"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Kırkların Cemi-Sohbeti

Hz.Muhammed olvakitkim MIRACA gitti. Ansızın yoluna bir aslant çıktı. Aslan kükriyerek Muhammede hücüm etti. Aslannın durumunun gören Resul o anda ne yapacağını bilmedi. Gayiptan bir ses duydu. “Ey Muhammed! Aslan senden bir nişan ister. Hatemini (yüzüğünü) ağzına ver.” Muhammed hatemini çikardı, Aslanın ağzına verdi. Orda Hatem aslanda ni kaldı. Ol zaman aslant sakinleşti. (burda bahis edilen
Hatem(yüzük), aynı zamanda Muhammedin mühürü idi de).
Peygamber Miraca okudu Çalap,
Önüne bir aslan geldi ne acep?
Cebrail der bunda üşenme Habib!
Medet Allah, ya Muhammed Ya Ali!
Onda aslana baç verdiler Hatemi,
Alinin sırrına kimse yetem mi?
Münkirlere sürdürürler sitemi,
Medet Allah, ya Muhammed Ya Ali!
Onda aslant sakin oldu gittiler.
Orda iki gönülü bir ettiler,
Varuben arşı alaya yettiler.
Medet Allah, ya Muhammed Ya Ali!
Hz.Muhammed yoluna devam etti. Sidretül Müntehaya erişti. Orada dost dostuna kavuştu. Doksanbin kelam söylendi. Otuz bini Şeriata ait idi ki tüm ümmete ait oldu. Geri kalan altmış bini Alide mefhar-ı sır oldu. O dem Muhammede, Bal, Süt ve Elma verdiler.Bunlar seçilmış yiyeçeklerdi. Insana sütün yüz yararı, balin yararı vardır. Elma da katılınca binbir yararı olur. Balın peteği insanın mayası, sütün memesi ana rahmi, elmanın kabuğu insanın derisi sayılır. Tanrı süte sevgiyi, bala aşkı, elmaya dostluğu bağışladı. Üçünü de insanlara cennet nimmeti olarak verdi.
Peygambere süt getirdi hediye,
perd-altından bir el geldi, „ye“ diye
bu Allahın elleridir dedi ya,
Medet Allah, ya Muhammed Ya Ali!
Perd-altında gelen eli tanıdı.
Ta ezelden ikisi bir canıdı.
„Lahmike lahm“ idi iki nur idi
Medet Allah, ya Muhammed Ya Ali!
Miracdan dönerken Muhammed bir kubbe gördü. Safayı Safa denilen kubbe ilgisini çekti, ilgiyle kapısına vardı. Kırklar anda sohbet ederler idi. Ol Resul dahi dakkı bab (kapıyı tıkladı) eyledi. Kapıyı kaktı (kapıya şidetle vurdu) içerden kırklar işitip:
„Kimsin dediler, nedir hiccetin?“
Hz.Resul söyledi,
„Peygamberim, açın kapıyı, içeri gireyim, siz erenler ile demi didar göreyim,“ dedi.
Orda şad oluben güldüydü Resul
Kırkların cemine vardısul usul
Kapı açın peygamberim ben asıl
Medet Allah, ya Muhammed Ya Ali!
Içerden cevap verdiler; “Bizim aramıza peygamber sığmaz, pegamberliğini, var ümmetine eyle” dediler.
Ümmetine peygambersen bilesin
Benlik ile bizi nerde bulasın
Elfakiri fukaradan olasın
Medet Allah, ya Muhammed Ya Ali!
Hz.Muhammed bu sözleri duydu geri döndü, tam gidiyordu. Hak taala Hazretlerinden ol vakit tekrar nida geldi ki;
„Ya MuhammedOl kapıya var.“
Resul Hazretleri ol nidayı işitip filhal geri döndü. Yine geldi, ol kapının halkasına elıp kapıyı tıkladı.
Içerden „kim o?“ diye sodular.
Hz.Muhammed: „Ben peygamberim. Açın iceri gireyim. Mübarek yüzlerinizi göreyim“ dedi.
„Bizim mabeynimize Resul sığmaz ve hem bize hacet değildir“ dediler.
Tanrının elçisı bu söz üzerine gene geri döndü, diledi ki ferağat gele. Kendi makamına geri sakin ola. Hazreti izzetten Seyyidin kulağına, hitabı müstetap erişti ki: „Ya Habibim! Var yine o kapıya ol meclise dahil ol. Kade gidersin dön geri dedi. Seyyid geri döndü. Geldi ol kapının halkasına el vurdu. Işaret eyledi ve tekrar geri dönüp geldiğini bildirmedi:
Söylediler ki: kimsiniz?
Resul seslendi
„Sırrıl kayyum, hadimül fıkarayım, bir yoksulum,“ dedi.
Bir dahi: „Ene biatihim, ene miskinim, ene fıkarayım.“
O anda kapı açıldı içeriden kırklar:
„Merhaba; ehlen ve sehlen, dediler. Yani hoş geldin, kadem getirdin, gelmekliğin mübarek olsun ey kapılar açarı!“ dediler. Kapıyı açtılarkarşılıyarak içeriye aldılar, miftahül ebuab deyü ol kapıyı açtılar.
Özden fahrı attı açıldı kapı
Birayağa durdu oturdu hepi
Muhammed der taptığınız ne tapı
Medet Allah, ya Muhammed Ya Ali!
Resul Hazretleri:
“Iftelena hayrel bab, (Kutsal kapı, hayırlar kapısı açıldı) bismillahirrahmanirahim dedi. Ol kapıdan içeri girdi. Evveli sağ ayağın bastı. Baktı gördükü, otur dokuz sahabe (peygambere yakın olanlar) otururlar. Meğer birisi taşraya çıkıp parsa gitmiş idi. Selman Farisi derler idi ona. Meğer ki, Şahı Merdan Ali dahi ol muhabbette hazır idi. Bunlar, Resul hazretlerinin görünce kıyıma durdular. Yer gösterdiler. Seyyid geçip Alinin yanına oturdu. Lakin, Ali olduğunu bilmedi. Ondan sonra baktı; yirmi ikisimüzekker (kadın), on yedisi müennestir (erkektir). Haber sordu:
„Sizler kimlersiniz, size kim derler.“ Söylediler: „biz kırklarız.“ Diye cevap verdiler. Muhammed Mustafa dedi ki: „Ben müşkilde kaldım. Sizin küçüğünüz ve ulunuz kimdir ve hanginizdir, dedi.
„Bizim ulumuz da uludur, ve hem küçüğümüz de uludur kırklar: bizim kırkımız birdir, birimiz kırktır. Diye cevap verdiler.
Kırklar der ki taptığımız Alidir
Kırkımızın biri cömert velidir
Şahı merdan Ali cümlemizden uludur
Medet Allah, ya Muhammed Ya Ali!
Hz.muhammed Mustafa söyledi: Ya hani biriniz eksik noldu biriniz, dedi.
Kırklar cevap verdiler: Şeydullah gitti, diye buyurdular. Ve hem dediler ki, niçin sordunuz. Selman da burda hazırdır, hazır bil, dediler.
Hz.Resul kırklardan nişan (ispat) istedi.
Muhammed der sizden nişan isterim
Kırkınız da bir nişan gösterin
Ibrevan koluna vurdu neşteri
Medet Allah, ya Muhammed Ya Ali!
Ol demde Şahı merdan Ali mübarek kolunu uzattı; ve birisi „Destur“ dedi ve ona neşter (Bıcak) vurdu. Kann revan oldu, cümlesinin bileğinden aktı. Bir damla kann da pencereden gelip meydana döküldü. Meğer ki, taşra parsına çıkan Selman-i Farisinin kolundan idi. Murtaza Alinin kolunu bağladılar, cümlesinin kanı durdu.
Kırkından kann geldi birisi sail
Ondan da kann geldi oldular kail
Keşkürün ortaya koydu tufail
Medet Allah, ya Muhammed Ya Ali!
Ol dem Onu gördüler kim, parstan Selman Farisi geldi. Bir tane engür yani üzüm tanesi getirip Seyyiddin önüne koydular. Söylediler: ey Hadim-ül fukara, hadimlik edip, bu üzüm tanesini kismet eyle, kırk kişiye pay et, dediler. Seyyid, dura bakıp fikre düştü: „Bunlar kırk kişi, bu bir üzümü nice kısmet edeyim“ dedi. Derhal, hazreti izzetten Cebrail Aleyhisselama emir oldu ki, „HabibimMuhammede ilet. Ol engürü bu tabak içinde ezip şerbet eylesin. Kırklara bahşedip içirsin“ dedi.
Keşkülde var idi bir tane üzüm
Bunu bize bahş eylemeli gözüm
Muhammed der bunu bir engür ezin
Medet Allah, ya Muhammed Ya Ali!
Cebrail Aleyhisselam, cennetten bir nur tabak alıp Resul Aleyhisselamın huzuruna geldi. Hak taala hazretlerinin selamın farz kıldı. Ol tabağı önüne koydu.
“Şerbet eyle, ya Muhammed,” dedi
Kudretten bir el geldi engüre
Hatemin niın hep cümle gore
Birisi içüben cümle mest ola
Medet Allah, ya Muhammed Ya Ali!
Kırklar da, üzümü nasıl ede görelim deyip bakıp dururkwn anı gördülerki, Seyyidin önünde, bir nurdan tabak zahir oldu, aşikere. Gün gibi ışık Verdi. Seyyid ol tabak içine su koyup şakkal kamer parmaklarıyla üzümü şerbet eyledi. Kırkların önüne koydu. Hak taala hazretinin bunda hikmeti var idi. Kudret zahir olsa gerek idi. Kırklar ol şerbetten içtiler. Cümlesi mesti elest oldular. Kendilertini yavi kıldılar. Bunlara bir halet oldu ki, oturdukları yerde ayağa durdular. Bir kere “Ya Allah” deyip dest (el), verdiler. Üryan ve büryan semaa girdiler. Seyyid dahi bunlarla sema ederken mübarek başından imamesi yere düştü. Ol imameyi aldılar, kırk pare kıldılar. Bellerine bağlayıp tenure (etek) ettiler.
Semaha girdiler peygamber çoştu
Ser tacın ortaya serini açtı
Mümin kullarına ı-rahmet saçtı
Medet Allah, ya Muhammed Ya Ali!
Anda Kırk pare ettiler şamleyi
I-rahmet bandırdılar cümleyi
Aşıkinin yaresini emleyi
Medet Allah, ya Muhammed Ya Ali!
Hz.Muhammed kırklara pirlerini sordu. Kırklar: “Pirimiz Şahı merdan Alidir, rehberimiz Cebrail Aleyisselam” dediler. Sadık olan kişiye gerektir ki, canı gönülden, derunu dilden hizmet eyleye. Ol sohbette orada tamam oldu. Bunun üzerine Muhammed Alinin orada olduğunu anladı. Ali, Muhammedin yanına doğru yürüdü. Muhammed, Alinin geldiğini görünce tecella ve temenna ile Aliye yer gösterdi. Kırklar da Muhammede katılarak Aliye sayğı ile eğilip yol açıp yer gösterdiler. Bu sırada Muhammed, Alinin parmağında Miraca giderken aslanın ağzına ağzına verdiği yüzüğü gördü.
Dönüp ashablar dedi ki: “Ya Resulullah, Hüda aşkına , bize Hak süphane ve taala hazretlerinin sizlere beyan eylediği ne ise beyan eyle ki bizler de işitelim dediler. Orda peygamber Aleyhisselam, onlara buyurdu. “Ya ashablar Hakkın size hakikattır. Hakikat dahi haklıyanındır” dedi.
Gene peygamber buyurdu:
“Gelin hakikate talip olun ki, Hakkın sırrına agah (şahid) olasınız” dedi. Ondan sonar ashablar sordular: “Hakikat nadir? Ya Resulullah” dediler.
Peygamber hazretleri buyurdu: “Hakikat odur ki evvel özünü bile, kendine yar edesin. Sonar eşini kendine yar edesin, ondan sonar kendini bir Pire teslim edesin, onun ermine giresin hakikatı Kabul etmiş olasın. Yani dil ile ikrar, kalp ile tastik edip inanıp iman getirmek,” dedi. Pes ashaplar, hazreti Resule sordular: “Biz dahi biat kılmağa iradet getirmeğe geldik,” dediler.
Ikrar edip talip oldular. Resul hazretleri buyurdu ki: “Ya ashaplar, hakikat Ali hakkındadır. Varın, Aliye iradet getirin,” dedi.
Öyle malum olsun ki, cümle ashaplar vardılar, Aliye biat kıldılar. Talip olup iradet getirdiler. resul buyurdu: ki adamı birbirleriyle musahip ettiler. Peygamber Aleyhisselam, Ali ile musahip ve kardeş oldu. Birlik manasını gösterdiler. Peygamber Sallallahu aleyhi ve sellem kendi kuşağını aştı Aliyi bağrına bastı. Ikisi bir gömleğe girdiler. Baş iki, gövde bir oldu, gördüler. Peygamber Ali hakkında bu hadisi okudu. «Lahmike lahmi demmi ke demmi, ruhike ruhi, cismike cismi» dedi. «Senin kanın benim kanım, senin etin benim etim, senin Vücudun benim vücudum, senin ruhun benim ruhum, senin canın benim canımdır.»
Bazı ashaplar sordular: «Bak şimdi, hem kızını verdive hem kardaşım dedi.» Bazıları ikrarını zayi eyledi. Murdar oldular. Akibet Ali abaya zarar yetiştirdiler. Lanetli oldular. Lanet Ali aba düşmanına. Ademden Hatem-ül enbiyaya gelinceye değin yol erkan yok idi. Muhammed Mustafa ve Aliyyel Murtaza cümleye rahmet geldiler, dini zahir eylediler. Erkan koydular. Şeriat zahir oldu. Tarikat ve hakikat sırr oldu. Şeriat Muhammeddin oldu. Tarikat ve Hakikat Alinin şanına geldi.
Imam Cafer Sadık Aleyhisselam buyurdu ki: «Pir olan kimseye gerektir ki, Kamil olalar. Dört erkandan bileler. Evveli şeriat, tarikat ve marifet ve hakikatı bilmek, bunlar neden geldi ve neden oldu ve aslı nadir, bunların adı nadir, odu nadir, mayası nadir ve tövbesi nadir, farzı nadir, sünneti nadir, işlemesi nadir.» Bunların cümlesini bile. Ve bir dahi şeriat kaçtır, tarikat kaçtır, marifet kaçtır ve hakikat kaçtır. Onlardan sonar, şeriat ne ile tamam olur ve hakikat ne ile tamam olur bunları bilmek gerektir ki, bunlar nadir? Eğer bu dörterkanı böylece bilmezse hakikate kail olmazsa ol pirin pirliği caiz olmaz.
Ve talipler dahi gerekir ki ikrarın ola. Ve özlerini tedeler. Mürşidinden, Pirinden, Musahibinden yüz döndürmiyeler. Mümin olan, müslimün ikrara getirir. Biat kıldırıp Pire, Musahibe getirip dört dıvarı dahi kendine yar etmek gerekir ki, orda talip olalar. Ve musahipler dahi birbirine teslim olmazsa onlar musahip olmazlar. Ve talipler dahi gerektir. Külliyasını teslim ede. Ol piri, müsahip halini müsahip haklıya. Ol talipler ki pire ve musahibe kail olmadılar. Hakikate girmediler, yola ve erkana sığmadılar, onlar sürgündür. Onları ceme koymayasınız.
Imam Cafer buyurur ki, taliplere yolu erkanı etmek gerek, yahut lanet Kabul edip sürgün olmak gerek. Zira kim, bir talip ki yola girmeyip, hakikat Kabul etmeyip dahi pir, musahib haklamada öyle taliplere lanet ve vacip oldu. Onlar, ceme ve erkana sığmazlar.
Hz.imam Cafer buyurdu ki: o kimseler kim eğer pirden ve eğer talipten; onlara dahi şöyle gerektir ki, yoldan dönmeyeler. Tarikattan ve hakikatten hiç çıkmıyalar. Bundan dembedem rıza hasıl edeler ve rızadan dönmeyeler. Eğer piri , eğer talip, eğer musahip onlar dahi gerektir ki birbirinin yurduna oturup bundan sonar terki mal ve terki can ve terki dünya olup rızayı kabuledip rıza kapısından olmasalar ve erkanı tarikat ve erkanıhakikat ile rıza gösterip teslim olmasalar eğer pir ve talip onların ikrarları caiz olmaz. Ve hem itikat bulmamışlardır. İmam Cafer kavlinde yoldan ve erkandan düşkündür. Yüzü er meydanında karadır. Cemde uzak edip koymıyasız. Tercüman ve kurban yedirmiyesiz ve tarik çalmayınız.