Çeke çeke ben bu dertten ölürüm,
Seversen Aliyi değme yarama
Alinin yoluna serim veririm,
Seversen Aliyi değme yarama.
Ilgıt ılgıt oldu akıyor kanım,
Pir yoluna kurban verilir serim,
Benim derdim bana yeter efendim,
Seversen Aliyi değme yarama.
Bu yurt senin değil konar göçersin,
Körpe kuzulardan nasıl geçersin,
Alinin dolusun bir gün içersin,
Seversen Aliyi değme yarama.
Abdal Pir Sultanım deftere yazar,
Hilebaz yar ile olur mu Pazar,
Pir melhem çalmazsa yaralar azar,
Seversen Aliyi değme yarama.
Pir Sultan Abdal
Pir Sultan Abdal‘ın yaşadığı çağda, Anadoluda feodal sistemin hakim olduğu ve Anadolu, feodal beyliklerinin at koşturma meydanı olmuştur. Bu acımasızca boğuşmalar sonucu insanlar; Inançlarından, düşüncelerinden, dillerinden, hatta cinsiyetlerinden dolayı ezilmiș, horlanmıș ve sömürülmüșlerdir. Dolayısıyla Anadolunun üstüne çöken karabulutlar, bir türlü kalkmak bilmemiștir.
Anadoluda hakim olan hükümdarlıkların içindeki düzensizlik, adaletsizlik, Osmanlı döneminde de sürdürülmüştür. Düzenin yarattığı adaletsizlik ve mezhep ayrımcılığından doğan iç kavgalar sonucu Ehli Beyete gönül veren, Ehli Beyt ümmeti olan Aleviler de nasibini almıșlardır. Alevilere yapılan zulümler, sıradan Sünni halkından gelmemiștir aksine radikal Sünni Osmanlı devlet yapısından kaynaklanıp uygulanmıștır. Osmanlının, haramzade kadı ve müftülerince verilen yalan, yanlış, iftira dolu fetvaları sonucu halklar arasındaki hoşgörü yerini düşmanlığa bırakmıștır.
Yönetimi bozulan ve dinsel hoşgörüden uzaklaşan Osmanlılardan umudunu kesen Aleviler, Osmalının adaletsizliğine ve karmaşılığına karşın, kurtarıcı olarak Safavi Devletini kuran Şah Hatayi‘den yana tavır takınmıșlardır.
Osmanlı Padişahı Yavuz Selim ile Safavi Devlet başkanı Şah Hatayi arasındaki çıkan savaştan Şah Hatayinin yenilgisinden sonra Aleviler, Yavuz Selimin zulüm ve katliamına hedef olmușlardır.
Yavuz Selimin Alevilere karşı takındığı bu siyasi düşmanlık, mazlum kanı dökmekle kalmamış aynı zamanda Şeyh-ül Islam fetvaları ile Sünni inancındaki ümmetin kafasına yerleştirilen asılsız isnat-iftira ve karalamalar olmuştur.
Pir Sultan Abdal inançsal şiirlerinde; Muhammed Ali, Ehli Beyt, On Iki İmam sevgisini, övgüsünü anlatırken aynı zamanda zalimin mazluma yaptığı zulmü de dile getirmiştir.
Bir şiiri
Yol içinde yol ararsan,
Yol Muhammed Alinindir.
Yetmiş iki dil içinde,
Dil Muhammed Alinindir.
Varma Yezid‘in yanına,
Uğrarsın șerrin seline,
Lanet Yezidin canına,
Ten Muhammed Alinindir.
Söyler Pir Sultan‘ım söyler,
Hakkın birliğini birler,
Doğmuş alemlere parlar,
Nur Muhammed Alinindir.
Pir Sultan dinsel şiirlerin dışında, yaşamın çeşitli yönleri üzerine ve kendi kavgasını, yaşadığı günlerdeki çatışmaları, ayrıntılarıyla yansıtmıştır.
Koca başlı kara kadı,
Sende hiç din iman var mı?
Haramı helalı yedin,
Sende hiç din iman var mı?
Fetva verir yalan yulan,
Domuz gibi dağı dolan,
Sırtına vururum palan,
Senin gibi hayvan var mı?
Iman eder amel etmez,
Hakkın buyruguna gitmez,
Kadılar yaş yere yatmaz
Hiç böyle bir Şeytan var mı?
Pir Sultanım zatlarımız,
Gerçektir șöhretlerimiz,
Haram yemez itlerimiz,
Bu sözümde yalan var mı?
Pir Sultan Abdal
Pir Sultan, dinsel ve dinsel olmayan şiir/beytlerinde tasavvufun derin sorunlarına girmeyip, yaşam karşısında hep somut, dışa (zahiriye) dönük kalmıştır. İmam Hüseyin gibi zulme boyun eğmeden, yiğitçe, son sözünü şöyle dile getirmiştir.
Koyun beni Hakk aşkına yanayım,
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan.
Yolumdan dönüp mahrum mu kalayım,
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan.
Benim pirim gayet ulu kişidir,
Yediler ulusu, Kırklar eşidir,
On Iki Imam‘ın server başıdır,
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan.
Kadılar müftüler fetva yazarsa,
Işte kemend, iste boynum asarsa,
Işte hançer, iste kellem keserse,
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan.
Ulu mahşer günü olur divan kurulur,
Suçlu, suçsuz gelir anda derilir,
Piri olmayanlar anda bilinir,
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan.
Pir Sultanım arşa çıkar ünümüz,
O da bizim ulumuzdur pirimiz,
Hakk‘a teslim olsun garip canımız,
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan.
Yakalanıp zindana haps edilen Pir Sultan, zindanda çektiklerini bu dörtlükte şöyle anlatır.
Kalenin kapısı taştan demirden,
Yanlarım çürüdü yaştan yağmurdan,
Bir kimsem yoktur ki dostu çağırtam,
Açılın kapılar şaha gidelim.
16. asırda yaşayan Pir Sultan Abdal, ondan yıllarca evvel Horasandan çıkıp Selçukluların hakim olduğu Anadoluya gelen Hace Ahmet Yesevi, Hace Bektaş-ı Veli gibi Tasavvufçulara uyarak aynı yolu tutmuş ve Anadoluya gelerek Sivasın Yıldızeli ilçesinin Çırçır bucağına bağlı Banaz köyüne yerleşmiştir.
Yazılı belgeler Pir Sultanın, 1587-1590 yılları arasında idam edildiğini ve bu idamın Alevilik suçundan dolayı yapıldığını fakat, her yapılan idamlara bir kılıf uydurulduğu gibi bu infaza da bir kılıf uydurulmuştur. Pir Sultan Abdal, halka; Isyankar, asi ve devlet haini olarak tanıtılmıștır.
Pir Sultan Abdal ve nice Hakk erenlerimizin gerçek dışı tanıtılması ve uygulanan baskı-sindirme politikası yüzünden bu Ulu Hakk dostlarının isimlerini ağza dahi almayı yasaklıyarak bu sindirme politikasıyla, gönül erenleri unutturulmak istenmiştir.
Emevi Arap zihniyetine, ve Arap milliyetçilığine hizmet eden kula kulluk zihniyetin hesaba katmadıkları bir gerçek vardı ki, o da; „Hakk Muhammed Ali“ aşkı ile yanıp tutuşan Anadolu insanının sevgi ile yaşıyan gönül dostlarıdır.
Sonuç itibariyle Alevi inancı hakkında, yazılı belgeleri yakıp yok ettiler fakat Hakk gönül dostları sözlü gelenek ile ilim irfan, öğüt nasihat, uyarılar ve Ehli Beyte olan muhabbet duyguları ile deyiş, şiir, ağıt, Duaz-ı İmam ve mersiyeleriyle gönülden gönüle aktararak Muhammed Ali yolnunu yaşatarak günümüze taşınmasını sağlamıșlardılar.
Hakk gönül erenleri, Muhammed Ali yolunda maddi ve manevi olarak, ağır bedeller ödemișlerdir. Yaşanan ahlaksal yaşam ve barışık düzenenin sağladığı; Sevgi, saygı, güven, huzur, hoşgörü ve büyük bir özveriyle, insanı insan yapan erdemliklerin kazanımı, ağır bedeller ödemekle sağlanmıştır. Her devrin bir zalimi varsa, o zalime karşı koyacak bir mazlumun olduğunu da kanıtlamışlardır.
Halk ozanı Pir Sultan Abdal, Ehli Beyt ümmetine yapılan baskı, zulüm ve katliamları, bağlama ve sözü ile dile getirip, duruşunu ortaya koymuştur. Bu esas duruşu, bedeli ile ödemiştir. Ve aynı zamanda o günün, basın görevini yapıp mazlumun dili olmuştur…