmiyorsun.
Ey İbrahim! Içinde Ehl-i Beyte düşmanlık taşıyorsun, yazıklar olsun sana.
İbrahim Halit, sanki boynuna kulunç girmiş gibi başını önüne eğdi. „Ey Hüsniye, bu mesele şimdilik dursun, sana başka bir soru soracağım“ deyip, Ali ve Abbas hakkındaki sorulara geçti.