Hüsniye, Aleviler arasında elden ele dolaşan çok okunan, evlerindeki en önemli köşede saklanan, kütüphanesi, kitaplığı olmayan Alevi evlerini süsleyen birkaç kitaptan bir tanesidir. Hüsniyeyi Velayetname, Buyruk, Kerbela olayı ile ilgili yazılmış kitaplar ve Menakıpnameler izler.
Bugüne dek, değişik kişi ve yayınevlerinin yayınladığı Hüsniyeyi bu kez biz yayınevi olarak günümüz insanının ve gençlerin anlayacağı akıcı bir Türkçe ile hazırlayıp okuyucuya sunduk.
Hüsniyenin kimin tarafından ve hangi tarihte yazıldığı çok net bilinmemektedir. Ama bu yönü ile kollektif bir tarih bilincini yansıtması açısından özel ve önemli bir yere sahiptir.
Hüsniye, İslam tarihi içinde bugünde canlı bir tarzda yaşayan; eski bir tartışmayı konu edinmiştir. Günümüzde yaşıyan Alevilik–Sünnilik tartışmasının dinsel temelleri bu kitapta akıcı bir uslupla günümüze taşımıştır. Ayrıca tartışmacı kahraman köle bir kadın olması halife Harun Reşidin ulaması bilgisi ile güç durumda bırakıp susturması ise, ilgi ile izlenebilecek sinematografik bir olaydır.
Ben Hüsniyeyi tanıyınca Onu İslam Tarihinin yarattığı Fıransızların Jeanne DARCına benzettim. Jeanne DARCda Hüsniye gibi yoksul bir aileden geliyor. On üç yaşına geldiğinde Tanrının ve azizlerin işgalci İngilizleri Fransadan kovması için kendisine seslendiğini çevresindekilere söylemeye başlıyor.
Jeanne DARC, 1429da erkek kılığına girerek Kıralın huzuruna çıkıp kendisinin Tanrı tarafından Kırala taç takmak için görevlendirildiğini ve işgalci İngilizlere karşı savaşmak istediğini anlatmaya çalıştığında Kıral Charles, sorguya çekmesi için Onu kilise yetkililerine teslim ediyor.
Haftalarca süren sorgudan sonra kilise yetkilileri Jeanne DARCa ikna oluyorlar ve Kıral Charlese; Ona bir fırsat tanıması önerisinde bulunuyorlar.
Jeanne DARCın emrine verilen askeri birlik Mayıs 1429da İngilizleri yenilgiye uğratıyor. Yedi aydır kuşatma altında bulunan Orleans kenti kurtuluyor. Kıral Charlese 17 Temuz 1429da Fransa Kıralı olarak taç giydiriyor. Kıral Charles da Jeanne DARCa ve ailesine soyluluk ünvanı veriyor.
Daha sonra İngilizlerle Fransızlar arasında olan savaşlara katıldı. Bir savaşta esir düştü, bir başkasında yaralı olarak savaştı. Ve Jeanne DARC tüm yaptıklarını o yıllarda erkek kılığına girmiş bir kadın olarak yaptı. Ingiliz işgali altındaki Romende heretiklik suçlaması ile mahkeme önüne çıkarıldı. Fransız Engizisyonu Jeanne DARCı yargıladı. Uzun süren yargılamalar oldu. Mezarlığa götürülüp öldürüleceği sırada kısmi pişmanlık duyduğunu söyleyerek ölümden döndü. Kadın elbisesi giymeyi kabul etti. Bir kaç gün sonra kararından vazgeçerek kendisini kendisini ziyarete gelen Engizisyon yargıçlarını erkek elbisesi ile karşılayıp kendisinin Tanrıdan ve azizlerden başka kimseye hesap veremiyeceğini söyledi. Böyle yapınca hakkında daha önce verilen ölüm cezası yerine getirilerek; 30 Mayıs 1431de Venx-Marche Meydanında Jeanne DARC diri diri yakıldı. O son nefsini verirken; Tanrının Buyruğuna uyduğunu ve pişmanlık duymadığını haykırarak, bu dünyayı terk etti.
Ölümünden bir kaç yıl sonra ailesinin baş vurusu üstüne Papa III. (3.) Calixtusun emri ile toplanan mahkeme 1456da Jeanne DARCın suçsuzbulunduğunu açıkladı.
Jeanne DARC ölümünden yaklaşık 500 yıl sonra 16 Mayıs 1920de Papa XV. (15.) Benedictus tarafından aziz ilan edildi.24 Haziran 1920de Fransız Parlamentosu Mayıs ayının ikinci Pazar gününü Jeanne DARCın onuruna ulusal bayram ilan etti.
Jeannet DARC Fransızların ulusal kahramanıdır. Jeanne DARCın bazı özelikleri (şüphesiz tümü değil) benim Hüsniyeyi tanımamla ikisi arasında bir parelellik kurmamı sağladı. Belki kadın olmaları veya ikisinin de dinsel misyon ile görevli görülmesi bu benzerliği kurmamda yardımcı oldu.
Hüsniye, Jeanne Darcdan yaklaşık 600 yıl önce yaşıyor veya yaşadığı varsayılıyor. Halife Harun Reşitin sarayına köle bir kadın olarak giriyor. Harun Reşitin A takımı denebilecek din bilginleri ile hayatına mal olabilecek bir tartışmaya katılıyor. Yürütüyor. Ve onları çok güç durumlarda bırakarak kendi doğrularını onlara kabul ettiriyor. Günümüzden yaklaşık 1100 yıl önce bir bilim kadınının zaferini Hüsniye kitabında tanıyoruz.
Bugün bile bu derece donanımlı kadın bilginlere İslam çoğrafyasında rastlamak olasılığı çok az iken bu işin o tarihte yapılabilmiş olması, durumu daha çok olağanüstüleştiriyor.
Fransız tarihi ve Hırıstiyan tarihi 500 yıl önceki Jeanne DARCın verdiği mücadeleyi bugün saygı duyarak anıyor. Onu ulusal kahraman ilan ediyor. Onu dinsel azizler listesine alıyor. Adına her yıl yortu günü yani; ibadet günü düzenliyor.
Ama İslam Tarihi, günümüzden 1100 yıl önce Jeanne DARCdan ise 600 yıl önce Jeanne DARCın misyonunu yerine getiren Hüsniyeleri bugün bile İslam Engizisyonlarında ölüme mahküm ediyor. Hüsniye gibi düşünenleri „rafizi“likle suçluyor. (Teslime Nesrin, Bahriye Üçok ve daha niceleri)
Işte Hırıstiyan coğrafyasındaki iktisadi, sosyal, siyasal, teknolojik gelişme düzeyi ile İslam coğrafyasındaki iktisadi, sosyal, siyasal, teknolojik gelişme düzeyi arasındaki fark; onların Jeanne DARCa bakış açısı ile bizim Hüsniyeye bakış acımız arasındakifarktan kaynaklanmaktadır. Biz ne zaman Hüsniyeleri Hırıstıyan dünyasının Jeanne DARCı koyduğu yere koyabilirsek o zaman iki dünya arasındaki bu devasa (dev gibi, çok büyük) farkı kapatmaya yönelik bir adım atmış oluruz.
Beynimizdeki engizisyonları kırıp atmadıkça; tek yanlı olarak; o da bize gerekli olduğu zaman demokrasi, insan hakları, düşünce ve inanç özgürlüğü, hakça bölüşüm gibi istemlerde bulunsak bile, asla inandırıcı olamayız.
Hüsniyenin özlediğimiz bu sürece olumlu katkısı olması dileği ile.